EN KARANLIK IŞIK: KNUT HAMSUN

EN KARANLIK IŞIK: KNUT HAMSUN
  • 4
    0
    1
    2
  • Norveç edebiyatının ve belki de dünya edebiyatının en gizemli en önemli yazarlarından biridir Hamsun. Gizemi yazdıklarından ziyade siyasi görüşünden kaynaklanır. 

    4 Ağustos 1859’da Norveç Garmo’da küçük toprak sahipleri Peder Pedersen ve Tora Olsdatter'in yedi çocuğundan dördüncüsü olarak dünyaya geldi. Doğumdan üç hafta sonra Garmo'nun çıta kilisesinde Knud Pedersen olarak vaftiz edildi. Aslında doğum adı Knud Pedersen’dır. 

     

    Pedersen ailesi zor koşullarda yaşıyordu. 1862 yazında Salten'deki Hamarøy'e taşındılar; burada baba, küçük Hamsund çiftliğini kiraladı ve işletmeye ek olarak terzi olarak da çalışmaya devam etti. Çiftlik, Hamsun’un dayısı zengin tüccar Hans Olsen'e aitti. Hamsun çocukluk döneminde dayısından çok etkilendi. Hans Olsen, bekar ve çocuksuz, çalışkan ve dindar biriydi. Hamsun’a katı davranırdı. Kısmen Hamsun’da travmatik izler bıraktı. Bir yetişkin olarak Hamsun, onu çocukluğunun onu aç bırakan ve ona zulmeden "kötü ruh" olarak tanımlamıştır. Hamsun'un otoriteye karşı isyanı o döneme bağlanabilir; ayrıca ebeveynleri tarafından hayal kırıklığına uğrama hissi de. Hamsun’un ebeveynlerinin 7 çocuğu olduğunda geçinmeleri çok daha zorlaştı. Hans dayısı aileyi rahatlatmak için Hamsun’u ve küçük kız kardeşi Sophie’yi yanlarına aldılar. Sophie, 1864’te durmadan ağlamasına neden olan bir kalça yaralanmasıyla doğdu. Anneleri Tora kendi annesini yeni kaybetmişti. Kronik bir hasta çocuğun yükü, depresyona yatkınlığıyla Tora’ya ağır gelmeye başladı. Tora genellikle kayıtsızdı ya da histerik nöbetler içinde çığlık çığlığa kalırdı. Bu nedenle, Sophie’nin dayısının yanında daha iyi hissedeceğine karar verdiler. Sophie’ye gösterilen ilgi ile ona gösterilen katılık arasındaki tezat, birkaç kez onun anne babasının yanına koşmasına neden oldu; ancak onu her seferinde dayısının yanına geri gönderdiler. Tora, oğlunu ziyaret etmek için kardeşinin evine gelirdi ama hiçbir zaman Hamsun’u eve geri götürmek istemedi. Hamsun bunun için asla annesini suçlamadı ama evliliklerinde annesinin ona yaşattığı ve yaşatamadığı duyguların izlerini görebiliyoruz...

    Evsiz olma duygusu tüm hayatı boyunca ona eziyet etti. Hamaroy’dan uzaklaşmak için çok enerji harcadı. 1879’dan 1895’e kadar liman işçisi, kunduracı çırağı, seyyar tüccar ve belediye katibi olarak değişken hayatında en az 50 farklı adreste yaşadı. Bir genç olarak yaşadığı doğal deneyimler, daha sonraki İskandinav romanları için malzeme sağlarken kitaplarındaki birçok taşra gezginine hayat veren, huzursuz gençliğiydi. 

    Hamsun 1888’de Kopenhag’a indi ve ceketini 6 krona rehin verdi. Bunun üzerine bir oda kiraladı ve Açlık romanını yazarken aşırı yoksulluk içinde yaşadı. Bugün o mülkün üzerine bir hatıra plaketi dikildi. Hamsun, 2 Aralık 1888 tarihli bir mektubunda yaşam şartını şöyle anlatır: ‘’Çalışamıyorum, iyi değilim, iyi değilim. Burada bir dalda oturuyorum, rüzgarın duvarlardan estiği yerde; burada fırın yok neredeyse fırın yok. Işık yok, sadece çatıda küçük bir pencere var. Şimdi de dışarı çıkamıyorum; çünkü hava soğudu, giysiler çok küçük…’’ 

    Hamsun’un yazı stili, duygusal ve lirik bir nesir, sınırsız bir mizah ve insanları ve durumları büyük bir hassasiyetle tasvir etme yeteneğiyle karakterizeydi. 1920 yılında Nobel Ödülü’nü kazandı. Açlık kitabı Nobel ödülünü kazanmasında etkili oldu. Kitabın gerek üslubunun etkileyiciliği gerekse de kurgusu okuyanları kendine hayran bıraktı. Kitabı okuyanların midesine sancılar girmesine açlıktan kıvranmasına yol açtı. Şöhreti arttı ve hayatının geri kalanında yazı yazmak ve seyahat etmekle geçirdi. Hatta İstanbul'a da gelerek burasıyla ilgili bir kitap yazdı.

