Selam dostlar yeni bir inceleme ile karşınızdayım maalesef bu sefer elimdeki kitap biraz fazla benimle oldu. Malum yaptığım iş nedeniyle ay sonları ve ay başlarında biraz fazla yoğun oluyorum dolayısıyla da kitap okumaya yeterince vakit ayıramıyorum. Şimdi gelelim kitap incelememize…
İlk kez bu kitap ile deneyeceğim bir inceleme yöntemiyle karşınızdayım bu kez kitabı bitirdikten sonra değil, her öyküyü bitirdikten sonra incelemesini yazacağım ve en son kitap bittikten sonra paylaşacağım.
Aziz Nesin ’in bu kitabı aslında çocuk kitabı olarak geçiyor ve içerisinde parça parça öyküler bulunuyor ve kitaba adını veren Anıtı Dikilen Sinek ise ilk sırada yer alıyor…
Anıtı Dikilen Sinek
Bu öykü ile ilgili söylenecek fazla söz yok aslında. Evet belki genç sinek o içerisinde bulunduğu karanlıktan kurtulamayacaktı o aydınlığa varamayacaktı ama en azından çabalıyordu. Bir amacı vardı. Diğer sinekler gibi oturup sabah olmasını beklemiyordu. Günümüzde de böyle insanlar var. Eskiden de vardı biz her ne kadar araştırmacı bir toplum olmadığımız için bilmesek de… Ta ki öyküdeki gibi olana kadar. Hani öykü de sinek öldükten sonra toplanıyorlar yas tutuyorlar bizim için çabalıyordu diye göz yaşı döküp daha sonra da heykel olarak ölüsünün camda kalmasına karar veriyorlar ya işte bizde de tam tamına öyle yaşarken böyle insanların kıymetini bilmiyoruz ve öldükten sonra da gerçeklerin farkına varıp, kendimizi avutmak adına ya da affettirmek adına mı denir bilemiyorum o kişinin adını ya bir caddeye veririz ya da heykelini dikeriz. “Bu kahraman sineğin cam üstündeki ölüsü, onun bir anıtı olarak burda kalsın. Çünkü o, aydınlığa çıkmak için canını verdi...”
Birbirlerini Kıskanan Taşıtlar
Bu öyküde ise Aziz Nesin okurlarına daha genç yaştan kimsenin hayatına özenmemeleri gerektiğini anlatmaya çalışmıştır ve bunu yaparken de taşıtlar üzerinden çok güzel bir anlatım sunmuştur bizlere… Yazdıkları aslında o kadar da gerçek ki… Günümüzden rahatça örnek verebiliriz aslında. Mesela meslek üzerinden örnek verecek olsak, İnşaat ustası doktora özenir sırf beden gücünü kullanmadan çalıştığı için ama bilmez ki zihnen ne kadar yorulduğunu, doktor bir girişimciye özenir hiç okul okumadan nasılda benden daha çok para kazanıyor diye oysa bilmez ki o aşamaya gelene kadar ne zorluklar çekmiştir. Kısacası yine kitabın içerisinden ufak bir alıntı vermek gerekirse;
“Hangi taşıt ve binit, kendisinden başka bir taşıt ve binit olmaya özenirse, kendisi olarak bile kalamayacağı için, hiçbir şey olamaz."
Hatta bu konu ile ilgili birde tilki gibi yürümeye çalışan karga hikayesi gibi bir şey vardı arama motorlarında aratırsanız mutlaka karşınıza çıkacaktır.
Büyük Koyun İmparatorluğu
Bu öykü hakkında fazla detaya girmek istemiyorum ama aslında bu öyküde de günümüzden bir şeyler bulacağınızdan emin olabilirsiniz. Hikaye biraz daha değişik ama olay aslında aynen öyle bizde de. Kurtlar yerine düşman ülkeler var, içimizde gerçekten de hiç olmayan sorunlar varmış gibi bizi birlik beraberliğe çağıran koyun postuna bürünmüş kurtlar var. Ve yine içimizde bu oyunu anlatmaya çalışan zeki koyunlarda var ama ne yazık ki öyle bir inanmışız öyle bir korkmuşuz ki gerçekleri göremeyecek kadar kör olmuşuz artık….
Eşek Eşekliğini, İnsan Da İnsanlığını Yapmalı
Bu öyküye yorumum yok tek kelimeyle mükemmel. Her şeyin yaratıcı tarafından bir düzeni varken tutup da köpeğe miyavlatmanın, kediyi havlatmanın, eşeği konuşturmanın, insanın anırtmanın hiçbir mantığı yok!
Bir Kırık Heykel Başının Umudu
Kendini Beğenmiş Badem Ağacı
Bu öyküde ise anlatılmak istenenden güzel bir ders çıkarabiliriz. Daha bahar gelmeden kış güneşine aldanan badem ağacı sabredemeden çiçeklerini açar ve herkese hava atar fakat biraz zaman sonra geri gelen kış koşulları bütün çiçeklerini döker ve asıl zaman geldiğinde baharın tüm bademler çiçek açarken o kupkuru bir şekilde utanç içinde durur. Demek ki bazı şeyleri zamanı gelmeden yapmak başta hoş gelebiliyor fakat küçük resimden biraz daha uzaklaşıp büyük resme baktığımızda aslında çok büyük hata olduğunu görebiliyoruz.
