Şükrü Erbaş: Ve güz geldi Ömür Hanım

Şükrü Erbaş: Ve güz geldi Ömür Hanım
  • 12
    0
    0
    0
  • ÖMÜR HANIMLA GÜZ KONUŞMALARI

    Her şeyi iyi yanından görmeyi kim öğretti bize? Acıyı görmeyen insan,umutsuzluğu yaşamayan, iliklerine dek kederin işleyip yaralamadığı bir insan, mutluluktan umuttan, sevinçten ne anlar? Göğü görmeden, denizi görmeden maviyi anlamaya benzemez mi bu? Bir güz düşünün ki Ömür Hanım, ilkyazı olmamış, yazı yaşanmamış, böyle bir güzün hüznü hüzün müdür? Başlamanın bir anlamı varsa bitişi göze almak, bitişin bir anlamı varsa başlangıcı olmak değil midir? Yaşamı düz bir çizgide tutmak tükenmektir. Yaşamak zorunda olduğumuz şunca yılı aykırı uçlar arasında gezdirip geçirmedikçe, alışkanlıkların sınırlarını aşmadıkça zaman zaman, yaşamak nasıl yenilik olur tükenmek değil de?

    ...

    Öyle büyük umutlarım olmadı benim, büyük düşlerim, özlemlerim, büyük beklentilerim olmadı. Koşullarım beni oluşturdu ben acılarımı buldum. Herkes gibi yaşasaydım eğer, yaşamı onlar gibi görebilseydim çarşılar yeterdi avutmaya beni. Bir gömlek, bir ayakkabı, bir elbise; bir yemek lokantalarda; televizyon, halı, masa ve daha nice eşya yeterdi yalnızlığı örtmeye, kendimi göstermeye, varolmaya, dar çevre yitikler'inde önem kazanmaya...

    Oysa ben bir akşamüstü oturup turuncu bir yangının eteklerine, yüreği avuçlarımda atan bir can yoldaşıyla dünyayı ve kendimi tüketmek isterdim. Öyle bir tüketmek ki, sonucu yepyeni bir "ben'e" ulaştırırdı beni, kederli dalgınlığımdan her döndüğümde...Bir ben ki tüm ilişkilerin perde arkasını görür de gülerdim sessizce yapay yakınlıklarına insanların. Kim kimi ne kadar anlayabilir Ömür Hanım?

    ...

    Sars aklımın cılız ayaklarını, kuşat beni. Değişik şeyler söyle ne olur, yeni bir şeyler söyle. Yıldım ömrümün kalıplarından. Beni duy ve anla.

    ...

    Kimseler görmedi Ömür Hanım, bu dünyadan ben geçtim. İçimde umudun kırk kilitli sandıkları, elimde bir avuç düş ölüsü yüreğim -içinde senin ve benim ağırlığım- benim olmayan bir garip gülümsemeyle yüzümde, incelik adına ben geçtim...Yerini bulamamış bir içtenlik, yanılmış bir saygı ve bir hüzün eğrisi olarak ilişkilerin gergefinde, ördüm ömrümün dokusunu ilmek ilmek. Beni cam kırıklarıyla anımsasın insanlar; savrulan bir yaprak hüznü ve dağınıklığı ile...Yükümü yanlış bedestanlara çözdüm.

    Ezilmiş  bir gül hüznü var yüreğimde. Saatlerce dayak yemiş bir sanığın çözülmesi içindeyim. Ürperiyorum. Bir at kestanesi durmadan yaprak döküyor yalnızlığın sokaklarında, örtüyor ömrümün ilk yazını. İçimde bir çocuk, yalın ayak koşuyor yaşlılığa doğru, binlerce kez yenilmiş umut ölülerini çiğneyerek. Sahi yaşlılık, derin bir iç çekiş, yanılmış bir çocukluk olmasın Ömür Hanım?

    Ankara, Güz/1983

     

    Şükrü Erbaş'ın birkaç şiirinden daha parçalar yazayım diyordum, sonra şiir'e ve şiir okumamızdaki duygu ihtiyacımıza karşı bir düşündüm, sanki insan okudukça doyumsuzlaşıyor daha fazla görmek ve anlamak istiyor, ben dediğini, belki de biraz savaşmak istiyor ondan okuyor şiiri. Kaçmak ve savaşmak veyahut durup bir soluklanmaktır aradığımız. Aradığımın farkında olmadan arıyorum, tanımıyorum şiiri, kimdir nedir? Daha tanımadan yüzünü anımsayanlar için biraz şiir alıntıları:

    Sen bende neleri öpüyorsun bir bilsen

    Herkesin perde perde çekildiği bir akşam

    Siyah bir su gibi yollara akan yalnızlığı öpüyorsun

    Ağzında eriklerin aceleci tadı

    Elleri bulut, gözleri ot bürümüş ekin tarlası

    Bir çocuğun düşlerine inen tokatı öpüyorsun

    Yağmur her zaman gökkuşağı getirmiyor

    Aralık kapılarda bekleyişin çarpıntısı

    Bir kadının eksildikçe ömrüme eklenen

    Uzun gecelerini, solgun gövdesini öpüyorsun.

    ...

    Sen bende yanlış bir ömrün tortusunu öpüyorsun.

    İnsanın zamana karşı biricik şansıdır aşk

    Onca kapı onca duvar içinde bulur aynasını

    Sen bende neleri öpüyorsun biliyor musun?

    Herkesin simsiyah kesildiği bir akşam

    Yıldızlarla yedirenk gökyüzünü öpüyorsun

    Kocaman bir çocuğu öpüyorsun, 2004

     

    Yara aynı yara

    Dil aynı dil

    Biz neden bu kadar yalnızız?

    Otların Uğultusu Altında /s.36

     

    "Seni unutacak ömrüm kalmadı

     Bir soğuk zamanın akşamında

     Dönüp yine sana başlıyorum"

    Yaşıyoruz Sessizce (Şükrü Erbaş bu kitabı eşi Hatice Erbaş'ın ölümünden sonra yazdı. Her kelimesinde hissediliyor, bitmeyen bir veda. )

    Yaşıyoruz Sessizce'den derinlerde hissettiğimiz bazı alıntılar:

    • "Senden bir parmak yüksekte aldığım her soluk kalbimi kurutuyor."
    • "Ölümü de dünyada yaşıyormuş insan
    •  Gövdem kalbimin darağacı
    •  Şahgülüm, uzun sürmeyecek yalnızlığım"
    • "Ömür Hanım, öyle bir acı ki bu, ölen yaşayanda her gün yeniden ölüyor, yaşayan ağlamadan kimseyi sevemiyor."
    • "İki kişilik bir yalnızlığım fotoğraflarının önünde
    •  Birisi alıp götürdüğün, öteki bırakıp gittiğin."

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.