Yeni yeni antropolojiye merak saldığım için Köprü Atölye’den kısa bir insanlık tarihi dersi aldım. Laf arasında Töre Sivrioğlu hocam Ademden Önce’yi okuma tavsiyesi etti. Aklımın köşesine yazmıştım, son kitap siparişimde de elime geçti. Uzun süredir odaklanıp kitap okuyamadığım için araya bu kitabı almak istedim. Tam dört gün çantamda gezdirip tek bir sayfa bile okuyamadım. Kitabı elime aldığımda mental olarak bitik ve bedenen yılgın haldeydim. Bu hâlime rağmen kitabı küçük bir yemek molası hariç elimden bırakmadan tek seferde bitirdim.
Araştırma ve psikoloji kitaplarına o kadar gömülmüşüm ki iyi bir hikaye okumayı özlemişim. Ve bir şeyi daha hatırladım: Jack London’ı. Küçüklüğümde okuduğumu hatırladığım ilk kitap Beyaz Diş’ti. Tabii o zaman sadece hikâye ilgimi çekmiş, Jack London‘ı çok önemsememiştim. Bir gün hayatımın kritik noktasında yine beni ne kadar etkileyeceğini bilemediğim o kitap, Martin Eden hayatımı değiştirmişti ve aklıma düşen bir düşünceyi günlüğüme yazdıktan sonra Öğretmenler Gününde bir öğrencim bana Yıldız Gezgini’ni hediye etti. Kitabı okuduğumda unutmamak için günlüğüme yazdığım düşüncenin sadece benim aklıma geldiğini düşünüp not aldığım düşünceyi Jack London’ın benden daha iyi anlattığını gördüm ve o kitabı okuyup hemen bitirdim.
Jack London gerçekten benim için bir dâhi, serseri, entelektüel, öğrenmeye aç bir kitap kurdu ve hikaye anlatıcısı. Keza bu uzun girizgahtan sonra hikaye anlatıcılığını, öğrenme açlığını ve kurguda nasıl başarılı olduğunu Ademden Önce’yi okurken bir kez daha derinden anladım. Günümüzde evrime dair bulunan birsürü bulgu varken, Jack London 1906’da çok az bulunan bilgiyle ve zekasıyla bu harika hikayeyi ortaya çıkarmış. Ben bunda Jack London‘ın hayatının da çok etkili olduğunu düşünüyorum. Çünkü hayatı hep maceralarla dolu ve gittiği her yerde birsürü hikayeler dinlemiş biri. Bu kitapta da yeni yeni ortaya çıkan bilgileri dinlediği hikayeler ve yaşadığı maceralarla harmanladığı aşikar. Homo Sapiens’ten önceki insan türüne geçmeden önceki insan formunun hikayesini yazmış. Günümüzde dahi bu geçişin ve ara formun nasıl olduğu anlaşılmaya çalışılırken o dönemde (1906) böylesi bir hayal gücüyle yazmak ciddi iş. Homo Sapiens öncesi insansıları “ateş insanları” olarak anlatan yazar, ateşi kontrol altına alma ve organize olma yeteneğinin üzerine yoğunlaşmış ve kendinden olmayan türleri nasıl yok ettiğini anlatmış. “Halk” olarak adlandırdığı ara form hominidlerin gözünden anlattığı hikayede, “Korktuğumuz tek şey karanlıktı. İçimizde filizlenen bir din, kafamızda görülmeyen bir dünyaya dair bir fikir yoktu.” ve “Kızılgöz’ü insan oğlunun habercisi olarak görüyorum çünkü sadece insan türünün erkeği dişisini öldürür.” diyerek geçmişten günümüze aktarılan kadim sorunların başlangıcı olan din, öte dünya, cinsiyet rolleri ve kadına şiddete de çok yerinde vurgular yapıyor.
Kitabımız Kocadiş’in gen aktarımıyla bitiyor.
Kitabın adının Ademden Önce olması bende bir ironi sezdirdi. Çünkü Jack London bilime önem verip evrimi destekleyen bir yazar ve “Din yoktu, korktuğumuz tek şey karanlıktı.” diyerek herhangi bir tanrı inancının olmadığını da gösteriyor. O hâlde buradaki ironi kitapta adı hiç geçmeyen Adem’e bir atıf, yani Adem’in hiç olmadığı mı demek oluyor..?
Sizin düşünceniz nedir?
Yorum Bırakın