Usta yönetmen Hitchcock ucuz romanlardan iyi film olur der. Bunun nedeni ise ucuz ve kötü bir romanın içinden göz ardı edilmiş bir olayın ya da karakterin derinliklerini beyaz perdeye yansıtmanın daha kolay olmasıdır. Peki dünyanın en çok satan çizgi romanlarından olan Batman’ın, Christopher Nolan tarafından sinemaya uyarlandığı The Dark Knight üçlemesi nasıl oldu da çoğu sinemasevere göre bu denli başarılı oldu?
2005 yılında seriye başlayan Nolan süper kahraman filmlerinin en önemli unsurlarından olan kötü karakteri beklentilerin aksine çizgi romanlarda çok da popüler olmayan Scarecrow (Korkuluk) olarak belirlemiştir. Serinin ilk filmi Batman Begins’in de ana teması esas adamımız Bruce Wayne’nin korkularıyla yüzleşmesidir. Bruce küçük yaşta bir kuyuya düşmüştür ve yarasalarla dolu bu kuyuda kalmak onda travmalar yaratmıştır. Küçük Bruce’un yaşadığı diğer travma ise anne ve babasının bir suçlu tarafından gözlerinin önünde öldürülmesidir. İşte bu iki travmadan ilki karakterimizin yarasa adama dönüşmesine ki kendisi de “Yarasa gibi giyinen bir adamın kesin sorunları var demektir.” der, ikinci travma ise insan öldürmeme tutumunu edinmesine yol açacaktır. Tüm bu sebeplerden dolayı Nolan ilk filmde karakterimizi en zayıf noktasından vurabilecek olan Scarecrow (Korkuluk) karakterini baş kötü olarak seçmiştir. Scarecrow'u yenmek için Batman’ın yapması gereken ise bu korkularıyla tekrar yüzleşmektir.
Çoğu sinemasevere göre serinin en iyisi olan ikinci film The Dark Knight da ise yönetmen ilk filmle tekrara düşmemek adına farklı bir rota izlemiştir. İkinci filmde yönetmen sürekli karakterimizi ikilemde bırakacak olaylar yaratır. Bu ikilemlerin mimarı ise kendini “Planı olan bir adam gibi mi duruyorum? Benim ne olduğumu biliyor musun? Ben arabaları kovalayan köpek gibiyim. Eğer yakalasam bile ne yapacağımı bilemem. Ben sadece yaparım.” şeklinde tanımlayan Joker karakteridir. Nolan Joker’in hikâyesini defalarca kendi ağzından farklı şekilde anlattırarak sürekli baş kötümüz hakkında belirsizlik yaratır. Joker’in suç işlemek için görünürde hiçbir somut motivasyonu da yoktur sadece dünyanın yanmasını izlemek ister ve tam da bu yüzden çok tehlikeli biridir. Bu ikilemler karşısında ise karakterimiz çok büyük kayıplar yaşar. Yakın arkadaşı Rachel ölür, suçla savaş konusunda Gotham şehrinin umudu olan Harvey Dent ise kötü karaktere dönüşür. Zaten Harvey Dent ne demişti: “Ya kahraman olarak ölürsün, ya da kötüye dönüşmeni izleyecek kadar uzun yaşarsın.” Filmin genel planında ise –tıpkı film boyunca Gotham’ın sürekli kaos ile düzen arasında gidip gelmesi gibi- kahramanımız ve baş kötümüz Joker, Harvey Dent’i sürekli kendi taraflarına çekmeye çalışacaktır. Filmin sonlarında ise karakterimiz büyük fedakarlıklar yapmak zorunda kalır. Harvey Dent’in tüm suçlarını şehre yeniden umut sağlamak adına üstlenir. Artık kahraman olarak görüldüğü şehirde kötü adamdır. “O, Gotham'ın hak ettiği kahraman, fakat şu anda ihtiyacı olan değil. Onu kovalayacağız, çünkü buna dayanabiliyor…”
Son filmimiz The Dark Knight Rises’ta ise karakterimiz 8 yıldır ortalıkta görülmemektedir ve bundan sebep Gotham’ın sosyal dengesi iyice bozulmuş, zenginle fakir arasındaki makas iyice açılmıştır. Böyle bir ortamda ortaya kötü karakterimiz Bane çıkmaktadır. Nolan, Bane karakteriyle karakterimizi hem fiziksel hem de mental açıdan zorlamaktadır. Bunu Bane’in “Önce hangisinin kırılacağını merak ediyordum! Ruhunun mu yoksa bedeninin mi?” şeklindeki sözleriyle de görmekteyiz. Gotham’ın mevcut durumundan da yararlanan Bane karakterinin görünüşteki amacı ise şehri halka vermektir fakat film ilerledikçe asıl amacının yozlaşmış gördüğü Gotham şehrini –tıpkı ilk filmdeki Ra's al Ghul gibi- yok etmek olduğunu anlamaktayız. Bu güçlü rakibi karşısında karakterimiz, Bane’in ” Karanlığı müttefikin mi sanıyorsun? Sen karanlığa adapte oluyorsun. Ama ben karanlığın içinde doğdum. Karanlıkla şekillendim. Büyüyüp adam olana kadar ışığı görmedim. O vakte kadar gözlerimi kamaştıracak bir şey yoktu. Gölgeler sana ihanet etti çünkü bana aitler! Dünyaya adaleti getiriyorken evim olarak kabullendiğim yeri sana göstereceğim. Sonra da kemiklerini kıracağım.” laflarından sonra kötü karakterimizin doğduğu çukurun yolunu tutmuştur. Karakterimizin dibe vuruşunu Nolan çukur metaforuyla göstermeyi tercih etmiştir. Her şeyini kaybetmiş olan Batman’imiz bu çukurda kendine olan inancını tekrar bulacak ve Bane karakterinin karşısına daha güçlü çıkacaktır.Cat Woman’ın "Bu insanlara borcun kalmadı artık. Onlara her şeyini verdin." demesi üzerine Batman'in "Her şeyimi değil, henüz değil." dediği diyalogda da bunu görmekteyiz. Filmin devamında ise Bruce Wayne, Gotham şehrini tekrar kurtaracak ve aslında her şeyi olan Batman karakterine veda edecektir.
Christopher Nolan’ın The Dark Knight üçlemesinin neden bu kadar başarılı olduğunu kendi perspektifimden anlattığım yazımın sonuna geldik. Okuduğunuz için teşekkürler :)
Yorum Bırakın