Kâtip Bartleby

Kâtip Bartleby
  • 5
    0
    1
    0

  • Karakterlerin nitelikleri ve yazarın iletisi üzerine edebiyat fakültelerinde ve eleştirmenler arasında hâlâ tartışmaları sürmekte olan bu kitap üzerine pek çok tartışmayı gözden geçirdim, kendimi tek bir bakış açısı ile sınırlamamak adına benim zihnimdeki her pencereyi açık tutmaya çalışıyorum ve içerisi fena hâlde cereyan yapıyor :)) Ben bu kitap ya da iletisi üzerine farklı ne söyleyebilirim? Belki de bazı sorular dışında hiçbir şey… 
    19. yüzyıl Amerikası’nda sekiz çocuklu bir ailenin üçüncü çocuğu olarak dünyaya gelen yazarımız Melville’in babası, iflas ediyor ve kısa süre sonra ölüyor. Bu nedenle yazarımız, genç yaşta çalışmak zorunda kalıyor. Çalışma hayatının yanında antropoloji, tarih ve Shakespeare okuyarak kendini de geliştiren Melville, 18 yaşına geldiğinde Liverpool’a giden bir gemide iş buluyor ve hepimizin bildiği Moby Dick romanının zihnindeki tohumları böylelikle atılmış oluyor (Dipçe: Melville, Moby Dick romanını yazmış ancak benim Kızıl Damga kitabına hayran olduğum Nathaniel Hawthorne ile arkadaşlığı sonrasında Moby Dick’i değiştirerek simgesel anlatımlara bürümüş. Yayınevi bu fikri hiç beğenmemiş ve kitabı basmayı reddetmiş. Melville, bu nedenle maddi sıkıntıya düşmüş ve farklı işler yapmak zorunda kalmış. Melville, ölümünden çok sonra 1920’lerde ünlü olabilmiş.). Denizciliğe uzun süre devam eden yazar, yolculukları esnasında yerli kabilelerle de kısa bir süre etkileşimde bulunuyor.  Otuzlu yaşlarına geldiğinde ise ailesinin de ısrarıyla denizciliğe son verip yazmaya başlıyor. Bu ayrıntılara neden yer verdim? Hayatın acımasız yönüyle genç yaşta tanışan, her şeye rağmen okumaları ile kendini yetiştiren ve denizcilik sayesinde pek çok tecrübe edinmiş zeki bir yazar var karşımızda. -Melville’in hayatı bana nedense Martin-Eden'i düşündürür. Jack London’un bu kitabının otobiyografik nitelikler taşıdığı söylenir ancak bana daha çok Melville’i hatırlattı.- 
    Gelelim bu kısa roman, uzun hikâye (Novella terimi çok itici geliyor.) diyebileceğimiz kitaba. Kısaca (!) bahsedeceğim: Olay (Olay mı, bu kitapta o da ne?), Wall Street’te bir avukatlık bürosunda geçiyor ağırlıklı olarak (Kitabın sonunda bir de hapishane ekleniyor ama kısacık, hiç betimleme yapılmadan) Anlatıcımız, bürosunda kâtip olarak çalıştırdığı insanlara “acıma içeren bir şefkat”le yaklaşan ama onları gerçek isimleriyle ya da karakterleriyle değil, kendinde bıraktıkları izlenimlerle ön plana çıkaran başarılı bir avukat. Kâtiplerin ya da anlatıcının gerçek isimleri yok, nitelikleri ve bürodaki işlevleri ile ön plana çıkartan lakapları var sadece [Al yanaklı İngiliz Turkey (hindi), bıçkın delikanlı Nippers (kıskaç), büroda ayak işlerine bakan ama nedense (!) sadece zencefilli kek taşıması ile tanıtılan Ginger Nut.]