Ölüm Öncesi Ezgileriyle, Nilgün Marmara

Ölüm Öncesi Ezgileriyle, Nilgün Marmara
  • 21
    0
    0
    1
  • 1958 doğumlu olan Nilgün, Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirmiştir. Okuldan sonra Marmaris’te bulunan bir tatil köyünde çalışmaya başlamış ve sonrasında Endüstri Mühendisi Kaan Önal ile evlenmiştir. Ne yazık ki 1987 yılında, henüz 29 yaşındayken yaşadığı evinin balkonundan atlayarak intihar etmiştir. 

     

    Ölümü hakkında çok şey söylendi, eksik metinler basıldı ve konuşuldu ama kendisini sır gibi saklayıp arkasında yazılarını bırakarak gitti. Kapalı bir kutu gibi hayata veda etti, belki de kendini açmak istedi bilemiyorum ama intiharından itibaren bu kapalı kutu ne kadar açılmaya çalışılsa da, kimse açamadı. Eşi Kaan bile...

     

     

    Nilgün Marmara’nın intihar ettiği evi, bir zamanlar Cemal Süreyya, Tomris Uyar, İlhan Berk, Ece Ayhan, Mustafa Irgat ve Ahmet Soysal gibi şairlerin toplaşma yeriydi. Büyüleyici bir güzelliğe sahip olan Nilgün, birçok erkeğin hayranlıkla baktığı bir kadındı. Manik Depresyon teşhisi konulan Şair, tanıkların ifadesiyle beşinci kattaki evinin balkonundan kendini aşağı atmış ve yere düşerken hiç çığlık atmamıştır. Kendi kelimeleri ile kendisini şu şekilde ifade ediyordu:

    “Yaslı yüreğimin utangaç itirafı,
    Ben sizi sevmekten öldüm bayım.”

     

    Gizli gizli şiirler yazan Marmara’nın eşi dahi bu durumdan haberdar değilmiş. Eşinin intiharından sonra; “Nilgün’ün şiir yazdığını bile bilmezdim. Bir kenarda pıtır pıtır bir şeyler yazardı.“ demiş. Belki de bu cümle Marmara’nın intiharının derinlerinde saklı. Aynı yastığa baş koyan iki insanın birbirlerinin tutkularından, sevdikleri şeylerden haberdar olmaması manidar asıl mesele…

     

    Etkilendiği Kadın: Sylvia Plath

    Mezuniyet tezinde, 30 yaşında fırının gazını açarak intihar eden Sylvia Plath’i ele alan Nilgün Marmara, onun için şu sözleri söylemiş:

     

    “Plath’ın narin, incinebilir ruhani varlığı ve her şeyin sürekli kirlenişinin iç karartıcı bir şekilde farkında oluşu, onu ölüme sürüklemiştir. Kadınların toplumsal bir hastalığın sonucu olan perişanlığının kurbanı olmuştur. Karmaşık düşünce yapısının yol açtığı gerilimin niteliği çözümsüzlük doğururken, yaşamının gerilimi sonsuza akar… Şiirlerini köşkünün tamiratı sırasında konan tuğlalar, intiharınıysa tam bir başarısızlık olan bu evin tamamen yıkılması olarak görebiliriz.”

     

    Sylvia Plath’den hayatı boyunca etkilendiği çok belli olan Marmara’nın intiharı aslında çokta benzemez Plath’a. Fakat ortak yönlerinden birisi, ikisinin de kişilik olarak hayatlarında pek anlaşılmamaları olabilir.

     


     

    Yazdığı şiirleri kimseye göstermek istemeyen sürekli ölüm temalı rüyalar gören ve rüyalarını yazdığı bir günlükte saklayan genç kızdı o. Kendine acıdığını düşündürten şu satırları arkasında bırakmıştır: "Biliyorum, bir gün dayanamayacak küçük kalbim; arkamı dönüp inandığım ve güvendiğim her şeye veda edeceğim."

     

    Babası ile arasında duygusal ilişkiyi bize çok derinden hissettiren: “Ben babamın yuvarladığı çığın altında kaldım…” sözleri de beni çok derin düşüncelere itiyor.

     

     

    Gittiği psikiyatristler manik depresif teşhisi koyarken yazı yazmanın ve fazla düşünmenin ona iyi gelmediğini söyleyip belli yasaklar getirmişlerdir. Nilgün Marmara ise yazı yazmayı asla bırakmayacağını bu yasakları kabul etmeyerek göstermişti.

     

     

    Benliğini kurmadaki en büyük kıstasını "ben" olma kaygısına indirgeyen Nilgün, bu yaklaşımının sonucunda ölümcül bir umutsuzluğa kapılmıştır. Farkındalık arttıkça varoluştan kaynaklanan acılar artar ve "yaşamak ve yaşanmışlık" katlanılmaz bir hâl alır. Ruh halinde kapıldığı “benlik ikilemi” durumundan kurtulma yolu olarakta intihara yönelmiştir. Kendi benliğine çok fazla dönük olması onu dünyanın hiçliği karşısında duyulan kaygı ile bir başına bırakıyor ve şu sözleri bırakıyor: “Umutsuzluk, uyumsuzluğun değil, kendine yönelen bir ilişkinin sonucudur. Ve insan, bu ilişkiden ancak kendi benliğinden sıyrılırsa kurtulabilir ki sonuçta ben ve ilişki aynı şeydir; çünkü ben, ilişkinin kendi üzerine geri dönmesidir.”

