Düşünce Deneyi - Gezegenin kendi kolektif zekasının parçası mıyız?

Düşünce Deneyi - Gezegenin kendi kolektif zekasının parçası mıyız?
  • 6
    0
    0
    1
  • Şimdiye kadar aklımızın bizi doğanın geri kalanından farklı kıldığını düşündük. Bu konuda yanılıyor olabilir miyiz? Yoksa sadece Dünya'nın kendi kolektif zekasının bir parçası mıyız?

    Bu soru saçma gelebilir. Ancak bilim insanlarının gerçekleştirdiği bir düşünce deneyiyle bu konuyu derinlemesine incelediğimizde gezegensel zeka hakkında kesin bir sonuca varamasak bile bunun hiçte imkansız olmadığını anlıyoruz.

    Zorluklarımızın üstesinden gelmek, kendimizi ve doğayı daha iyi anlamayı gerektirir ve aynı şey, onu Büyük Filtreden (The Great Filter - Fermi Paradoksu) geçiren diğer medeniyetler için de geçerlidir.

    İnsanlık, ilk ortaya çıktığı günden bu yana küresel bir medeniyet oluşturmayı başardı. Ölümcül hastalıklarla savaştı, aya yolculuk etti, diğer gezegenleri kolonileştirebilecek potansiyeli var. Ancak başka bir bakış açısıyla bakınca sandığımız kadar gelişmiş bir medeniyet olmadığımızı, hala ilkel olduğumuzu görüyoruz. İnsanlık, tarihin her döneminde olduğu gibi her zaman savaşmaya meyillidir. Nükleer savaş riski bizi eski bir hayalet gibi rahatsız ediyor ve henüz kendi teknolojik ilerlememizi yönetecek kadar akıllı değiliz.

    Bu durumda her iki bakış açısı da eşit derecede geçerlidir. Gerçekten söylenebilecek tek şey, eskisi kadar ilkel olmadığımız. Ancak olması gerektiği kadar da olgun değiliz.

    Rochester Üniversitesi astrofizikçisi Adam Frank ve meslektaşları Gezegen Bilimleri Enstitüsü'nden David Grinspoon ve Arizona Eyalet Üniversitesi'nden Sara Walker, Dünya'nın geçmişini ve olası geleceğini tanımlamak için yaşamın bir gezegeni nasıl değiştirdiğine dair bilimsel teoriler üzerine bir düşünce deneyi gerçekleştirdi.

    Bu üç bilim adamı, Uluslararası Astrobiyoloji Dergisi'nde yayınladıkları "Intelligence as a Planetary Scale Process" adlı makalede, yaşamın gezegeni nasıl değiştirdiği ve değiştirmeye devam ettiği ile ilgili soruların yanı sıra, Dünya hakkındaki bilimsel anlayışımıza dayanan bir düşünce deneyini de ortaya koyuyor.

    İnsanlar zekayı bireylere ait bir özellik olarak düşünme eğilimindedir. Fakat zeka kolektiftir, karınca gibi sosyal böcekler karar vermek için kolektif zekalarını kullanırlar. Bu makalede yazarlar zeka fikrini daha da ileri götürüyorlar; bireysel zekadan kolektif zekaya, kolektif zekadan gezegensel zekaya. Yani burada, zeka fikrini kolektif bir özellik olarak genişletiyoruz ve onu gezegensel ölçeğe genişletiyoruz. Makale'nin yazarları bunu şöyle açıklıyor: “Teknolojik zekanın ortaya çıkışının bir tür gezegensel ölçekli geçişi temsil edebileceği ve bu nedenle bazı modellerin önerdiği gibi, bir gezegende gerçekleşen bir şey olarak değil, bir gezegene olan bir şey olarak görülebileceği yolları düşünüyoruz. Yaşamın kökeninin kendisi gezegensel bir fenomendi.”

    Dünya'daki yaşam formlarını türlere ayırdık ve evrimin tüm bu türlerin gelişimini yönlendirdiğinin farkındayız. Ama sınıflandırma konusunda bir şeyleri kaçırıyor olabilir miyiz? Yaşamı tek tek türler olarak değil de gezegensel olarak görmek daha mı doğru? Sonuçta, türler aniden ortaya çıkmadı; her biri devam eden bir evrim zincirinde ortaya çıktı ve tüm türler biyosfer döngüsünde birbirine bağlıdır. Çoğu zaman Dünya'nın bakteri dünyası olduğunu ve geri kalanımızın sadece bakteriler yüzünden burada olduğu düşünülür.

