"Rust: Bak ben kendimi bir realist olarak görüyorum. ama felsefi terimler buna pesimist diyor.
Marty: Tamam o ne demek?
Rust: Partiler bana göre değil demek. bence insan bilinci evrimde trajik bir biçimde ilerledi. Çok fazla bilinçlendik. Doğa, kendinden bağımsız bir bakış açısı yarattı. Bizler doğa kanunlarına göre var olmaması gereken yaratıklarız.
Marty: Bu çok mantıksız geliyor Rust.
Rust: Hepimiz bir yanılsama içerisindeyken; duyusal deneyimler ve hislerin gelişimi sayesinde, birey olduğumuzu sanan fakat bir hiç olan bireyleriz. Bence türümüzün yapması gereken en onurlu davranış programlamamızı reddedip, üremeyi durdurmak ve hep birlikte soyumuzu tüketerek kardeşçe bu haksızlığa bir gecede son vermektir.
Marty: O halde ne diye sabah yataktan kalkıyoruz ki?
Rust: Ben de kendime bunu soruyorum. Aslında bu sorunun cevabı intihar etme cesaretimin olmamasıdır."
“Hepimiz bu hayat tuzağı içindeyiz. Kendi içinde herkes her şeyin farklı olacağını düşünüyor. Başka şehre gidecekler sonsuza kadar arkadaş olacakları insanlarla tanışacaklar. Aşık olacaklar ve tamamlanmış olacaklar. Tamamlanmakmış. Bir de “sonuca bağlamak” var. Bu ikisi de ne s*kimse. Bu hayatı doldurmak için uydurulmuş s*kik şeyler. Sona ermediği sürece, hiçbir şey, hiçbir zaman tamamlanmaz. Sonuca bağlanmakmış. Hayır hayır hayır. Hiçbir şey, hiçbir zaman bitmez. Tünelin sonunda ışık bekleme yanılgısı… Vaiz de bunu satıyor işte. Aynı psikiyatrist gibi. Vaiz, sizin kapasitenizi bir illüzyona yönlendiriyor. Sonra da size bunu bir erdem olduğunu söylüyor. Her defasında da para karşılığı yapıyor bunu ve kendine böyle bir yetki vermek çok aciz, değil mi? “Bunların hepsi benim için olmalı” , “Benim”, “Ben çok önemliyim.” değil mi? S*ktir ordan.”
“İnsanlar. Binlerce hayatın sonunu gördüm. Genci, yaşlısı. Her biri gerçekliğinden emindi. Duyumsal tecrübelerinin oluşturduğu amacı ve anlamı olan özel bireyler. Biyolojik bir kukladan fazlası olduklarına o kadar emindiler ki. Gerçek er ya da geç ortaya çıkar ve herkes görür. İpler kesildiğinde herkes aşağı düşer. Her bir beden, dürtülerinden daha fazlası olduğuna öyle emin ki. Tüm o işe yaramaz danslar, yorulmuş zihin arzu ile cehaletin çarpışması.”
“Rust : Sana şunu diyeyim, Marty. Ne zamandır her gece yukarıdaki odanın camından dışarı bakıyor ve düşünüyorum. Sadece bir hikâye var. En eskisi. Işık, karanlığa karşı.
Marty : Alaska'da değiliz biliyorum ama benim gördüğüm kadarıyla karanlığın sınırları çok daha fazla.
Rust : Evet. Haklısın bu konuda. Ama yanlış bakıyorsun, bu gökyüzü olayına.
Marty : Niyeymiş o?
Rust : Başlarda sadece karanlık vardı. Bana sorarsan ışık kazanıyor.”
"Zaman, ölüm ve beyhudelik hakkında konuştuğumda bahsettiğim şey tam olarak da bu. Bu işin başında daha büyük fikirler var. Çoğunlukla, toplum olarak bizim ortak illüzyonlarımız bunlar. Aralıksız 14 saat cesetlere baktığınızda düşündüğünüz şeyler bunlar oluyor. Böyle bir şey yaptın mı hiç? Gözlerinin içine bakarsınız, resimde olsalar bile. Ölü ya da canlı olmaları fark etmez. Yine de okuyabilirsiniz. Ve ne görürsünüz biliyor musunuz? Ölümü iyi karşılamışlar. İlk başta değil, ama tam orada son anlarında. Aşikâr bir rahatlama. Çünkü korkuyorlardı. Ama şimdi ilk defa gördüler her şeyi bırakmanın ne kadar kolay olduğunu. Ve gördüler o son nanosaniyede. Ne olduklarını gördüler. Sen, kendin, bu büyük drama hiçbir zaman küstahlık ve aptal arzulardan ibaret geçici bir çözümden başka bir şey değildi. Ve öylece bırakıp gidebiliyorsun hayatına o kadar da sıkı sıkıya tutunmak gerekmediğini görerek. Fark ediyorsun ki tüm hayatınız, sevginiz, nefretiniz, hatıralarınız, acılarınız hepsi aynı şeydi. Hepsi bir rüyaydı. Kilitli bir odada sakladığınız rüya. İnsan olduğuna dair bir rüya. Ve birçok rüyada olduğu gibi bunun da sonunda bir canavar var."
“Neden geçmişte yaşayayım ki? S*keyim, artık hiçbir şey bilmek istemiyorum. Bu dünyada hiçbir şey çözülmüyor. Biri bana demişti ki, “Zaman, düz bir çemberdir.” Yaptığımız ya da yapacağımız her şeyi tekrar yapacağız, tekrar o küçük çocuk ve kız yine o odada olacaklar. Tekrar ve tekrar. Sonsuza kadar.”
“Bu evrende zamanı doğrusal ilerliyormuş gibi yaşarız. Ama uzay, zamanımızın dışında dördüncü boyuttaki bir perspektiften zaman var olmazdı. Eğer o perspektiften bakabilseydik görürdük ki uzay zamanımız basık bir halde. Aynı uzayda üst üste binen, maddeden yontulmuş bir heykel gibi bilinçliliğimiz, pistteki arabalar misali hayatlarımızda daireler çiziyor. Bizim boyutumuz dışındaki her şey ki bu da sonsuzluk oluyor. Bize bakan sonsuzluk. Şimdi, bizim için bu bir küre. Ancak onlar için bu bir çember. Zamanın olmadığı sonsuzlukta hiçbir şey büyüyemez, hiçbir şey gelişemez. Hiçbir şey değişmez. Ölüm, zamanı yarattı. Öldüreceği şeylerin büyümesi için. Tekrar hayata geliyorsun ama aynı hayata. Hep doğduğun hayata. Kaç defa yaptık biz bu konuşmayı dedektifler? Kim bilir? Hayatlarınızı hatırlayamıyorsunuz. Hayatlarınızı değiştiremiyorsunuz. İşte bu da tüm hayatın korkunç ve gizli kaderidir. Kapana kısılmışsınızdır her uyandığınızda kendinizi içinde bulduğunuz kabus tarafından.”
"Beraber yaşaması çok zor biri olabiliyorum. Bilerek yapmıyorum ama bazen çok eleştirici olabiliyorum. Bazen insanların bensiz daha mutlu olacağını düşünüyorum.. Etraflarında olmamın onlar için pek iyi olmadığını."
Beğenerek izlediğim True Detective dizisinden aforizmaları derlemeye çalıştığım yazımın sonu... Okuduğunuz için teşekkürler :)
Yorum Bırakın