     


     

    Burada bir de Carl Gustav Jung’un en temel teorilerinden olan “Persona” kavramından söz etmek istiyorum çünkü, Nilgün’ün psikolojisini eserleriyle birlikte incelemeye başladığımda aklıma bu teori geliyor. Bu teoriye göre dünyaya gösterdiğimiz dış yüzler, başkalarının görmesine izin verdiğimiz kendimizin parçası personamızdır. Persona, başkalarına gösterdiğimiz kişiliklerimizin maskesidir. Toplum tarafından tepki görmemek için gizlediğimiz yanımızı örten kostümdür.

     

    Nilgün’e baktığımızda aslında çokta duygularını açmayan bir kişi olduğu görebiliyoruz. Bunu intiharından sonra bir çok yakın şair arkadaşının sözleriyle de doğrulamış bulunuyoruz.

     

    Diğer bir kavram “Gölge”dir. Gölge, personanın karşıtı olan güçtür. Başka bir deyişle kişinin yüzleşmekten kaçındığı, toplumdan gizlediği, hoş karşılanmayan istek ve fikirleridir. Bu her zaman bizimle olan ama çoğu kez fark edilmeyen karanlık yan, öteki bendir (alterego). Bi bakıma gizlediği bütün yanlarını imâlı cümlelerle şiirlerinde bizlere gösteriyor.

     

    Nilgün Marmara’nın intiharı konusunda, kendi tezinde ifade ettiği gibi “...sözlerini doğrulamak için kendini öldürmüş pek çok sanatçı...” sözleriyle kendini doğruluyor.

     

     

    Fakat Nilgün’ün konumuna baktığımızda aslında dünya karşısında pes etmişlik değil nitekim üstün iradesi ile yaşam içgüdüsüne rağmen bilinçli bi şekilde bu dünyanın yaşanmaya değmez olduğunu gösteriyor intiharıyla. Şiirlerini okurken acılı bir bakış yerleşiyor yüzüme…

     

    "Beklentim yokmuş gibi davranıp, içime dünyalar kadar umudu sığdırmaktan yoruldum."

     


     

    Kuğu Ezgisi (şiir)

    Kuğuların ölüm öncesi ezgileri şiirlerim,
    Yalpalayan hayatımın kara çarşaflı

    bekçi gizleri.

    Ne zamandır ertelediğim her acı,

    Çıt çıkarıyor artık, başlıyor yeni bir ezgi,
    -bu şiir -
    Sendelerken yaşamım ve bilinmez yönlerim,
    Dost kalmak zorunda bana ve
    sizlere!

     

    Çünkü saldırgan olandan kopmuştur o,
    uykusunu bölen derin arzudan.
    Büyüsünü bir içtenlikten alırsa

    Kendi saf şiddetini yaşar artık,
    -bu şiir -
    Kuramadığım güzelliklerin sessiz görünümü,
    ulaşılamayanın boyun eğen yansısı,
    Sevda ile seslenir sizlere!

     

    Nilgün Marmara'nın İntihar Mektubu

    Sevgilim,
    Her gün kötücül bir düşü kurmak ve onu taşımak
     artık kılgıyı gerektiriyor. Sana böyle bir yük bırakmak istemezdim ama sen akıllı ve güçlüsün, çabuk unutursun.

    Bu durumdan kimse kimseyi ya da kendini suçlu, sorumlu saymasın, çünkü suç yok. Yalnızca ırmağın akışına bir müdahele söz konusu!

    Her anın niye’sini sorgulayan bir varlığın saygısızlığını yok etmek için kararlaştırılmış bir eylem bu! Çocukluğun kendini saf bir akışına bırakması ne güzeldi. Yiten bu işte! Bu tükenişle hiçbir yeni yaşama başlanamaz, bu nedenle tüm sevdiklerime elveda diyorum. Ben’i bağışlayın! Bunu en çok annemden, babamdan ve Kağan senden diliyorum. Dostlarımdan da!

    Nilgün Marmara Önal

     

    Seni hep sevdim Kağan!
    Hoşçakalın!

     

    1 Cenaze töreni istemiyorum, mümkünse yakınız lütfen!
    2 Kuşlar ölünceye kadar iyi bakınız onlara.
    3 Sahneden çekilirken yaşamıma karışmış herkesi selamlıyorum.
    4 Kağan arzu ederse ileride, daktiloya çekilmiş şiirleri bastırabilirsin


    Nilgün Marmara ve Kaan Önal.

     

    sevgiler, mustafa.


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.