Bir tabak yemek düşünün, Norveç'ten balıkların tuzlu kokusu, Antalya'nın güneşinde olgunlaşan avokadonun tatlılığı, Çin'in bereketli tarlalarında yetişen pirincin verdiği huzur, Mersin'in sıcağından çıkan limonun ekşiliği ve Manisa'nın zeytinliklerindeki zeytinlerin hayat dolu tadıyla karşılaşıyorsun. Ancak bu lezzet şöleninin arkasında, yıllar öncesine kadar insanların doğanın sunduklarına sıkı sıkıya bağlı olduğu zamanlar yatıyor. O dönemlerde, yiyecek toplama ve avlanma, ateş başında pişirme ve birlikte yeme, insanların en temel yaşam biçimiydi. Ancak bugün, hızla gelişen modern dünyada, mikrodalga fırınların, fast food zincirlerinin ve süpermarketlerin hüküm sürdüğü bir dönemde yaşıyoruz. Yemeklerimizi hazır paketlerde alıp, televizyon karşısında tüketirken, doğanın bize sunduklarını tanımak ve anlamak adına kaybettiklerimizin farkında mıyız? Tabağımızdaki yiyeceklerle kurduğumuz bağın yavaş yavaş kaybolduğunu ve doğayla olan bağımızın zayıfladığını fark etmenin belki de artık zamanı geldi. Çünkü doğanın sunduklarını kaybedersek, sadece bir tabak yemek değil, hayatın kendisini kaybederiz.
Yorum Bırakın