Demokrat Kaptan: Attila İlhan

Demokrat Kaptan: Attila İlhan
  • 8
    0
    0
    1
  • Bu yazı AllegroExpress yazarlarından Elif Bakır tarafından yazılmıştır. 

     

        Attila İlhan Türk Edebiyatı'nda büyük yer edinmiş ve sadece şiirleri, yapıtları ile değil hayatıyla da hafızalarımıza kazınmış çok saygın bir şairdir.  
    "Babam şairdi, Divan tarzında şiirler yazardı. Ben de elbet, hem onun şiir tutumunu yadsıyorum hem de kendimi ona kabul ettirmeye çalışıyorum." demiş Attila İlhan. 
    Bu cümlesinden yola çıkarak önce hayatını, bilinmeyen yönlerini, daha sonra şiirlerini ve şiirlerindeki derin anlamlı hikayelerine değinelim.


    Hayatı;


    15 Haziran'da İzmir'in Menemen ilçesinde doğmuştur. Babası Muharrem Bedrettin İlhan şiire oldukça ilgili Divan tarzında şiirler yazan bir savcıdır. Attila İlhan'ın şiire olan ilgisi babasından kaynaklanmaktadır. İlkokul ve ortaokul yıllarını İzmir'de tamamlamıştır. Tiyatro ve sinema sanatçısı Çolpan İlhan'ın ağabeyidir.

    İzmir Atatürk Lisesi'nde henüz birinci sınıftayken mektuplaştığı bir kıza bir mektubunda Nazım Hikmet'in bir şiirlerini yazınca yakalanır ve tutuklanır. Çünkü o dönemde Nazım Hikmet'i okumak, yazmak yasaktır. Daha 16 yaşındayken 2 ay hapiste kalır. Türkiye'nin hiçbir yerinde okuyamayacağına dair bir belge verilir ve bu nedenle eğitim hayatına ara vermek zorunda kalır. Danıştay kararı ile 1944 yılında tekrar okuma hakkı kazanır ve bu kararla İstanbul Işık Lisesi'ne yazılır.


    1946 yılında İstanbul Hukuk Fakültesine kaydolur. Bu yıllarda bazı dergilerde yazılar ve şiirler yazar.  1948'de ilk şiir kitabı olan "Divan"ı kendi imkanıyla yazıp yayınlar. 
    İlk romanı Sokaktaki Adam yayımlandığında 10 roman yazmıştı. Bunlar hiç gün ışığına çıkmadı. Attilâ İlhan bunun sebebini bir söyleşide şöyle açıklıyor: “… birçok roman yazdım daha önceden. Ama neden yayınlamadım? Çok akıllıca bir sebebi vardı. Çünkü biliyorum ki yazarlar ilk romanlarında kendilerini anlatırlar. O da romancılık değildir. Günlük tutmaktır.”


    1949'da Nazım Hikmet'i kurtarma operasyonuna katılır.  Paris'e gider.  Türkiye'ye her döndüğünde polisle karşılaşır. Defalarca gözaltına alınır. Böylece uzun bir süre İstanbul-Paris-İzmir üçgeninde hayatını sürdürür. 1960'tan sonra Demokrat İzmir gazetesinin başyazarlığını ve genel yayın yönetmenliğini yürüttü. Aynı yıllarda, şiir kitabı olarak "Yasak Sevişmek" ve "Aynanın İçindekiler" serisinden "Bıçağın Ucu" yayımlandı. 1968'te yönetmen Buket İlhan ile evlendi. 15 yıl evli kaldı. 1983 yılında boşandı.


    Attila İlhan, 11 Ekim 2005'te İstanbul'daki evinde hayata veda ettiğinde 80 yaşındaydı.

    Bu etkileyici, dolu dolu geçen bir yaşamdan sonra sıra yaşamından izler taşıyan şiirlerine geldi. 


    ÜÇÜNCÜ ŞAHSIN ŞİİRİ


    gözlerin gözlerime değince
    felâketim olurdu ağlardım
    beni sevmiyordun bilirdim
    bir sevdiğin vardı duyardım
    çöp gibi bir oğlan ipince
    hayırsızın biriydi fikrimce
    ne vakit karşımda görsem
    öldüreceğimden korkardım
    felâketim olurdu ağlardım

    ne vakit maçka'dan geçsem
    limanda hep gemiler olurdu
    ağaçlar kuş gibi gülerdi
    bir rüzgâr aklımı alırdı
    sessizce bir cıgara yakardın
    parmaklarımın ucunu yakardın
    kirpiklerini eğerdin bakardın
    üşürdüm içim ürperirdi
    felâketim olurdu ağlardım

    akşamlar bir roman gibi biterdi
    jezabel kan içinde yatardı
    limandan bir gemi giderdi
    sen kalkıp ona giderdin
    benzin mum gibi giderdin
    sabaha kadar kalırdın
    hayırsızın biriydi fikrimce
    güldü mü cenazeye benzerdi
    hele seni kollarına aldı mı
    felâketim olurdu ağlardım

