8 Nisan 1970 yılında dünyaya İzmir'de gözünü açan Didem Madak'ın çocukluğu Burdur'da geçer. Annesi Füsun Hanım yakalandığı beyin kanseri sebebiyle otuz sekiz yaşında hayatını kaybeder. O sırada Didem Madak on üç, kardeşi Işıl yedi yaşındadır. Şiirle ilgilenen Füsun Hanım Didem üzerinde şiire ilişkin ilk izlenimleri uyandırmıştır. Didem Madak ileriki yıllarda kendisiyle yapılan bir söyleşide şu sözlerle ifade eder:
"Beni edebiyatla tanıştıran annemdir. Birçok güzel çocuk romanı okudum, bu yüzden mutluluk dendiğinde hep o günleri ve o çocuk romanlarını hatırlarım. Annemin ölümünden sonra terkedilmiş ve yalnız günler başladı. Kütüphaneden eve taşıdığım kitapları okuyarak geçen uzun yaz günleri… O dönem hep o pembe boyalı kütüphanede memure olmayı düşlerdim. O günleri hatırlayınca hep Edip Cansever´in şu dizesi gelir aklıma: 'Bir azarlanmayla ölümünü düşünen çocuklar gibi.' Hayatın elini beline koymuş sinirli bir üvey anne gibi bizi azarladığını ve kardeşimle el ele tutuşup hayallerden balkonumuza sığındığımızı hatırlıyorum. Sonra evden kaçışım, dört sene süren mutsuz bir evlilik. Zaten mutsuz bir evlilikten herkes bir şair olarak çıkabilir, işten bile değil." şeklinde şairliği üzerindeki en önemli unsurların başında annesi ve onun vakitsiz ölümü olduğunu dile getirmiştir
Hukuk fakültesini kazandığında babası tekrar evlenir ve bu durum Didem'in ruhundaki belki de derin yalnızlığın başlangıcı olur. Babasından yavaş yavaş uzaklaşır. Bu içe kapanmanın bir dışavurumu olarak fakülteyi ilk senesinde bırakır ve okuldan bir gençle gizlice evlenip kaçar. Bu evlilik sadece dört sene sürer. Didem'in yaşadığı bu zorlu süreç ve ruhsal durumu, onu bir süre sonra şiire yöneltir. Eşinden ayrıldıktan sonra Bornova'da bir bodrum katına taşınır ve burada tasavvufla ilgili derin okumalar yapar. Şiire başlaması da bu yıllara denk düşer. Müjde Bilir, onun bu zamanlarda en büyük dostu ve destekçisi olur. Onunla sık sık görüşüp edebiyat ve yazdığı şiirler üzerine uzun uzun sohbet ederler.
SİZ AŞKTAN N'ANLARSINIZ BAYIM?
Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
Alt katında uyumayı bir ranzanın
Üst katında çocukluğum...
Kağıttan gemiler yaptım kalbimden
Ki hiçbiri karşıya ulaşmazdı.
Aşk diyorsunuz,
limanı olanın aşkı olmaz ki bayım!
Allah’la samimi oldum geçen üç yıl boyunca
Havı dökülmüş yerlerine yüzümün
Büyük bir aşk yamadım
Hayır
Yüzüme nur inmedi, yüzüm nura indi bayım
Gözyaşlarım bitse tesbih tanelerim vardı
Tesbih tanelerim bitse göz yaşlarım...
Saydım, insanın doksan dokuz tane yalnızlığı vardı.
Aşk diyorsunuz ya
Ben istemenin allahını bilirim bayım
Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
Balkona yorgun çamaşırlar asmayı
Ki uçlarından çile damlardı.
Güneşte nane kurutmayı
Ben acılarımın başını
evcimen telaşlarla okşadım bayım.
Bir pardösüm bile oldu içinde kaybolduğum.
İnsan kaybolmayı ister mi?
Ben işte istedim bayım.
