11. Peron: Bir Göç Hikayesi

11. Peron: Bir Göç Hikayesi
  • 7
    0
    0
    0
  • "O zamanlar tek firma vardı, o götürüyordu cenazemizi memlekete. Ama hafta sonu kapalıydı. Biz de ne yapalım, inşallah hafta içi ölürüz diyorduk."

    11. Peron; 1961 yılında Almanya’nın işçi kabulüyle birlikte binbir umutla Anadolu’dan Avrupa’ya gidenlerin öyküsü…

    Gökhan Duman kitabında, kendilerine yeni bir dünya inşa eden ama kimi zaman bu inşa ettikleri dünyanın altında kalan erkeklerin, kadınların ve çocukların yaşadıklarını yani; ‘gurbeti’, ‘gideni’ ve ‘kalanı’ anlatıyor okuyucuya. Duman’ın etkileyici bir dille kaleme aldığı eseri; döneme ait fotoğraflarla zenginleştirilerek bir belgesel niteliğini taşıyor.

    Hepimizin aşina olduğu göç hikâyesini, gidenlerin ve kalanların dilinden anlatan 11. Peron, okuyucuya Sirkeci treninin bir yolcusu gibi kompartımanın bir köşesine geçip, olup biteni en yakından izleme fırsatını sunuyor.
    Gökhan Duman, eserinde bir yandan okuyucusuna Almanya’da bir dönem çalışan işçilerimizin yaşadıklarını, İbrahim ve ailesinin gözünden anlatmakta; bir yandan da bir anlamda oraya gidip yıllarca büyük sıkıntılara maruz kalan, kimi zaman kundaklanarak alevler arasında kalan, kimi zamansa baskılara dayanamayıp intihar eden işçilerin aziz hatırasını ölümsüzleştirmek adına bir vefa örneği göstermektedir.

    nuri iyem göç yağlı boyaEser: Nuri İyem, Göç

    Arka Kapaktan

    "Eşim Almanya’ya gidiyorum dediğinde hiç ses etmedim. Adını ilk defa duyuyordum. Yolculuk trenle üç gün sürüyor dediği o an anladım. Demek benden bu kadar uzağa gidiyordu."

    "Eşimden bant gelmiş, bütün ev teybin başındayız. Eşim bantta ‘iyisiniz inşallah’ diyor bütün ev ‘iyiyiz iyiyiz’ diyor, ‘köye kar inmiştir’ diyor, herkes ‘indi indi’ diyor. En son anasını, babasını herkesi andı, kalanlara da hasretle selam ederim dedi. İşte o kalan bendim."

    "Bazı aileler vardı hani, çok önemsenmezdi. Ama her bayram kapınızı çalar, az oturup giderdi. Biz işte o aileydik"

    "18 yıl Essen'de çalıştık ama adres sormadan bir yeri bulamıyorduk. Biz hep şehrin altını gördük, üstünü görmedik ki bilelim."

    "O zamanlar tek firma vardı, o götürüyordu cenazemizi memlekete. Ama hafta sonu kapalıydı. Biz de ne yapalım, inşallah hafta içi ölürüz diyorduk."

    trenle göç hikayesi

    11.Peron'dan: Bayram ve Gülizar'ın Hikayesi

    "On iki işçi Köln’de bir pansiyonda kalıyorduk. Bizim pansiyonun en yaşlısı Muharrem abinin okuma yazması yoktu. Bir gün elinde mektupla geldi, ‘Yengen yollamıştır belki şunu bana okur musun Bayram?’ dedi. Bir kıyıya geçtik, mektubunu tane tane okudum. Yenge yollamıştı. Hem dinledi, hem ağladı. Birkaç gün sonra ‘Bir de cevap yazalım Bayram’ dedi. Oturduk iki sayfa yazdık. Gel zaman git zaman bu iş benim üstüme kaldı. İki haftada bir mektup okuyup cevap yazıyorduk. Artık aileden biri sayılırdım, her şeylerini biliyordum. Son mektupta Muharrem abinin hanımı ‘Sağ olsun bizim komşunun kızı Gülizar ne zaman istesem sana mektup yazıyor’ diye not düşmüş. Meğer yengenin de okuma yazması yokmuş, o da tanıdık birine yazdırıyormuş. Muharrem abi cevabı mektubunda ‘Allah razı olsun bizim Bayram da beni kırmıyor, hem okuyor, hem yazıyor’ diye not yazdırdı. İşte her şey o günden sonra başladı. Ben Muharrem abiden habersiz mektubun sonuna ‘Gülizar Hanım yazınız pek güzelmiş, okunması çok kolay’ minvalinde bir not yazınca o da bana bir şeyler yazdı. O notlar zamanla çeyrek sayfa, hatta yarım sayfayı bulmaya başladı. Tabi ne Muharrem abi ne de yenge hanım bu durumdan haberdar. Öyle öyle biz işi büyüttük. Gülizar ailesinden çekindiği için kendi ismine mektup yazamıyordum. Muharrem abinin mektubunun bir kısmını kendime ayırıp öyle haberleşebiliyordum. O da aynısını bana yapıyordu. Yani onların gurbet mektupları bizim de aşk mektuplarımız olmuştu aynı zamanda. Çok vakit geçmeden konuyu Muharrem abiye açtım. ‘Ulan Bayram ben bir söylüyorum sen üç yazıyordun meğer ondanmış’ dedi, gülüştük. Gülizar’ı istemeye gittik, dört ay içinde evlendik çok şükür. Ama o mektupları bize vermediler. Aşk mektuplarımız onlarda kaldı."

    göç

    11.Peron'dan Alıntılar

    - İşte Almanya treni hareket ediyor. Pencereden sarkanlar, sevdiklerine son bir kez bakmak için birbirini ezenler... Kadınlar arkalarından beyaz mendil sallıyor. Sirkeci... Vedaların başkenti.

    - "Düğünden bir ay sonra gittim gurbete. Ama hasretlik zor geldi, bıraktım. Öyle erken döndüm ki, eşime yazdığım mektup bile benden sonra geldi."

    - "Gurbet bize dokunmaz, iki yıl çalışıp döneriz diyorduk. Ama o bayram sabahı yok mu, işte onu hesap edemedik. Koca koca adamlar kuzu gibi meledik."

    - ... kaybetmeyi ilk kez tadıyor, yokun varlığını, hiçliği ve sessizliğin anlamını öğreniyor.

    - "Hep dönmek için yaşıyoruz zaten."

    - "Kadınlar hep el sallayan tarafta mı kalacak?"

    - "Yönler, sanki duvarlar kolayca kurulsun diye icat edilmiş. Yeryüzüne bunca duvarı kim inşa etti?"

    Bu da benden bir yorum olsun o halde:

    "İnsan sadece memleketinden ayrı düşünce kendini gurbette hissetmez. Muhabbet etmeyi çok sevdiğin biriyle artık iki kelime bile edememek de gurbet değil midir? Sevdiğinden, yarinden uzakta kalkmak da gurbettir. Sana yuva olan o sevgilinden..."

    Kaynaklar:

    diasporaturk.org

    kitapyurdu.com


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.