    Şiiri okuyan herkes farklı farklı duygular hissetse de şiirdeki ince betimlemeler, yoğun bir aşk, özlem birçok insanda ortak hissedilen duygular arasındadır. Şiirde aşktan kaynaklı bir kıskanma güdüsü ve sevgiliyi hep uzaktan izleme yani kavuşamama okuyucuya yoğun ve başarılı bir şekilde geçmiştir.  Bu duyguları şu sözlerle ifade eder;
    “çok ünlü bir şiir daha. hemen söylemeliyim ki şiir, gerçeğe çok yakın bir psikolojiyi, bir sevda gerilimini yansıtıyor. o yıllarda, maçka dolaylarında n. adında bir kız yaşardı. ince, tüy gibi, kısacık saçlı, son derece modern bir kız. yanılmıyorsam güzel sanatlar akademisine gidiyordu. tesadüf bu ya, marsilya yolculuklarımdan birinde, aynı vapurdaydık. napoli’ye kadar beraber gittik. o, orada indi. bir türlü yaklaşmak fırsatını bulamadım. ne yalan söylemeli, bu siluet beni çok etkilemiştir. siluet diyorum çünkü kişi olarak onu tanımadım; ama galiba uzaktan ‘sevdim’. üçüncü şahsın şiiri bunun kanıtıdır.”

    SİSLER BULVARI 


    elinin arkasında güneş duruyordu
    aylardan kasımdı üşüyorduk
    ağacın biri bulvarda ölüyordu
    şehrin camları kaygısız gülüyordu
    her köşe başında öpüşüyorduk
    sisler bulvarı’na akşam çökmüştü

    omuzlarımıza çoktan çökmüştü
    kesik birer kol gibi yalnızdık
    dağlarda ateşler yanmıyordu
    deniz fenerleri sönmüştü
    birbirimizin gözlerini arıyorduk
    sisler bulvarı’nda seni kaybettim

    sokak lambaları öksürüyordu
    yukarda bulutlar yürüyordu
    terkedilmiş bir çocuk gibiydim
    dokunsanız ağlayacaktım
    yenikapı’da bir tren vardı
    sisler bulvarı’nda öleceğim

    sol kasığımdan vuracaklar
    bulvar durağında düşeceğim
    gözlüklerim kırılacaklar
    sen rüyasını göreceksin
    çığlık çığlığa uyanacaksın
    sabah kapını çalacaklar
    elinden tutup getirecekler
    beni görünce taş kesileceksin
    ağlamayacaksın! ağlamayacaksın!
    sisler bulvarı’ndan geçtim sırılsıklamdı

    ıslak kaldırımlar parlıyordu
    durup dururken gözlerim dalıyordu
    bir bardak şarapta kayboluyordum
    gece bekçilerine saati soruyordum
    evime gitmekten korkuyordum
    sisler boğazıma sarılmışlardı
    bir gemi beni afrika’ya götürecek

    ismi bilmiyorum ne olacak
    kazablanka’da bir gün kalacağım
    sisler bulvarı’nı hatırlayacağım
    kırmızı melek şarkısından bir satır
    lodos’tan bir satır yağmur’dan iki
    senin kirpiklerinden bir satır
    simsiyah bir satır hatırlayacağım
    seni hatırlatanın çenesini kıracağım
    limanda vapurlar uğuldayacak
    sisler bulvarı bir gece haykırmıştı

    ağaçları yatıyordu yoksuldu
    bütün yaprakları sararmıştı
    bütün sonbahar ağlamıştı
    ağlayan sanki istanbul’du
    öl desen belki ölecektim
    içimde biber gibi bir kahır
    bütün şiirlerimi yakacaktım
    yalnızlık bana dokunuyordu
    eğer sisler bulvarı olmasa

    eğer bu şehirde bu bulvar olmasa
    sabah ezanında yağmur yağmasa
    şüphesiz bir delilik yapardım
    hiç kimse beni anlayamazdı
    on beş sene hüküm giyerdim
    dördüncü yılında kaçardım
    belki kaçarken vururlardı
    sisler bulvarından geçmediğim gün

    sisler bulvarı öksüz ben öksüzüm
    yağmurun altında yalnızım
    ağzım elim yüzüm ıslanıyor
    tren düdükleri iç içe giriyorlar
    aklımı fikrimi çeliyorlar
    aksaray’da ışıklar yanıyor
    sisler bulvarı ayaklanıyor
    artık kalbimi susturamıyorum


    Şair, bu şiirini kendi ifadesiyle “Paris dönüşü, Lâleli’de pansiyoner olarak kalırken, sonbahar sisleri basıp, sokak lambaları puslu puslu yandığı zaman yaptığı yürüyüşlerde, bir yandan Paris günlerini, bir yandan sevdiği kızı, bir yandan da gerilimli hayatını düşünerek” yazmıştır. Zor ve koşturmaca dolu bir hayatta yazıya sığınan şairin bu şiirinden de anladığımız gibi tedirgin, yalnız, belirsiz bir durum içinde olduğunu görüyoruz. Öyle ki "artık kalbimi susturamıyorum " dizesinden içindeki yangını anlatmaya çalıştığını anlayabiliriz. 


