"Benlik" üzerine notlar

"Benlik" üzerine notlar
  • 7
    0
    0
    0
  • 'Burada'sının bilincinde olan ve bunu (ötekine) bildiren, oradan yola çıkan süreç(ler) konusunda hazırdır, kararlıdır. (s.19)

    Belki de önemli olan, eninde sonunda, bir saydam anlama ulaşmak değil çünkü, belki yoktur zaten böyle ulaşılabilir bir anlam—; bir anlama yolunu sorgulayarak yürüyebilmiş olmak... ... bir yolu tutturabilmiş olmak— tutarlı olarak, bırakmadan, tutmak... (s. 42)

    Orada, 'içimde' en yakınımda bulunduğu hâlde nasıl oluyor da benim için bu denli anlaşılmaz, kavranamaz oluyor, anlamıyorum, kavrayamıyorum. Burnumun dibinde olduğu hâlde 'fersah fersah' uzağımda... (s. 52)

    Çok acı çekiyor olmalı -- kendi yerinde bu denli aykırı, yaşadığı dünyaya bu denli yabancı olmakla... (s. 58)

    Nereye kadar aldatabilir ki kişi kendini? 'Asıl' kendisi ile 'görünür' kendisi arasındaki sınırı nerede, kişinin? Yoksa, yok mu böyle bir sınır - kişinin eylemlerinde 'görünen', 'asıl' kendisi mi zaten ama o, 'asıl' ben ise, bana -bildiğim 'ben'e aykırılığı nereden geliyor? (s. 61)

    Oysa, düşlerimi gerçekten gerçekleştirmeye cesaretim olsaydı beklemektense işe girişip, en azından başarısız da olsam, gerçek -ve evet, hak edilmiş bir yıkıma ulaşabilirdim ya da korkaklığımı açıkça kabullenerek gerçeklere boyun eğip düşlerimi bir kenara atabilir; o zaman da gene hak edilmiş bir lanetlenmeyi-gerçekten yaşayabilir, sonunda da pısırık ve sessiz bir ölüm bulabilirdim. İkisini de yapmadım -ne o uca; ne buna, gitmedim "yürüme" diye diye vardığım, Kafka'nın "Komşu Köy"ü oldu, işte... - Böylece de 'ortada' bıraktım kendimi... (s. 94)

    Bir zavallı ile bir alçak olma arasında gidip geliyor kendimi yargılamam... (s. 94)

    Acaba şu zırh'ım mıydı başıma en çok belâyı açan? O çelişkili duygulanımlarla, yaşamın içinde zaten zorluk içinde olan konumumu, bir de başkalarına ötekilere; sevdiğimi sandıklarıma ve beni sevdiklerini sananlara- iletememek; evet: iletmemek, iletmek istememek - bu, çok daha zorlaştırdı yaşamayı. – (s. 96)

    Evet : "yürek"... Artık epey iyi tanıyorum onu - ne kadar ağır gelse de...ve, işte, seviyorum onu (-sevmenin, olanağını çok eskiden bildiğim halde, ancak çok geç-gecikmiş yaşımda gerçekten öğrendiğim birşey olduğu söylenebilse de)... (s. 103)

    - Bilmiyorum şu anda duyduğum, garip bir çelişki : bir yandan, yaşamımın anlamı kusursuz bir biçimde gerçekleşmiş, gibi; -orada, tam ve dolu olarak eksiksiz, beni bekliyormuş gibi— öte yandan, yaşamım boyu, kendimden kaynaklanan ve olmasını istediğim hiçbirşeyi gerçekleştirememişim gibi burada, bunaltıcı bir yalnızlık içinde, her yanım boş, eriyormuşum gibi... - Bunu da isteyebilirsem... – (s. 105)

    Özgürlük, demek, mutlulukla bağdaşmıyor mu — aykırı mı ona : Kişi, özgürse, mutsuz olmak zorunda mı bu da nasıl bir çelişkiyse!... — Hep, yüklenip... Sonunda, yalnızca o geri-bakışlı anda : geri dönüp, "Pekâlâ - iyiydi", diyebilmek, yalnızca o kadar... Bu da yetebilir. (s. 106)

    "Özgürlük" ne okkalı lâf!... - Belki önemli olan, kavramlara boşverip, eylemlere bakmak - düşünülecek bir şey değildir özgürlük; yapılacak bir şeydir: sonradan, bir eylemimden sonra da, geri dönüp bakarak, "Acaba bunu özgürce mi yaptım; yoksa..." diye düşünmenin hiçbir anlamı yoktur zaten yaptığımı yapmışımdır.. (s. 119)

    - 'Kendini aldatma'ya da çare (çözüm?...), gene eylem olmalı- her yaptığım, kendimle ilgili bir özelliği açığa çıkarır, ortaya koyar, görünür kılar: eylemlerimde, eylemlerimden çıkarak tanıyabilirim kendimi ancak - onların somutluğu, kendimi aldatma kaypaklığına engel olabilir. Zaten dünyada 'ben' -bu kişi olarak bırakacağım izler de eylemlerim ve onların sonuçları olmayacak mı?

    Demek ki var kendini aldatmanın bir sınırı - tabii, sonradan-yanlış, uydurma, sahte- 'yorum'lar ekleyebilirim eylemlerime - ama tam olarak o yaptığım, durur, orada, ortada... (O sözü söylemişimdir; o imzayı atmışımdır; o sözü vermişimdir; o kararı değiştirmişimdir...) (s. 120)

    İstediğim, o "fırlatılmış"lıktan çıkmak; daha önce (en az iki kez) hüsran ve acıyla sonlanmışları, bu kez, anlamını tüketmek zorunda olmayan bir biçimde —dinginlikle gerçekleştirerek, yaşamaktı. (s. 125)

    'Çağ'ın, 'toplum'un falan bir katkısı yoktu — diyecektim ki, anımsadım: Tabii ki toplum da-hem de en alt, en pespaye, rezilin rezili yüzüyle- oradaydı, karşımda; katıldı olup-bitene. (s. 125)

    Umudun tam olarak kesildiği —'kesil'diği bile sözkonusu edilemeyecek; artık, bittiği— yer, ölümdür — yaşam sürdüğü sürece, umut -ya da işte ona benzer birşeyler : 'belki'; 'hele'; 'bakalım'; 'e canım'; 'bak, yahu'; 'yani, ama'...— sürüp gider - 'öyle'... (s. 126)

    En büyük kendini-beğenme de kendini-horgörme de en büyük kendini-bilmemedir. Spinoza, Ethica (s. 141)

    "Ben bu muyum?" Bilge birisi cevap verir: "Ne yaparsan O'sun. Kendini yaptıklarınla yapacaksın. İlk adım sormandı; şimdi cevap vere vere yürüyeceksin." (16 Mart 1972) (s. 142)

    Yol'u arayan kişi, ne olduğunu bilmiyor. (s. 142)

    - Burada, tek çıkar yol-aldatıcı olamayacak, aldanmış olamayacağımız- gibi görünen, içine bütün kendimizi koyarak, içinde bütün kendisi duran bir kişi ile ilişkimizde yaşadığımız dolu bir an- bir an ama — bir an; ama, artık hiç unutamayacağımızı bildiğimiz; içimize, en... daha fazla (s. 152)

    Yalnızca eyleyen öğrenir. Nietzsche (s. 155)

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.