    Bu noktada Vladimir Vernadsky'nin çalışmaları hatırlanmaya değer. Vernadsky biyojeokimyanın en önemli kurucusuydu. Biyojeokimyayı kısaca özetlersek; doğal çevrenin bileşimini yöneten kimyasal, fiziksel, jeolojik ve biyolojik süreçlerin ve reaksiyonların incelenmesini içeren bilimsel disiplindir (biyosfer, kriyosfer, hidrosfer, pedosfer, atmosfer ve litosfer dahil).

    Vernadsky, biyosfer sisteminin dünya'nın canlı olmayan sistemleriyle güçlü bir şekilde bağlantılı olduğunu gördü. Atmosfer gibi diğer sistemlerle nasıl bağlantılı olduğuna bakmadan biyosferi anlamak zordur. Bu bağlantı, biyosferin dünya'nın diğer "kürelerini" şekillendirmesine izin verir.

    Vernadsky şöyle açıklar: "Radyasyonla aktive olan biyosfer maddesi güneş enerjisini toplar ve yeniden dağıtır ve nihayetinde dünya üzerinde iş yapabilen serbest enerjiye dönüştürür. Bu güçlü kozmik güç tarafından gezegene yeni bir karakter kazandırılır. Yeryüzüne dökülen radyasyonlar, biyosferin cansız gezegen yüzeyleri tarafından bilinmeyen özellikler almasına ve böylece Dünya'nın yüzünü dönüştürmesine neden olur.”

    Makale'nin yazarları, Vernadsky'nin bahsettiği organizmaların dünya'nın biyosferini nasıl değiştirdiğine dikkat çekiyorlar; ''Fotosentez'' yeteneği yaşam formlarında ortaya çıktığında, bireysel yaşam formları fotosentezi fayda sağlamak için kullandı ve tam bu noktada bitkilerin kendi yaşamlarının devamı için toplu olarak fotosentez yapması, dünya atmosferini oksijen bakımından çok zengin bir hale getirdi ve daha karmaşık bir yaşamın gelişmesine yol açtı. Bu durum sadece evrimin gidişatını değiştirmekle kalmadı, aynı zamanda gezegenin jeolojisini ve jeokimyasını da değiştirdi. Bilim insanları özellikle fotosentetik organizmaların kolektif aktivitesini kolektif zekaya benzetirler.


    Makaledeki bu şekil, zekanın gezegensel ölçekte çalışmasının bir özelliği olarak çok seviyeli ağları göstermektedir. Birleştirilmiş gezegen sistemlerinin her katmanı kendi kimyasal ve fiziksel etkileşim ağını oluşturur. Her katmandaki belirli düğümler, katmanları birbirine bağlayan bağlantıları temsil eder. Böylece, jeosfer atmosferik dolaşım, buharlaşma, yoğuşma ve ayrışma gibi süreçlerle ilişkili kimyasal / fiziksel ağlar içerir. Bunlar biyosfer tarafından mikrobiyal kimyasal işleme ve yaprak terlemesi gibi ek işlem ağları vasıtasıyla değiştirilir. Teknosfer, endüstriyel ölçekli tarım, üretim yan ürünleri ve enerji üretimi gibi ek bir ağ süreçleri katmanı ekler. Credit: Frank et al. 2022.

    ”Bir gezegenin zekasının nasıl tanımlanabileceğini ve anlaşılabileceğini anlamak, insanlığın bu gezegendeki geleceğine ya da eksikliğine biraz ışık tutmaya yardımcı oluyor. Bir tür olarak hayatta kalmayı umuyorsak, zekamızı gezegenin iyiliği için kullanmalıyız" - Adam Frank