Uzaklara gittim
Uzaklar sana gelmez, sen uzaklara gidersin
Uzaklar seni ister, bak uzaklar da aşktan anlar bayım
2002 yılında İstanbul'a yerleşen Didem Madak, ömrünün geri kalanı da burda geçirir. Kuledibi'nde Pulbiber Mahallesi adlı şiir kitabına ilham verecek olan mahalleye taşınır. Bu süre zarfında Zeynep Köylü ile çok sıkı bir dostluk kurarlar. Zeynep Köylü, ikisinin de bohem bir dönemde olduklarından ve aylaklık yaptıklarından bahsetmektedir. Bazen saatlerce hiç konuşmadıklarını ve şimdi düşününce bu susmaların bile çok anlamlı olduğunu aktarır.
2006 yılında Timur Çelik ile ikinci evliliğini gerçekleştiren Madak'ın iki yıl sonra kızları Füsun dünyaya gelir. Kızına annesinin adını koyar. Müjde Bilir, onun hayatı için “bir Füsun’dan bir Füsun’a evrilen bir yaşam” ifadesini kullanmıştır. Didem’in “karalama” olarak tanımladığı bu metnin başlı başına bir şiir olduğunu söylüyor:
''Canım Kızım
Sana mektup yazacağım. Çünkü artık başka bir şey yazamıyorum. Bu konuda pek de dertli değilim doğrusunu istersen. Sen bana belki bugüne kadar yazdığımdan başka türlü bir yazı yazmayı öğretirsin. Kendimi bir sonbahar ağacı gibi hissediyorum. Mutlu bir sonbahar ağacıyım ben. Yere düşen yapraklarımı eğilip topluyorum. Saçıma tutuyorum. Bakın yakışmış mı diye soruyorum. Sonra yaprakları havaya savuruyorum. Ben iki kişilik bir kabilenin me isimli kölesiyim. Çünkü sen acıktığında me diye ağlıyorsun ve bu ismimi seviyorum reis!
Canım kızım, cehaletimden şair oldum… Annesizlikten. Sen sakın şair olma!''
Kızı doğduktan sonra şiirle çok ilgilenemez ve durumdan şikâyetçi olmadığını minik kızına yazdığı mektubunda dile getirir. Didem Madak, 2010 yılında kolon kanserine yakalandığını öğrenir. Bir yılı aşkın müddet verdiği mücadelede hastalığa yenik düşer ve 24 Temmuz 2011 tarihinde hayata gözlerini kapatır.
Didem Madak'ın şiirlerinde anne özlemi, baba figürü öne çıkar. Şiirleri kendi hayat deneyiminden oluşur, şiirleri besleyen ana damar Madak’ın kendi deneyimleri, kendi yaşantısıdır. Kadın sorununa ve kadınlık durumlarına da duyarlıdır. Yer yer sertleşen bir dille kadın duyarlılığını ortaya koyar. Erkek egemen, baskıcı topluma karşı kadınca meydan okumayı seçmiştir. Ağır basan erkeklik söylemine karşı durmuştur. Şiirle ilgili düşüncelerini bir söyleşide şöyle ifade etmiş; “Hayatımla ve bir kadın oluşumla ilgili çözemediğim bazı meselelerim var. Bütün bunlar yokmuş gibi davranıp kitabi şiirler yazamam. Şiirlerim ütüsüz ve buruşuk gezdirdiğim ruhumun diyeti bence. Bu yüzden hepsi benden parçalarla dolu. Bu yüzden biraz ‘kadınsı’, durup dururken şiirler.”
Didem Madak hayatının umutsuz ve zor dönemini Ah'lar Ağacı şiiriyle bizlere anlatır:
...
Bir zamanlar kendimi
Bulunmaz Hint kumaşı sanmıştım.
Kaç metredir benim yokluğum?
Benden daha çok var sanmıştım.
Benim yokluğumdan dünyaya
Bir elbise çıkar sanmıştım.
Dünyanın çıplaklığına bakmaya utanmadan
Sonunda ben de alıştım.
Ah...dedim sonra,
Ah!
...
