NURİ BİLGE CEYLAN

NURİ BİLGE CEYLAN
  • 1
    0
    0
    0
  • Sinemaya bulaşmadan önce Boğaziçi Üniversitesinde elektrik mühendisliği okuyan Nuri Bilge Ceylan elinde fotoğraf makinesiyle siyah beyaz resimler çekiyordu.O zamanlar hobi olarak fotoğrafçılık yapan Nuri Bilge çektiği siyah beyaz fotoğraflardan sergiler açıyordu.Okulun son zamanlarına geldiğinde ise müdendislik yapamayacağını anlıyor yavaş yavaş fakat sinemanın da onun tüm hayatını kapsayacak bir iş haline geleceğini tahmin etmiyordu. Bir süre daha fotoğrafçılıkla uğraştı. Bu uğraşı sinemaya başlamasını sağlayan önemli bir maddi destek oldu kendisine.

    Sinema onun için büyülü bir şeydi. Nasıl yaşayacağımızdan tutun doğru ve yanlışlarımız hakkında ne yapmamız gerektiğine sinemadaki karakterlere bakarak,onlarla kendimizi özdeşleştirerek bulduğunu söyler  çünkü onun için sinema sanatı samimiyeti,dürüstlüğü ya da yalanı gizlemesi en zor sanattır.

    İyi bir sinema izleyicisdi.Fakat sinemanın tüm hayatını günden güne saran bir büyüklükle kaplayacağını asla düşünmüyordu.Boğaziçi Üniversitesinden sonra kendisiyle ve ne yapmak istediğiyle ilgili derin bir arayışa girip Londra'ya gitti.Orada garson olarak çalıştığı sıralarda neredeyse günde iki üç film izleyerek geniş bir film kültürüne sahip oldu.Daha sonra Türkeye'ye dönüp eğitimine istediği alanda Mimar Sinan Üniversitesinde devam etti. Sinema böyle yavaş yavaş sızdı tüm hayatına. Arkadaşlarının film setlerine,çekimlerine giderek onların  set ortamını süzgeçten geçirir.Daha sonra ilk kamerasını satın alıp kendi kurduğu atmasferde ve istediği duygularda oyuncuları da istediği şekilde yerleştirerek başlar ilk kısa film hikayesi..

    İlk başlarda kafasında net bir şey yoktur fakat yaratmak istediği bir atmosfer vardır.Çünkü o  hikayeden çok atmosfer ağırlıklı bir sinema dili oluşturmak istiyordu.Arzuladığı sinemada hikaye ikinci plandaydı.Nuri Bilge Ceylan'ın sinematik evrenine baktığımız zaman ilk olarak gördğümüz şey tam olarak budur. En çirkin mekanlarda bile kamerayı yerleştirdiği bir altın açıyla bize mekanı canlandırır. Büyülü bir atmosfere çıkarır.

    Nuri Bilge sinemasına geniş bir yelpazeden baktığımız zaman her şeyden bir film çıkarabileceğini görebiliriz.Kurduğu atmosfer ve yarattığı hikaye bize sınırsız bir özgürlük sunarken aynı zamanda kasvetli bir şekilde içimizde bir yer edinir.Onun filmlerinde en sevmediği ve zorlandığı kısım ise senaryo yazma sürecidir.Çünkü ele aldığı hikayeyi senaryolaştırken her diyalog ve sunduğu sessizlik alanları bize çok şey anlatır,hissettirir de...Filmi izlerken imgelerin altında dolanan bir dünyada bir şeyler yavaş yavaş egemenliği altına alır sizi ve kendiliğinden bir şeyler oluşmaya başlar. Bu onun ustalıklı anlatımının bir parçasınıdır.Konu ise onun için çok önemli değildir çünkü her konuda yeteri kadar derinleşilebilirse bu dünyayı anlatan detaylar sindirilerek iyi bir film çıkarılabileceğine inanır.Sıradan ve alelade görünen yerler ve mekanlardan bile iyi bir resim ve anlatım yaratabilir kendine.

    Oyuncudan ise çok fazla şey yapmasını istemez.Oyuncuların sahnenin gerektirdiği mimikleri ve jestleri yapmaya çalışmasını yapmacık bulur. Çünkü seyirci zaten onun üzgün olduğunu takındığı surat ifadesinden değil durum yüzünden olduğunu anlayacaktır. Tiyaroda gerekli olan jest ve mimikleri yapma alışkanlığı sinemada ise başka bir renge dönüşür,dönüşmelidir de.Oyuncu ise kendisini bu saflıktan uzaklaştıran her türlü oyundan kendisini arındırmalıdır.

    Filmler ona göre bir şişenin içine yazılıp denize atılmış mektuplar gibiydi.Eninde sonunda gideceğ yeri buluyor ve bilmediği kıyılara çıkıyordu. Sinemanın bu renkli üretme koşulları ve sonsuz renkli dünyası onun melenkolik yapısına en çok uyan şeydi.Ve denize düşen birinin can simidine sarılması gibi sarılmıştı sinemaya..

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.