    Çalışmayı yürüten bilim insanlarının makaleyi dayandırdıkları düşünce deneyleri kısmen, dünya'nın biyolojik olmayan sistemlerinin (jeokimya, levha tektoniği, atmosfer, okyanuslar) tüm gezegeni yaşanabilir bir durumda tutmak için canlı sistemlerle etkileşime girdiğini söyleyen Gaia hipotezine dayandırıyorlar. Biyolojik dünyanın "kolektif zekası" olmasaydı, Dünya yaşanabilir olmazdı. Bu noktada ormanları örnek alalım. Dünya'nın büyük ormanları, yerin altında yaşayan mikorizal mantarlar ağı olmadan var olamazdı. Ağaç kökleri bu mantar ağı ile etkileşime girer ve ağ ormandaki besinleri hareket ettirir. Mantarlar bunun karşılığında bolca karbon alırlar. Bu ağ olmasaydı ağaçlar ayakta kalamazdı ve büyük ormanlar ortaya çıkmazdı.

    Mikorizal mantarlar bitkilerle simbiyotik bir ilişki içindedir. İlişki genellikle karşılıklıdır, bitkiye topraktan su ve mineraller sağlayan mantar ve mantara fotosentez ürünleri sağlayan bitkiler. Paraziter organizmalar da ağın bir parçasıdır. Image Credit: How Do Trees Talk With Each Other? (Mycorrhizal Network Explained)

    Hepimiz bitkilerin ihtiyacımız olan oksijeni ürettiğini ve fotosentetik organizmalar olmadan hayatta kalamayacağımızı biliyoruz. Bitki dünyasının bu kolektif faaliyeti sayesinde gezegeni insanlık ve diğer karmaşık yaşam formları için yaşanabilir bir cennet haline getirdi. Ama şimdi Dünya'daki kısa zamanımızda, kolektif gezegen zekamızın en güçlü ifadesi olan teknolojiyi geliştirdik. Peki bu gezegensel zeka için ne anlama geliyor?

    Çalışmayı yürüten bilim insanları, dünya'nın gelişiminin dört aşamasından ve bu aşamalar geliştikçe kolektif gezegen zekası fikrini nasıl anlayabileceğimizden bahsediyorlar.

    "Gezegenler olgunlaşmamış ve olgun aşamalar boyunca gelişir. Gezegensel zeka ise olgun bir gezegene ne zaman ulaştığınızın göstergesidir.” - Adam Frank, Intelligence as a Planetary Scale Process

    İlk aşamada olgunlaşmamış bir biyosfer vardı. Milyarlarca yıl önce dünya olgunlaşmamış bir biyosferdi ve tek yaşam formu, dünya'nın gezegen sistemlerine fazla güç uygulayamayan bakterilerdi. Bu nedenle, yaşam ve gezegen arasında önemli bir küresel geri bildirim yoktu. Toplu zeka yoktu.

    İkinci aşama olgun bir biyosferdi. Bu yaklaşık 2,5 milyar ila 540 milyon yıl önceydi. Önce fotosentez ortaya çıktı ve sonra bitkiler. Fotosentez dünya atmosferini oksijenlendirdi ve bir ozon tabakası gelişti. Hayat, dünyayı kendisi için daha istikrarlı hale getirmeye başlamıştı ve bu, bilim insanlarının bahsettiği kolektif gezegen zekasıdır.

    Dünya'nın olgunlaşmamış biyosferi ve olgun biyosfer evreleri. Olgun biyosfer aşaması ancak fotosentetik organizmalar Dünya'nın biyolojik olmayan süreçleriyle geri bildirim oluşturduktan, atmosferi oksijenlendirdikten ve bir ozon tabakası oluşturduktan sonra mümkün oldu. Credit: University of Rochester illustration / Michael Osadciw

    Bilim insanlarına göre üçüncü aşama şu an bulunduğumuz yer. Kendi yaratılışımızın olgunlaşmamış teknosferinde yaşıyoruz. İletişim, ulaşım, elektrik ve devlet ağlarımız giderek bir teknosfere bağlanıyor. Günümüz teknolojisinin geldiği noktayı düşünürsek, bir tür olarak yarattıklarımız hakkında biraz gurulanabileceğimizi görebiliriz. Fakat çokta heyecanlanmamak lazım. Neden?

