yas tutma süreci hakkında

yas tutma süreci hakkında
  • 1
    0
    0
    0
  • yas, önemli bir kişi ya da nesnenin yitirilmesi karşısında verilen tepkidir. kayba verilen karşılık yani ‘yas’ çeşitli evrelerden oluşan bir süreçtir. bu evrelerde geçişlere dair herhangi bir problem var ise bireyin o noktada takılıp kalabileceği tahmin edilebilir. vamık volkan, göçmenler ve mülteciler adlı kitabında önemli bir kayıp karşısında yetişkin bireylerin verdiği tepkileri iki evrede incelemiştir. bunlar “keder tepkisi” ve “yas tutma”dır.  

    bu iki evre sözlüklerde eş anlamlı olarak ele alınsalar da aslında birbirinden farklı şeyleri açıklamaktadırlar. keder, yas tutmaktan daha geçici bir durum iken yas tutma bir süreçtir. ve bu süreç bir kaybı (somut olarak bir ölümü) geride bırakmadan önce bütünüyle yaşanan ve sürecin sonunda yeniden yüzeye çıkmayı gerektirir. sözlükler ne yas tutar ne de kederlenmeyi bilirler, eğer bilselerdi aradaki farkı da bilirlerdi (itkowitz, 2001).

    keder tepkisi yas tutanın, ölümü tersine çevirmesi gibi bir olanak varmışçasına tanrı, kader, kendisi ve başkalarıyla olan bir hesaplaşmayı da içermektedir. yas tutanın zihninde kayıp durumunu tersine çevirebileceği bir takım hayaller oluşabilmektedir: trafiğe takılan adamın eve erkenden gidip eşinin ölümüne yol açan kazayı engellemesine dair oluşan “ eğer farklı bir yoldan gelseydim bunu engelleyebilirdim” düşüncesi gibi trajediyi farklı biçimlerde kurması tersine çevirmeye örnek olabilir. 
    fakat yitirilen kişi ya da şey, gerçekte yeniden ortaya çıkmaz. bu durumda yas tutanın tersine çevirememesine ya da biri gitmişken/ yok olmuşken kendisinin yaşamaya devam ediyor olmasına yönelik suçluluk duyguları oluşabilir. 

    keder sona ermeden önce yas tutma işi başlar. bu evre yitirilen kişiye (nesneye) ilişkin imgelerin duygusal yatırımlarının gözden geçirildiği, değerlendirildiği yavaş bir sürece işaret eder. ve freud’a göre bu yas süreci, yas tutanın bu imgelerin bazıları ile gerçek ya da fantezisi kurulmuş işlevleriyle özdeşimiyle sonuçlanır. bu özdeşimler zenginleştirici olabileceği gibi yıkıcı da olabilirler. örneğin avukat babanın tembel oğlu babasının ölümünden sonra hukuk fakültesine girmeye dair bir arzu duyabilirken yas tutan ve yası tutulan arasındaki kararsız- fırtınalı ilişki, yas tutanın tepkilerinde duygu ve düşünce bileşenlerince bozulmaya neden olabilir ve yıkıcı özdeşimlere neden olabilir. örneğin kaybedilen nesnenin içsel imgesini/ temsilini korumak ya da ondan kurtulmaya dair arzu arasındaki mücadele intihara yol açabilir.
     
    bununla beraber yas tutan birinin yitirilmiş kişiye dair pek çok “özümsenmemiş” zihinsel imgeleri de olabilir ve bu imgeler yas tutan için ulaşılabilir konumda olmayı sürdürür. normal bir yas tutma sürecinin son bulmasını, yası tutulana dair zihinsel imgelerin “geleceksiz” kılınmasına bağlamak daha doğru olacaktır. yine de yitirilene dair “benzeşmeyen- özdeşmeyen” zihinsel imgeler ne kadar baskılansa, hafifletilse, inkâr edilse de ruhsal olarak kişide kalırlar. bu bakıma yetişkin tipi yas, yas tutan ölmeden son bulmaz.

    — göçmenler ve mülteciler, vamık volkan, s. 41-46

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.