Dünyanın bütün sabahlarına iki biletim var, biri bana, biri bu yorumu okuyana...
Ruhum şiir yoksunluğu çekerken hayatımızın kesiştiği bu kitap beni ruhumu bir anne şefkatiyle, elleriyle besledi parça parça. Didem Madak küçük bir çocuk gibi şakıyan bir anneydi. benim için. Grapon Kağıtları'nı kırpıp başımdan aşağı döküyorum ben de bu gece.
❝Aslında hiç istemiyorum ama
Ne yapsam rutubetim sözlere bulaşıyor Kalbiye ❞
(Kurabiye)
Şairin ilk kitabı olan Grapon Kağıtları, meğer dizelerde gizli biyografisiymiş. Çocukluğunu, mısır tarlalarının rüzgarda çıkardığı sesleri, evden kaçışını, bodrum katını anlatırken karşısındaki masada oturuyor gibi hissederdiniz.
❝Kayboluşumun beşiğini sallıyorum bu akşam
Büyüyor yavaş yavaş
Sırtında parmak izleriyle zamanın
...
Ardımda kırık bir ayna
Üvey anneleri hayatımın.
Batsın diye güneşe tempo tutan o kız çocuğu...
Evden kaçışımın pembe spor ayakkabıları vardı.
Hüzün neydi sanki o zaman
Artık kullanılmayan dikiş makinesi annemden kalma.❞
(Kedilerin Alışkanlıkları)
Uzun siyah saçlı kızıyla, maviş annesiyle; içinde pek çok masal kahramanı taşıyor gibi hissettirdi bana. Sahi, Didem Madak anlatımının masalsı bir havası vardı. Çocukluk hayallerimiz kadar uçuk, sakin; pamuk şeker gibi...
❝ İki sigaram kaldı bu gece için maviş anne
İki muhabbet kuşum.
İki kendim varmış maviş anne
Biri benmişim, biri mutsuz
Ben ölürsem maviş anne, mutsuza kim bakacak?
Dünyaya bile bir dünya anne lazım.
Biri sen ol maviş anne, biri ben.
Dünyanın bütün sabahlarına iki bilet al da
birlikte gidelim maviş anne
İki sigaram kaldı bu gece için
Yüzyıl yetecek çocukluğum,
İki muhabbet kuşum,
Biraz da ateşim var.
Dua ediyorum ateşe
Vazgeçsin diye beni yakmaktan bu gece
Dünyanın bütün sabahları için iki bilet al maviş anne
Aman umutsuz bir yer olmasın!❞
(Mutsuza Kim Bakacak)
Didem Madak sanki elimden tutup sayfalarca beni gezdiriyor gibiydi. Çoğu dizesinde bir çocuk gözüyle, hayaller kurarken; aynı şiir içinde başka bir dizede sunduğu kadına ve bunun uyumsuz kaçmayışına hayran kaldım. Her dizeyi tekrar tekrar okuttu...
❝Çocuk oldum bir daha, ağladım.
Kaç şiir, kaç kere sular altında kaldı.
Kitaplar, aşk, her şey.
Her şeyi son bir kere daha kurtaramazdım.
Keşke nane şeker gibi mentollü bir buluttan doğaydım
Sonra gittin.
Beyaz bir küf büyüdü evde, tersten yağan kar gibi.
Keşke dünya toz şekeri ile kaplı olsaydı.
Çocuk oldum sonra ağladım, yağmur bile beni ayıpladı.
Söz dedim, söz verdim.
Ruhumu gömdüğüm yer hala belli.
Güneşi özledim, sonra seni
Keşke gölgesine razı bir fesleğen olaydım.❞
(Bıktığım Şeyler ve Yeşil Fanila)
Okuduğum ilk Didem Madak kitabı olmakla beraber bu kitabın ardından kendisinin büyük bir hayranı olmuş bulunmaktayım. Şiir, safça ve sayfalardan taşarcasına şiir... En başta dediğim gibi; grapon kağıtlarını kırpıp başımdan aşağı döküyorum ben bu gece, içimde buruk bir sevinç, utanıyorum. O tatlı melodramı sonuna kadar hissettirdi bana şair.
❝
Pollyanna,
Sana göre insan profiterol yer gibi yaşamalı
Bir çamur deryasının içinde Küçük mutluluk topları yakalamalı.
Bense vücuduma şiirler saplıyorum durmadan
...
Ah Pollyanna,
İçimde sanki hep aynı şarkıyı çalan bir laterna:
Cancağızım basma perdeme bir çiçek de sen olsaydın
Kaçarken yangın merdivenlerine
Keşke grapon kağıtları assaydın.❞
(Pollyanna'ya Mektuplar)
Yorum Bırakın