    Çünkü teknosferimiz doğal sistemlerle bağlantılı değildir. Olgunlaşmamış teknosferimiz, dünya'nın atmosferi, okyanusları ve genel olarak biyosfer üzerindeki etkisini büyük ölçüde görmezden geliyor. Fosil yakıtları çıkarıyoruz ve karbonu atmosfere düzensiz bir şekilde itiyoruz. Asıl tehlike, bu teknolojik olgunlaşmamışlığın dünya'nın sistemlerini teknosferin kendisini tehlikeye atan bir duruma zorlayacağıdır. Olgunlaşmamış teknosfer kendisine ve onu destekleyen biyosfere karşı çalışıyor.

    Dördüncü aşama uygulanabilir bir geleceği temsil eder. Bu aşamada olgunlaştırdığımız teknolojik zekamız dünya'ya fayda sağlıyor. Örneğin, güneş enerjisi gibi yenilenebilir enerji kaynakları fosil yakıtların yerini alacak ve iklimin kendisini düzenlemesine ve yaşanabilirliğini korumasına yardımcı olacaktır. Teknolojik tarım, yeryüzünün toprak sistemlerini bozmak yerine güçlendirecektir. Teknolojimizi, onlara hakim olmak yerine doğal sistemlerle birlikte var olan şehirleri inşa etmek için kullanabiliriz. Ama bir sürü bilinmeyen var.

    Dünya'nın olgunlaşmamış teknosferi ve olgun teknosfer evreleri. Olgun teknosfer aşaması, teknolojimizi, onları aşağılamak yerine Dünya'nın yaşamı destekleyen sistemlerini korumak için kullandığımızda mümkün olacaktır. Credit: University of Rochester illustration / Michael Osadciw

    Adam Frank, ”Gezegenler olgunlaşmamış ve olgun aşamalarda gelişir ve gezegensel zeka olgun bir gezegene ne zaman geldiğinizin göstergesidir" diyor. ''Milyon dolarlık soru, gezegensel zekanın pratikte bizim için neye benzediğini ve ne anlama geldiğini bulmaktır, çünkü henüz olgun bir teknosfere nasıl geçeceğimizi bilmiyoruz.''

    Olgun bir teknosferde sistemler, ormanlardaki ağaçlar ve mikorizal ağ gibi karşılıklı olarak yararlı yollarla etkileşime girebilir. Hem teknolojik hem de doğal bir geri bildirim döngüleri ağı, yaşanabilirliği korumak için akıllıca çalışabilir. Bu tamamen yeni bir düzenleme olacak ve karmaşıklık yeni yeteneklerin ortaya çıkmasına izin verebilecek. Gelişmekte olan yetenekler olgun bir teknosfer bir işaretidir.

    Frank, ”Biyosfer, azot etrafında hareket etmek ve karbonu taşımak için sistemler oluşturarak milyarlarca yıl önce yaşamı kendi başına nasıl barındıracağını anladı" diyor. “Şimdi, teknosferle aynı tür kendi kendini idame ettiren özelliklere nasıl sahip olacağımızı bulmamız gerekiyor.”

    Makaledeki bu şekil, gezegensel zeka dereceleri açısından birleştirilmiş gezegen sistemlerinin evriminin şematik bir temsilidir. Yazarlar, bir dünyanın gezegensel ölçeklerde (yani gezegensel zeka) faaliyet gösteren bilişsel aktiviteyi göstermesi için gereken beş olası özelliği önermektedir. Bunlar: (1) ortaya çıkış, (2) ağların dinamiği, (3) anlamsal bilgi ağları, (4) karmaşık uyarlanabilir sistemlerin ortaya çıkışı, (5) otopoez. Bu özelliklerin farklı dereceleri, bir dünya abiyotikten (jeosfer) biyotiğe (biyosfer) teknolojik (teknosfer) evrimleştikçe ortaya çıkar. Credit: Frank et al. 2022.

    Olgun bir teknosfere doğru ilerlediğimize dair bazı işaretler var, ama çoğunlukla kriz güdümlü. 1987'de, bilim adamları ozon tabakasında bir delik bulduktan sonra kloroflorokarbonlar (CFC) adı verilen ozona zarar veren kimyasal sınıfını yasakladık. Asit yağmuruna kükürt dioksit ve azot dioksit neden olur ve bilim adamları asit yağmurunun toprağa, ağaçlara, balıklara ve diğer suda yaşayan hayvanlara zarar verdiğini keşfettikten sonra bunları sınırlamak için uluslararası anlaşmalar geliştirdik. DDT (dikloro difenil trikloroetan zehirli böcek öldürücü) zararlı sıtma sivrisineklerini öldürmek için kullanıldı, ancak bilim adamları çevrede devam ettiğini ve diğer biyosfere zarar veren etkilerin yanı sıra yırtıcı kuşlarda nüfus düşüşlerine yol açtığını tespit ettiğinde birçok ülke kullanımlarını yasakladı.