     



    YAGMUR KAÇAĞI


    Elimden tut yoksa düşeceğim
    yoksa bir bir yıldızlar düşecek
    eğer şairsem beni tanırsan
    yağmurdan korktuğumu bilirsen
    gözlerim aklına gelirse
    elimden tut yoksa düşeceğim
    yağmur beni götürecek yoksa beni

    Geceleri bir çarpıntı duyarsan
    telaş telaş yağmurdan kaçıyorum
    sarayburnu’ndan geçiyorum
    akşamsa eylülse ıslanmışsam
    beni görsen belki anlayamazsın
    içlenir gizli gizli ağlarsın
    eğer ben yalnızsam yanılmışsam
    elimden tut yoksa düşeceğim
    yağmur beni götürecek yoksa beni


    Sen Benim Hiçbir Şeyimsin

    Sen benim hiçbir şeyimsin
    Yazdıklarımdan çok daha az
    Hiç kimse misin bilmem ki nesin
    Lüzumundan fazla beyaz
    Sen benim hiçbir şeyimsin
    Varlığın yokluğun anlaşılmaz

    Galiba eski liman üzerindesin
    Nasıl karanlığıma bir yıldız olmak
    Dudaklarınla cama çizdiğin
    En fazla sonbahar otellerinde
    Üniversiteli bir kız uykusu bulmak
    Yalnızlığı öldüresiye çirkin
    Sabaha karşı öldüresiye korkak
    Kulağı çabucak telefon zillerinde

    Sen benim hiçbir şeyimsin
    Hiçbir sevişmek yaşamışlığım
    Henüz boş bir roman sahifesinde
    Hiç kimse misin bilmem ki nesin
    Ne çok çığlıkların silemediği
    Zaten yok bir tren penceresinde

    Sen benim hiçbir şeyimsin
    Yabancı bir şarkı gibi yarım
    Yağmurlu bir ağaç gibi ıslak
    Hiç kimse misin bilmem ki nesin
    Uykumun arasında çağırdığım
    Çocukluk sesimle ağlayarak
    Sen benim hiçbir şeyimsin

    Ben Sana Mecburum 

    Ben sana mecburum bilemezsin
    Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
    Büyüdükçe büyüyor gözlerin
    Ben sana mecburum bilemezsin
    İçimi seninle ısıtıyorum
    Ağaclar sonbahara hazırlanıyor
    Bu şehir o eski İstanbul mudur?
    Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
    Sokak lambaları birden yanıyor
    Kaldırımlarda yağmur kokusu
    Ben sana mecburum, sen yoksun
    Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
    İnsan bir akşamüstü ansızın yorulur
    Tutsak, ustura ağzında yaşamaktan
    Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
    Bir kaç hayat cıkarır yaşamasından
    Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
    Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu
    Fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor
    Eski zamanlardan bir cuma çalıyor
    Durup köşe başında deliksiz dinlesem
    Sana kullanılmamış bir gök getirsem
    Haftalar ellerimde ufalanıyor
    Ne yapsam, ne tutsam, nereye gitsem?
    Ben sana mecburum, sen yoksun
    Belki Haziran'da mavi benekli çocuksun
    Ah seni bilmiyor, kimseler bilmiyor
    Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
    Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun
    Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
    Belki körsün, kırılmışsın telaş içindesin
    Kötü rüzgar saçlarını götürüyor
    Ne vakit bir yaşamak düşünsem
    Bu kurtlar sofrasında belki zor
    Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
    Ne vakit bir yaşamak düşünsem
    Sus deyip adınla başlıyorum
    İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
    Hayır başka türlü olmayacak
    Ben sana mecburum, bilemezsin

     

     

    KAPTAN 1 

    Eflatun gözlerin olduğunu bilmiyordum
    Gece yarısını yaşamaktan yorgunum
    Ayazın avucunda unutmuştun ellerini
    Önünden geçtiğim halde beni tanımadın
    Ben değiştim biliyorum, hem sakal bıraktım
    Şiirlerim külrengi kumrular gibi uçuyorlar
    Bakır çalığı göklere katiyen tahammülüm yok
    Hele Paris'in gökleri aklımı başımdan alıyor
    Bana seni senden evvelki Poitiersli kızı hatırlatıyor
    Ayazın avucunda unutmuştun ellerini
    Karanlığın arkasında kıvılcım gözlü orospular
    Gölgelerine yaslanmış evliya gibi bekliyorlar
    Işıklar kırmızı yandığı zaman duracaksın

     

     

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.