"yeşil ipek gömleğinin yakası
büyük zamana düşer.
her şeyin fazlası zararlıdır ya,
fazla şiirden öldü Edip Cansever."
İkinci yeni akımının Edip Cansever ve Turgut Uyar ile birlikte en önemli temsilcisi olan Cemal Süreya bu satırları Cansever için boşuna söylemiyordu. Çünkü kendisi umutsuzluğun, arayışın, yalnızlığın ve uyumsuzluğun kaderini çiziyordu şiirlerinde. Bireyi toplum içinde somut olarak görünür hale getirerek giderek daha derine inmek ve onun içsel dramını kurcalamak istiyordu.Şiirlerinde adeta okuyucuyla konuşarak onları oyunlaştırma yoluna gitmiştir. Şiirlerini bu dramatik kurguyla teatral bir edayla yazmıştır. Kullandığı imgelerin yoğunluğu ile dramatik yapıyı en üst düzeyde kullanan şairdir belki de.
"vaktinden önce anlamanın şaşkınlığı mı
vaktinde anlamanın sevinci mi
ya da biraz geç kalmanın
o gereksiz tedirginliği mi
hangisi
ama belli ki sonundayız herşeyin
en sonunda"
Benimse en sevdiğimdir. İçine sığındığım masum bir an içinde kendime en yakın bulduğum, şairler içinde dünyayla benim aramda sessiz bir köprü gibidir. Durum tam böyleyken ve bitmesini istediğim benim için yüz kez ağır bir ağustos geçmişken bu satırlar kazınır aklıma; kirli ağustos, göz kapaklarımı da yaktın sonunda...
O da var olanın ağır ağır yokluğu
Şurda bir gündüz kımıldamakta
Dağılmanın beyaz organı: tuz birikintileri
Gibi bir gündüz
Kalın kabuklarını kaldırır doğa.
Düşer bir balıkçının tersi olan şey
Kirli ağustos! beni oradan oraya götüren eşya
Aklımda üç beş otel ya kalır
Ya kalmaz üç beş otel aklımda
O da değil bir otelin kendisi
Yalnızlığın kahverengi organı: düş birikintisi
Bir de kahverengi alevlerden yapılma.
Başka değil, yokluğu görmek için
Kirli ağustos! göz kapaklarımı da yaktım sonunda.
Yorum Bırakın