Didem Madak'ın şiirlerini okuduğunuzda kendinizi bir hüzün denizinin ortasında yapayalnız hissedersiniz. Ilık bir rüzgar teninizi okşar, martılar sizi selamlar. Huzur verir bir yandan ama aynı zamanda ayna tutur insanlığın ruhuna. Günü doğururken veya batırırken okunduğunda ise şiirlerinin naifliği ruhunuza iyi gelir. (Yazar tavsiyesidir!) Kendinizi anne kucağında şefkatli ellerle sevildiğinizi hissedersiniz. Çünkü edebiyatımızın anne kokan şairidir Didem Madak... Yazdıkları yaşadıklarının izdüşümüdür bü yüzden kendinizi bir anda şiirlerinin içinde buluverirsiniz. Bir başka röportajında şiir yazma sürecini, şiire bakış açısını şöyle dile getiriyor Didem Madak:
“Kibritle oynayan bir çocuğun muzipliğini hissettim hep şiir yazarken. Ve genelde de yangın çıktı. Birileri hep kaçmamı söyledi, yanan yeri bırakıp kaçmamı söyledi ama ben hep o yanan yeri grapon kâğıtlarıyla süslemeye çalıştım." ve ekliyor: “Benim için şiir tehlikeyi güzelleştirme sanatıdır.”
Bu yazının sonuna doğru yaklaşırken de ruhunuzda çiçekler açtıran şiir ile veda etmek isterim.Öyleyse ben de dilerim ki ruhunuzda çiçekler açsın hep... Hoş kalın.
Çiçekli Şiirler Yazmak İstiyorum Bayım
Çiçekli şiirler yazmama kızıyorsunuz bayım
Bilmiyorsunuz. Darmadağın gövdemi
Çiçekli perdelerin arkasında saklıyorum.
Karanlıkta oturuyorum. Işıkları yakmıyorum.
Çalar saat zembereği boşalana kadar çalıyor
Acı veren bir sevişmeyi hatırlıyorum.
Bir bıçağın gereksiz yere parlaması bu.
Yıllardır kendini bulutlarda saklayan illegal bir yağmurum.
Bir yağsam pahalıya malolacağım.
Ben bir bodrum kat kızıyım bayım
Yalnızlıktan başka imparator tanımaz bodrumum
Bir süredir plastik vazolar gibi hiç kırılmıyorum
Fakat korkuyorum. Birazdan da
Kırküç numara ayakkabılarınızla
Bahçede oynayan çocukların üstüne basacaksınız
Bu iyi olmaz bayım!
'Gün akşam oldu' diyorum
Ekmek kırıntıları atıyorum kuşlara
Cam kırıkları yiyorlar
Rüyamda; bir kase dolusu suyun içinde
Rengarenk yap-boz parçacıkları
Anlatmak istiyorum, dinlemiyorsunuz.
Hayır,sanırım sabahı bekleyemem
Bilmiyorum.
İnsanlar rüyalarım acilen anlatmalı.
Ondört yaşındaydı ruhum bayım
Bir mermer masanın soğukluğunda yaşlandı.
Protez bacaklar taktılar ruhuma ince ve beyaz
Gıcırdaya gıcırdaya dolaştım şehri
Protez bacaklarıma bile ıslık çaldılar
O ara içimde çiçeklerden oluşmuş
bir silahsız kuvvet ablukaya alındı
Sinemalarda da 'organzm gıcırtıları' oynuyordu.
Kaçmaya çalıştım. Olmadı.
Bu nedenle, çiçekli şiiler yazmayı
Ruhum açısından faydalı buluyorum bayım.
Neyse işte
Ben her filmi hatırlarım
Sinemaların hiç bitmeyen gecesine sığındığım çok oldu.
'Sofı'nin tercihini' seyrederken çok ağlamıştım.
Öpüşen Guramilerle ilgili bir film yapsalar
Onu da mutlaka hatırlardım.
İnsan içinde çevrilen bir çıkrığın sesini unutur mu?
Hem sonra ben hatırlamaya alışkınım
Bir 'eşya toplayıcısıyım' bayım.
Büyük gemiler de yok artık bayım
Büyük yelkenler de
Büyük kağıtlar yakmak istiyor şimdi canım.
İşte az önce bir karabatak daldı suya
Bir süredir de kayıp
Dünyayı yutmuş olarak çıksa da ortaya
Ölüm çok iri bir sözcük değil bayım.
Kasımpatları kadar acı kokuyorum biliyorum.
Ama siz sobada sucuklu yumurta pişirip yiyen
Yoksul bir aşkın güzelliğini bilir misiniz?
Bir gül, bir güle derdi ki görse
Yalan söylüyorum
Güller bu sıra hiç konuşmuyor bayım.
Didem Madak'ın röportajı için:
Yorum Bırakın