. Sonra bir gün aniden içeri Bartleby giriyor (Kitapta gerçek adı ile anılan tek kişi). Anlatıcının betimlemesine bakın: “İlanıma cevaben bir sabah hareketsiz bir genç adam, yazıhanemin eşiğinde dikildi (…). O görüntü hâlâ gözümün önünde: Solgunca, derli toplu, acınacak ölçüde saygıdeğer, iflah olmaz derecede hüzünlü!” (s. 10). Avukat, diğer kâtiplerden ayrı olarak kendi odasında bir masa gösteriyor Bartleby’a ama "paravanla" ayrılmış… Bartleby’ın tek ışık kaynağı olan pencere de bir "duvar"a bakıyor. Başta tüm kopyalama işlerini titizlikle yapan Bartleby, bir noktada anlatıcımıza “Yapmamayı tercih ederim.” diyerek yapmamaya başlıyor. Avukat yine şefkatli (!). Bu tercih etmeme durumu o kadar ileri gidiyor ki avukat, artık bürosunu taşımayı “tercih ederek” (ama Bartleby’a kendi evinde kalma seçeneğini de sunarak) Bartleby’ı orada bırakıyor. Ama yeni kiracılar şikâyete geldiğinde de vicdanı ile hareket edip Bartleby’ı iknaya çalışıyor, başaramayınca hapse girmesine göz yumuyor ve hapiste de yememeyi tercih eden Bartleby’ın ölümüne şahitlik ediyor. Kitap “Vah Bartleby! Vah insanlık!” diye bitiyor bu sahne ile. 
    Buradan itibaren zihnimdeki sorulara geçiyorum:
    1. Kitap hakkındaki pek çok düşünce Kâtip Bartleby’ın pasif direnişini alkışlar vaziyette. Kapitalist Amerika’nın kalbi Wall Street’in kalbine saplanmış bir hançer gibi bahsediliyor Bartleby’dan. O, sistemin çarklarından biri olmayı “tercih etmeyen” biri. (Eminim hepsi, Marksist eleştiri kuramından kaynaklı ve hayır bu, bir eleştiri değil kurama). Burada Bartleby karakterini öne çıkaran bir yaklaşım var ancak ya yanlış açıdan bakıyorsak? Bartleby hakkında aslında anlatıcının bakış açısı dışında hiçbir şey bilmiyoruz. Ne yaşadıkları ne hissettikleri… (Karnını doyurmasını sağlayan -ve hatta büroya evi gibi yerleşen- işinin gereklerini bile yerine getirmeyen bir anti-kahraman) Ya asıl vurgulanmak istenen Bartleby’ın karakteri değilse? (1.Avukat, onu işe yarar düşüncesi ile yakınında ama bir paravanla ayırarak tutuyor. 2. Bartleby'ın penceresi bir duvara bakıyor. 3. Bartleby dışında hiçbir ad yok ancak hakkında hiçbir şey bilmediğimiz asıl kişi Bartleby... Bence bunların hepsi tıpkı Moby Dick'teki gibi simgesel anlatımlar) (Sevgili pos bıyıklım Nietzsche‘nin Hiperborlusu bu mudur?) 
    2. Bir kısım eleştiri ve değerlendirme de Melville’in yaşamına odaklanıyor. Okurun ve yayınevinin isteklerine karşı durup Moby Dick’i onların istediği gibi yazmayı “tercih etmeyen” ve bu yüzden maddi sıkıntıya düşen yazar, kendini Bartleby ile mi özdeşleştirdi acaba? (Ölümünden en az 20 yıl sonra keşfedildi Melville, hatırlayalım.) 
    Soruları artırarak devam edebiliriz ancak yazar gibi çok uzatmayı “tercih etmiyorum” :) (Ne de olsa sembolik anlatımların satış yapmadığı 19. yüzyıl ile uzun incelemelerin okunmadığı 21. yüzyıl arasında ne fark var ki :))) 
    Melville, öyle zeki bir yazar ki üzerinden iki yüz yıl geçmiş bu uzun hikâyesi ile bugünün edebiyat kuramcıları ve eleştirmenlerine (ve biz okurlara) bir kara delik bırakmış. Attığı taşı çıkaramıyoruz :) Ama iyi ki yazmış, iyi ki varmış. 

    (Kitabın içeriği ile ilgili iki ilginç bilgi: 
    * ABD posta hizmetleri 1825 yılında bir “sahipsiz mektuplar” bürosu açmış ve 2006'ya gelene kadar bu büroda 90 milyon mektup birikmiş. Sahipleri belirlenemeyenler, içlerindeki değerli şeyler çıkarıldıktan sonra müşteri gizliliğini korumak üzere yakılmış.
    * Zizek, bir röportajında üstünde “I would prefer not to” yazan bir tişört giymiş ve  konuşmasında Bartleby'i örnek vermiştir. https://youtu.be/uuTkuy9D5lY

    Yorumlar (1)
    • Yazınız çok güzel ve bilgilendirici. Ben bu eseri Ünsal Ünlü'nün yorumuyla dinlemiştim o vidyoyu da tavsiye ederim.

      Yorum Bırakın

      Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.