Öğrencilik hayatını çok sevenler için iş hayatı ilk başta biraz ürkütücü gelebilir.Fakat bir noktada çalışma hayatına başlamak gerekiyor ve öğrencilik sonrası çalışan konumuna gelmek çok heyecan verici oluyor.Çalışma hayatının kazandırdığı birçok şey var.Elde ettiğin,öğrendiğin bilgileri uygulama vakti gelmiş oluyor.Sadece 'sahada' öğrenebildiklerimiz de işimiz hakkında büyük bir deneyim kazandırıyor.Öğrenciliğim lisans olarak tamamlansa da öğrenme sevgimin asla tükenmeyeceğini biliyorum.Bunun yanında yüksek lisans,doktora derken öncelikle sahada bulunmam gerektiğini düşündüm.Saha son derece aktif hatta öğrenciliği aratan bir ortamdı benim için.Çalışmanın zevki elbette çok ayrı.Staj ile başlayan ve beraberinde aynı kurumda kadroya geçişin verdiği heyecan,farkındalıklar,insanları daha iyi gözlemlemek,gerçek hayatın içine düşmek.İyi bir çocukluk ve okul hayatı geçirdikten sonra açıkçası biraz ürkütücü gelmişti.Fakat her insan farklıdır ve önemli olan her zaman kendine güvenmek. Kendimizi başkalarıyla kıyaslamak ya da insanları eleştirmektense kendimize odaklandığımızda asıl başarıya o zaman ulaşabiliriz.Zamanla ve sürekli eğitim ve gelişim içerisinde olarak.İlk iş deneyimindeki gözlem ve bilgi kendi bakış açımızı değiştirdiği gibi çevremizle ilgili bilgi sahibi olmayı da sağlıyor.Tüm bu deneyimleri unutulmaz kılıyor.
İş hayatında her zaman her şey iyiye gitmeyebilir ve bu çok normaldir.Hayatın dengesi ve döngüsü olduğu gibi çalışma hayatı da iyi-kötü bir dengede ilerler.Ne olursa olsun hedef her zaman yüksekte olmalıdır ki bir ilerleme sağlanılabilsin. İlk iş deneyimide birçok kavramla daha yakından tanışabildim.Özellikle işim sosyal olduğu için ilk etapta karşıma ‘iyi iletişim becerileri’ kavramı çıktı. Bununla beraber her işte olması gereken sürdürülebilirlik kavramı,yaratıcılık, ekip çalışması,zaman ve kriz yönetimi gibi kavramların uygulamada nasıl olduğunu bizzat yaşayarak öğrendim.Ev-iş-sosyal hayat üçgeninde bir döngüye girdim ve burada asıl fark ettiğim şey gerçekten bu üç faktör arasında denge sağlayamadığımda kendimi mutsuz hissettiğimdi. Genellikle yoğun iş temposunda ve büyükşehirlerde çalışıyorsanız iş yorgunluğu üzerine bir de yol yorgunluğu eklenecektir.Sürekli yorgun bir bedende sağlıklı bir zihin ve psikoloji olması neredeyse imkansız.Çalışma temposu kişinin zihnini dinç tutar fakat her şeyin fazlasının zararlı olduğunu unutmamak gerekir. Dinlenmemiş beyin sağlıklı düşünemez.Dinlendiğimizi düşünelim,eğlenme ve sosyalleşme ihtiyacı için de zaman ayırmamız gerekiyor.Bakıldığında zaman-enerji-para dengesi doyum sağlanılacak şekilde olduğunda bizi tatmin ediyor.Herhangi biri eksik olduğunda mutsuz hissetmek gayet normal geliyor. Aşağıda yer alan görselde bu dengenin kurulmasının zor olduğu gibi.
Yirmi bir yaşımda ilk iş hayatıma atıldım ve çalışma arkadaşlarımın hepsi benden yaşça büyüktü.İnsan Kaynakları gibi iletişimin ön planda olduğu, dinamik bir departmanda görev aldım ve burada takım arkadaşlarımın arasında yaşça en küçükleri ben olsam da onlar da yirmili otuzlu yaşlardaydı. Bulunduğum ortamda herkesten bir şey öğrendim,bir şey öğrettim. Benim için güzel bir başlangıç olduğunu düşünüyorum.Herkes elbette okuduğu alanda ilk iş deneyimine sahip olmayabilir.Yaşamın gerektirdiği birçok nedenden dolayı bitirdiği bölümde çalışmak isteyip çalışamayanlar,bölümünde çalışmak istemeyip farklı alana geçenler ve daha niceleri.Ben bölümüm gereği sağlık sektörünün yoğunluğunu ve dinamikliğini tanımış oldum.Neyi sevip sevmediğimi,iş yapış biçimimi ve daha birçok şeyi fark ettim.Kendini tanıyarak kariyer seçimi yapmış olmak hayatı çok daha keyifli kılıyor.Belirli bir düzen ve şartlarda bu ne ölçüde olur herkese göre değişebilir.Her zaman yaptığım işi özenli yapmaya çalıştım.Bunun yanında çok fazla hobiye sahibim ve bunları boş zamanımda değil ayrıca zaman yaratarak yapabildim,yapıyorum,yapacağım.
“Sevdiğin işi meslek edinirsen, hayatında bir gün dahi çalışmış olmazsın.”
-Konfüçyüs
Yorum Bırakın