    Makaledeki bu rakam, önerilen farklı gezegensel zeka seviyelerindeki müdahaleler için zaman çizelgelerini göstermektedir. 'Olgun biyosferler' olarak adlandırılan geri bildirimler veya müdahaleler, onlarca yıldan (DMS ((dimetil sülfit) okyanus sıcaklığı düzenlemesi) CH4 iklim düzenlemesi için milyonlarca yıla kadar çeşitli zaman ölçeklerinde gerçekleşir. Geri bildirimler veya müdahaleler yanlışlıkla olduğu ‘olgunlaşmamış technospheres’ için, zaman çizelgesi zaman çizelgesi.yüzyılda onlarca yıl oluşur. 'Olgun teknosferler' için müdahaleler kasıtlıdır ve hem biyosferin hem de teknosferin birleşik bir sistem olarak sürdürülebilirliğini korumak için tasarlanmıştır. Ozon ikmali ve iklimin azaltılması, on yıllardan yüzyıla kadar olan zaman ölçeklerinde gerçekleşirken, yıldız evrimindeki kasıtlı değişiklikler (mümkünse) en uzun zaman ölçeklerini on ila yüz milyonlarca yıl arasında tanımlayacaktır. Credit: Frank et al. 2022.

    Daha proaktif olabilir miyiz?

    Bu konuda iyimser değilim ama başlıyor olabiliriz. Dünya ile çarpışma tehlikesi oluşturan tehlikeli asteroitleri tespit etmek, kataloglamak ve saptırmak için sistemler geliştiriyoruz. Eğer bunu yapabiliyorsak, kendi medeniyetimizle birlikte tüm biyosferi felaketten koruyabiliriz. NASA ve ESA gezegensel savunma üzerinde çalışıyor ve NASA 2021'de bir teknoloji gösteri görevi başlattı. Eğer tüm gezegeni korumak için teknolojiyi kullanabilirsek, bu olgun bir teknosfere doğru atılmış bir adım olabilir.

    Bu çabalardan bazıları umut verici olsa da gidecek çok yolumuz var ve bu düşünce deneyi bu konuda daha net düşünmemize yardımcı olabilir. Henüz gezegensel zekamız veya olgun bir teknosferimiz yok. Ama bunun gibi araştırmaların bütün amacı bir sonraki adımlarımızın nasıl olması gerektiğini ortaya koymaktır.

    Gezegensel zekanın ve olgun bir teknosferin gelişimi, onu “Büyük bir Filtreden" geçiren diğer uzaylı medeniyetlerin ayırt edici özelliği olabilir. Karşılaşabileceğimiz teknolojik uygarlıklar, kendilerini öldürmeyenler olduğunu söyleyebilir. Yani gerçek bir gezegen zekası aşamasına ulaşmış olanlar. Eğer bir gün gelişmiş bir uzaylı medeniyetiyle iletişim kurabilirsek onlardan, iklim krizinden kurtulmak için bilmemiz gerekenleri öğrenebilirdik. Yaşamın ve zekanın evrimleştiği herhangi bir gezegen milyarlarca yıl hayatta kalabilir.

    Şu anda dünya'daki yaşam formları için, küresel ısınma sürdürülebilir bir biyosfer için en büyük tehdittir. Ama hala gitmek için uzun bir yol var. İklimsel Büyük Filtreyi geçebilecek kadar zeki olacak mıyız? Yoksa türümüzün yok olmasına seyirci mi kalacağız?

    Daha fazla okuma ve Referanslar

    Intelligence as a Planetary Scale Process

    Can a planet have a mind of its own?

    Technosignatures are NASA’s New Target for Detecting Other Civilizations in Space. Wait. What’s a Technosignature?

    How Do Trees Talk With Each Other? (Mycorrhizal Network Explained)

    Fermi Paradoksu


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.