    Avrupa'da yaşadığı için Türkiye ilgili olumsuz şeyler duyan Hamsun, İstanbul'a geldiğinde şaşırıp kaldı. Bu şaşkınlığını kitapta: “… yoksa biz Türkiye'de değil miyiz? Ben otuz senedir beceriksiz sultanlar tarafından iflasın eşiğine getirilmiş bir memlekete dair yazılmış yazıları okumaktayım. Halbuki vapur, bağlık bahçelik küçük şehirlerin ve güllerin kıpkızıl parıltısıyla gözümüzü alan bir masal dünyasında yol alıyor. " şeklinde anlatıyor.

    Hamsun, hem 1. hem de 2. Dünya Savaşı sırasında Almanya’yı destekledi. Bir sempatizan mıydı yoksa bir iş birlikçi miydi ya da ülkesini korumaya çalışan bir vatansever miydi? Gerçek olan savaş bittiğinde ülke halkının gözünde bir haindi… Ama sağırdı ve çoğunlukla kendi halindeydi. Birkaç beyin kanaması nedeniyle zayıflamıştı ve savaş hakkında bilgilerin çoğunu Alman dostundan alıyordu. 

    Norveçlilerin Alman esaretinden kurtulması için çaba harcamıştı; ancak 4 Mayıs 1940’ta dergide yayınlanan ‘’Bize Bir Söz’’ yazısında Hamsun, Norveç askerlerini silahlarını bırakıp evlerine gitmeye çağırdı.  ‘’Almanlar hepimiz için savaşıyor ve şimdi kırılıyorlar. İngiltere’nin bize karşı zulmünde hepimiz tarafsızız.’’ Müttefik gemilerindeki Norveçli denizciler Hamsun’un bu ifadesi için onu affedemediler.

    1945 yılında Nobel madalyasını Nazi Almanyasının 2. adamı Gobbels’e armağan etti. Adolf Hitler’in ölümünden 1 hafta sonra, 7 Mayıs 1945’te gazetede ‘’insanlık savaşçısı’’ olarak tanımladığı Nazi rejiminin liderini anan kısa bir metin yayınladı. ‘’Adolf Hitler’in hayatı ve yaptıkları hakkında yüksek sesle konuşmaya layık değilim. Herhangi bir duygusal duyguyu davet etmeyin. O ,insanlık için bir savaşçı ve tüm uluslar için bir adalet müjdecisiydi. O, en üst düzeyde bir reformcu figürdü. Eşi benzeri görülmemiş bir vahşet, onu devirdi. Sıradan bir Batı Avrupalı Hitler’e böyle bakmaya cesaret ediyor. Ve biz, onun yakın takipçileri, şimdi onun ölümü karşısında başımızı eğiyoruz.’’

    14 Haziran 1945’te Norveç polisi tarafından yakalandı ve Alman yanlısı tavrı hakkında ifade verdi. Hukuk Prof. Johs Andenaes’e göre, Hamsun 20-30 yaş daha genç olsaydı hapis cezası ile karşı karşıya kalacaktı. Ama yaşından ve sağlığından ötürü başsavcı, adli psikiyatri gözlem kararı aldı ve 14 Ekim’de Oslo’da bir psikiyatri kliniğine yatırıldı. 119 gün boyunca orada kaldı. NS üyesi olduğu iddiasıyla aleyhine bir dava açıldı. 1948’deki duruşmada Hamsun, eylemlerinin arkasında durdu; ancak toplama kampları hakkında bilgi sahibi olduğunu ve kendisinin bir zamanlar NS üyesi olduğunu reddetti. Yine de üyeliğe istekli olma temelinde suç ortaklığı yapmaktan yüklü miktarda tazminat ödemeye mahkum edildi.

    Norveçliler Hamsun’a karşı ne hakaret ettiler, ne bağırıp çağırdılar ne de intikam duygularıyla saldırıya geçtiler. Bir sabah, genç bir Norveçli kız, elindeki Hamsun kitabını yazarın evinin önüne bırakıp sessizce uzaklaştı. Bir süre sonra biri daha kitap bıraktı aynı yere. Sonra biri daha, biri daha, biri daha… Oslo’lular ellerindeki Hamsun kitaplarını yığdılar yazarın kapısının önüne. Ne bir arbede yaşandı, ne de kötü bir laf edildi. Kırgın Norveçliler kitapları sessizce bırakıp dağıldılar. Adeta kendi kitaplarından bir dağ oluştu Hamsun’un bahçesinde. 

    Bu zarif tepki, yazara ömrünün en acı dersini verdi. Son günlerini büyük pişmanlıklar içerisinde geçirdi. 19 Şubat 1952’de doksan iki yaşında evinin banyosunda “pişman, mutsuz ve utanç içinde” ölü bulundu...


    Yorumlar (1)
    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.