Bu kitap benim için çok özel bir kitap o yüzden incelemenin de öyle olması gerekiyor diye düşünüyorum ve şöyle başlamak istiyorum...
Deniz Gezmiş 'in babaannem tarafından akrabam olduğunu öğrendiğim de daha ilk okula gidiyordum. Anneannem anlatırdı atla göy meydanından geçerken dağ boyu olduğunu. Tabi o zamanlar olaylardan da fazla haberim yok. Ortaokul yıllarımda ise banka soyduklarını vs öğrendim ama hala olayları bağdaştıramıyordum çünkü haberlerde siyasi bahsediliyorken köydekiler banka soyduğu için idam edildiğini anlatıyordular ve ben heralde farklı kişiler diye düşünüyordum. Gel gelelim lise yıllarıma geldim ve gerçekleri yavaş yavaş kafamda bağdaştırarak olayları anladım. Velhasılı kelam ne için çabaladığını, nelerden fedakarlık ettiğini haksız yere nasıl idam edildiğini gerçekten anlamak ise 23 yaşıma ve bu kitaba kısmetmiş.
Şimdi kitabı inceleme kısmına geçebiliriz...
Öncelikle teşekkürler Nihat Behram..
Defalarca yasaklanmasına rağmen, vatandaşlıktan atılmana rağmen birşeylerden vazgeçmediğin için.
Bu kitabın ilk bölümlerinde Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın sonuncu kez nasıl yakaladıklarından (kaçma imkanları varken suçsuz askere ateş etmemek için), Yusuf'un yarasına nasıl 11 saat bakılmadığını, hapishanedeyken bile sisteme başkaldırmak için tek yapabilecekleri şey olan ölüm orucuna başvurmaları, çıktıkları mahkemelerde hakimin sorduğu mahkemeye güveniniz var mıdır sorusuna hayır yoktur demeleri anlatılıyor. Şöyle ki;
“Duruşma yargıcı: Mahkemeye itimadınız var mı?
Deniz Gezmiş: Mahkemeye asla güvenim yoktur. Mahkeme diye böyle bir yerde bulunmaktan utanç duyuyorum.
Yusuf Aslan: Mahkemeye güvenim yoktur.
Hüseyin İnan: Mahkemeye güvenim yoktur. Sıkıyönetim Mahkemelerini yargı organı olarak kabul etmiyorum.”
Sonrasında idam kararları kesinleşince avukatlarının ısrarıyla ölüm orucunu bırakıyorlar ve avukatlarından idam sırasında en az iki avukatın orada idamlarına tanık olmasını ve asla davalarından pişman olmadıklarını ve ölüme korku ile gitmediklerini bizlere aktarmalarını istemişlerdir. Yine ilk bölümde Üç Fidan'ın son mektupları, idam edilirken ki sisteme karşı son haykırışları bu kısımda yer almaktadır. İdam sehpasındayken bile bu üç yiğitten korkulmuş ve son sözlerini tamamlayamadan sehpaya tekme vurulması emredilmiştir. Suçsuz oldukları için tövbe ettirmek amacıyla idamdan önce kişilerin yanına getirilen imamı istememişlerdir ve şerefsiz kişiler bunu bile işlerine geldikleri gibi yorumlayıp Allaha inanmadıkları için imam bile istemediler diye halka yaymışlardır.
6 Mayıs 1972 de haklı davaları ile aramızdan ayrılan bu Üç Fidan'ın mezarlarını yanyana olmasına bile izin verilmemiştir. Yine aynı şekilde 6 Mayıs 1972 günü şöyle olmuştur;
"Ve o gün Ankara'daki ölüm, ağlamayı dahi yasaklayan cinstendi. Haberi ilk veren spiker, huzurundan edildi.Mezarlığa ilk giden genç tutuklandı.Sokakta ilk bağıran bir kadın, alınıp götürüldü. Ve binlerce insan yeraltı yatağında akan bir dere gibi, içinde yaşadı duygularını."
Bu kitabında defalarca piyasadan kaldırması aslında gerçekleri saklamak, birşeylerin bilinmesini engellemek değil miydi aslında...
İkitabın ikinci bölümlerinde ise Deniz, Yusuf ve Hüseyin'in aslında nasıl yanlış yargılandığını. 18 kişilik listeden sadece üçünün idam kararının red edilmediğinin, Askeri mahkemelerde olmayan tarafsız yargılamanın burada da olmadığından bahsediliyor. Yine aynı zamanda zamanın bazı siyasilerinin bu yanlışı kabul ettikleri bazılarının ise üç değil üç bin kişi idam edilmeliydi diye pişkin cevaplar verdiğini görüyoruz.
Ve son olarak bu olaylar kitabın içinde belgesel tadında anlatılıyorken aralarda da
Nihat Behram 'ın şiirleri bize eşlik ediyor.
Belgesel tadında derken laf olsun diye söylemedim gerçekten okurken bir belgesel izliyormuş gibi oluyorsunuz. Kitabı okurken içimizde duygulara engel olmak pekte mümkün değil. Engelde olmamalıyız aslında o yıllarda zaten insanların duygularını yaşaması engellendi biz bu yıllarda kendimize engel olmamalı ve duygularımızı yaşamalıyız. İncelemenin devamını sonraki bir vakitte devam ettirmek istiyorum ama diyeceğim o ki her vatandaşın bu kitabı okuması ve gerçekleri öğrenmesi gerekiyor. Çünkü adım kadar eminim ki ülkemizin durumu ortada ve ilerleyen yıllarda böyle durumlar olacak ve yine haklıyı savunan kişiler fetöcü, törörist, komünist diye suçlanacak ve tarafsız olmayan mahkemelerde en ağır cezalara çarptırılıp, hapishanelerde sorgularda en ağır işkencelere maruz kalarak suçları olmayan şeyleri üstlenmesi istenecek...
Tarih tekerrürden ibarettir...
Yorum Bırakın