Bazen hayat öyle bir işler ki (kader mi demeliydik yoksa) başka yolunuz yoktur. Pirandello da öyle insanlardan zannımca. Aslında pek çoğumuzla kıyaslarsak doğduğunda şanslı olduğunu söyleyebiliriz onun. Ama hayat/bazılarınızca kader işte… Düşünsenize varlıklı bir ailede doğmuşsunuz, istediğiniz gibi okumuş ve hayatınızı tek tutkunuz olan edebiyata adamışsınız. Sevdiğiniz bir eşiniz ve iki çocuğunuz var. Sonra gelen bir sel baskını ile her şeyinizi silip götürüyor. Üstelik bu acı üzerine sevdiğiniz, belki elinizde kalan tek şeyiniz, eşiniz felç geçiriyor ve aklını da yitirerek artık bir başka “şey”e dönüşüyor…
Sevgili pos bıyıklımız diyor ya “Seni öldürmeyen şey güçlendirir.” Ayağa kalkmış üstünü silkeleyerek Pirandello… Bakması gereken bir eşi varmış. Pirandello'ya baktığında artık onu gerçekten tanımayan… Sizi hiç gerçekten göremeyeceğini bile bile birini beklediniz mi hiç? O beklemiş. Hatta beklerken hissettiklerini de yazmış (Hayır, bu kitap değil. Mattia Pascal Sahiden Yaşadı mı Yaşamadı mı?) Gittikçe aşırı kıskanç ve şüpheci olan, hatta saldırganlaşan bir eşe baktınız mı hiç? O bakmış… Kendisine düşmanca bakan birine ilgiyle bakmak… Ben de düşünemedim şimdi… Tüm bunları niye anlatıyorum? Evet, hepsinin kitapla bir ilgisi var. Kitabın hikâyesi (bence) tam da burada başlıyor…
Bir gün bu romanın kahramanına sevgili eşi “Burnuna mı bakıyorsun aynada?” diye soruyor. “Sağa doğru çarpık da…” O güne kadar bunu fark etmeyen kahramanımız, kendini sorgulama ile başlayan bu süreci güzel bir delilikle tamamlıyor… Peki, sevgili Moscarda’yı bir temiz deliliğe sürükleyen süreç nasıl? Kitaba adını veren de tam bu aslında…
Moscarda “Nasıl ya?” diye sordu kendine, “Benim burnum sağa mı çarpık?” Gerçekten de biraz sağa eğikti. O, bunu nasıl fark etmemişti? “Ben aynaya baktığımda bunu görmemiştim ama benim karım beni öyle görüyor.” Karısının gözünde burnu sağa çarpık bir adam… Çevresinin gözünde o güne kadar babasının servetini yemiş, rahat bir adam… Tefecinin oğlu diyorlar ona… Daha başkalarının gözünde? Herkesin gözünde farklı bir Moscarda var, onun nasıl yaklaştığı ve kişilere nasıl davrandığıyla ilgili önce bir, sonra binlerce Moscarda…
Baktığınız ayna bir anda binlerce parçaya bölünse? Ama hepsi de yarım, asla bütün değil… Hep kırık dökük… (Bir ses geçirdi içinden: Aynaya baktığımda bu kim, dediğim zamanlar düştü aklıma. Sahi bu kim? Bana anlık bakan ama benim tanımadığım, yabancı kaldığım…)
“kendimin yaşamın içinde bir adam olduğuma inanmıştım. Bir adam, hepsi bu. Yaşayan. Sanki her bakımdan kendimi kendim yapmışım gibi. Ama tıpkı şu bedenimi kendim yapmadığım gibi, tıpkı bu adı kendime kendim vermediğim gibi, dünyaya kendi istemim olmaksızın getirildiğim gibi, kendi istemim olmaksızın birçok şey gelmişti başıma, içimde, çevremde, başkaları tarafından; birçok başka şey başkalarınca yapılmıştı, başkalarınca verilmişti bana, gerçekte hiç düşünmediğim, hiçbir imge vermediğim başkalarınca, tuhaf, düşmanca bir imge, şimdi bu imgeyle saldırıyorlardı üstüme.” (s.77) (“Ben aslında yoğum” cümlesini çınladı bir ses…Biz biri idik, herkese göre ve bu yüzden binlerce parçaya bölündük. Binlerce bölünmek demek belki de hiçbiri olmak demektir… Bir bütün’ü hak ediyorsunuz hepiniz…)
Yine pos bıyıklım, en sevdiğim cümleyi haykırıyor burada: Ne çok asker gördüm, savaşçı da görseydim keşke… “Ruhumun kendine özgü bir adı bile yoktu, ne de bir medenî durumu: bir iç dünyası vardı yalnızca; bense her defasında içimde ve çevremde gördüğüm tüm şeyleri adımla damgalamıyordum, aslında onu hiç düşünmüyordum. İyi, güzel de başkaları için, içimde taşıdığım, bütüncül, bölünmemiş, gene de çeşitli dünya değildim ben. Tersine, dışarıda, onların dünyasında, Moscarda adında -kopuk- biriydim, benim olmayan gerçekliğin küçük, belirli bir yanı, kendi dışımda başkalarının gerçekliğine dâhil, adına Moscarda denen.” (s.74)
Kitabı okurken içimden onlarca ses yükseldi. Buraya almadım onları. Ama bu kitap çok şeyi fark ettirdi diyebilirim. Belki sizler okurken sizin içinizdeki sesler de sizlere bazı şeyleri fısıldar. Ya da... Sayfa 220'de dediği gibi Pirandello'nun "Kendisi için hiç kimse değildi o. Herkes için biri olmanın yolu buydu belki de."...
Yorum Bırakın