Yanlış anlaşılmak istemem öte yandan yanlış anlaşılacağım diye sözlerimi özenle seçmem gerekirse rahatlığımı kaybederim. Bunu istmem. İnsanımızı, insanlarımızı bulmak çok zor. Elbette herkesin ilgi alanları, değer verdiği şeyler farklı olabilir. Sıkıntı bizimle hiç alakası olmayan insanlarla mecburiyetten bir araya gelmekle başlıyor. Bu sıkıntıyı onlarla arkadaşlık geliştirmek takip ediyor ve en sonunda daha da kötüsü ayıp olmasın diye bu arkadaşlığı devam ettirmek geliyor. Askerde tanıştığım arkadaşımın yaptığı basit bir telefon araması benim için ne denli bir felaket anlatamam. Telefonu açmadan ne hakkında konuşacağımızı tahmin etmek çok güç. Biz seninle arkadaş olmadık bu bilinçli bir tercih değil mecbur bırakıldık. Sen ayaklarını bile yıkamazdın! Hem insan kırmaktan çekinip hem gerçekten ne düşündüğünüzü söylemek ne zor. Ama ne olurdu birlikteyken saatin nasıl geçtiğini anlamadığımız, geyik muhabbeti bile dünyanın en kaliteli sohbeti olan, espri kalitesi yüksek, bir derdimizi anlattığımızda kendi derdini anlatıp kim daha dertliymiş gör bakalım yarışına girmeden, gerçekten bizim derdimize bizim kadar dertlenen ya da bizim kadar dertlendiğini hissettirecek kadar iyi rol yapan ama bizim rol yaptığını anlayamayacağımız arkadaşlarımız olsa.
Ama yok, aynı frekansında olanlar sanki özenle uzak duruyorlar birbirinden. Birbirimizi bulamadığımzda da böyle yapılar çıkıyor işte ortaya. Yanlış insana denk gelmektense kimseye denk gelmemek daha iyi gibi. Kısacası "herkesten nefret ediyorum evi" bir kibir göstergesi değildir. Uygun arsanız varsa bir tane de siz yapın. Yoksa da dert etmeyin.
Herkesten nefret ediyorum evi deyince akla ilk önce ıssız kimsenin ulaşamayacağı yerlere yapılan kulübe tarzı yapılar gelmesin. Herkesten nefret ediyorum evi bazen evimizdeki odamızdır. Bazen iş yerinde senden başka kimsenin takılmadığı mola yeridir. Gittiğin o az müşterili kafedir. Şu incelikli belediyemizin yaptırdığı tek kişilik banktır.
Hoşuna gittiyse lütfen beğen.
Hoşça kal. 👋
Hoşça kal. 👋
👏👏👏👏👏