Uçurtma Savaşçıları
Bir Zamanlar Bir Öküz Nasıl Başkan Seçilmişti
Bu öyküyü mutlaka ama mutlaka okumalısınız. Bunun hakkında bir şey yazmayacağım çünkü zaten televizyonları açarsanız malum kişiyi görürsünüz ve ilerleyen yıllarda çocuklarınıza veya torunlarınıza bu öykü ile birlikte aslında nasıl olması gerektiğini de gerçek hikayesi ile birlikte anlatırsınız.
Kumdan Kaleler
Kendini Öldüren Padişah
Hiç olur mu öyle şey demeyin valla. Kendine darbe yapan oluyor da kendini öldüren neden olmasın! Bu öykünün özetini daha doğrusu çıkarılacak dersin özetini içerisinden bir alıntı ile şuraya kısaca yazıp bitirmek istiyorum; “Çocuklar! Siz siz olun, yerine koyacağınız yeninin ne olduğunu iyice bilmeden eskiyi değiştirmeye kalkmayın! Yoksa yeni sandığınız şey yine kılık değiştirmiş eski olur. O zaman her şey eskisinden de kötüye gider.”
Köylerin En İyisi Bizim Köy
Bu öyküyü küçüklüğümde aslında defalarca dinledim ama Aziz Nesin’in yazdığını yeni öğreniyorum.Bu öyküde aslında anlatılmak istenen davulun sesi uzaktan hoş gelir gibi bir şey. Çünkü bu öyküde kendi köyündeki delilik mi dersiniz saçmalık mı salaklık mı orası size kalmış, olaylardan gına gelen kahraman köyünü terk ediyor ve daha güzeldir diyerek başka köylere doğru yola çıkıyor fakat görüyor ki aslında o köylerinden kendi köyünden eksik kalır yanı yok ve tekrardan en azından doğup büyüdüğüm yer diyerek kendi köyüne geri dönüyor.
Kar Baba
Bir Gıdım Bal
Doğ Güneşim Doğ
Aslında bu öykü kitabın içerisindeki en güzel öykülerden birisi. Kayadibi köyü maalesef kocaman bir kayadan dolayı güneşi geç alıyor ve bu yüzden çocuklar her sabah doğ güneşim doğ diyerek haykırıyor. Çocuklar yetişkinlere kayanın diğer tarafının daha güzel olduğunu köyü oraya taşımaları gerektiğini söyleseler de yetişkinler saçma saçma konuştuklarını düşünerek onlara dinlemiyorlar. Fakat kendileri de biliyor bir şekilde bu işe bir çözüm bulmaları gerektiğini ve köye gelen fakir birin sözüne inanıyorlar. Fakir eğer 40 gün beni güzelse beslerseniz ben güçlenirim ve bu kayayı taşır götürürüm diyor köylüde kabul ediyor fakat 40 günün sonunda sürekli yemek yemekten obezite olmuş fakiri evden zar zor çıkarıyor ve kayanın dibine götürüyorlar. Köylü fakir fakir köylüye bakıyor. Ve dediği tek şey aslında uydurduğu bahane; tamam ben kayayı taşıyacağım dedim ama siz bu kayayı sırtıma yüklemezseniz ben nasıl taşıyabilirim ki oluyor. Koskoca kaya tabi köylüde yerinden hareket ettirip yükleyemiyorlar sırtına ve fakir bu işten kolayca sıyrılıp köyü terk ediyor. Artık geriye tek çare kalmıştı çocukların lafını dinleyip köyü diğer tarafa taşımak. Hep birlikte köyü taşıyorlar ve kayanın diğer tarafında sürekli güneş göre bolluk ve bereketlilik olan bir köy kuruyorlar. Köyün adını da değiştirmeyi ihmal etmiyorlar. Köyün yeni adı Kayaönü köyü oluyor.
Güzel ile Doğru
Bu öyküde kitabın en güzel on öyküsünden biri benim için.Bu öyküde aslında kişilerin doğru olan bir şeyi farklı yöntemlerle anlatabileceğini bunun anlatılanları yanlış kılmayacağı gibi doğruyu da değiştirmeyeceğini söyleniyor. Tıpkı şuan benim iki cümlede bu olayı anlatmam gibi… Öyküde sayfalarca anlatılan şey de doğru benim iki cümle de anlattığım da doğru.
Yağmur Duası
Bu öyküyü okur okumaz aklıma gelen şey Kemal Sunal’ın romatizma hastalığından dolayı ne zaman yağmur yağacağını bildiği “Üç Kağıtçı” filmi geldi. Öyküde tabi farklılıklar var ama temel mesele insanların sahterkarlıklara inanarak yalancı din adamlarının peşinden koşmaları.
Bu son öykü kitaba 6. Basımdan sonra eklenmiş bu arada.
Kısaca tekrar özet geçecek olursak içerisinde kısa kısa bir sürü hikâye bulunan bu çocuk kitabı aslında biz yetişkinler okuduğunda içerisinden bir sürü ders çıkarabileceğimiz olaylar ile dolu. Zaten eminim ki sizlerde benim gibi bu öykülerden birçoğunu daha önce duymuşsunuzdur. Öyküler o kadar güzel ki kulaktan kulağa yayılmaması zaten imkânsız.
Yorum Bırakın