Şiddet Üzerine

Şiddet Üzerine
  • 0
    0
    0
    0
  • Herhangi bir fiziksel ya da duygusal zarar verme eylemini karşılamak için kullandığımız bir kavram "şiddet". Motivasyonuyla nice insanların hayatı son buldu, ciddi şekilde kötüleşti, defalarca kez devletler yıkıldı, küçüldü, tarihin seyri değişti.

    Duygusal şiddet, psikolojik şiddet, cinsel şiddet gibi kavramlar sanırım altlarının çizilmesi konusunda biraz gerisinde kalıyor fiziksel şiddetin. Madem öyle, biz de onun altını çizerek başlayalım.

    Bir insanın bir insana fiziksel şiddet uygulamasından, hadi klasik jargonla söyleyelim, bir insanın bir insana vurmasından daha saçma, daha gelişmemiş bir aksiyon var mıdır acaba dünyada?.. Bir insan bir başkasına neden vurur? İlk olarak nefs-i müdafaa fikirleri gelecek herhalde karşılık olarak. Hayır, tabii ki bundan bahsetmiyorum. Tekrar soralım; bir insan bir insana neden vurur?.. Bırakalım Freudyen ölüm/yasam güdüsü, Darwinist hayatta kalma, hayatta kalmak için güçlenme, büyüme dürtülerini falan... Ne kadar gerçekçi, ne kadar iyi olsalar da bırakalım şimdilik. Bu kadar basit bir seviyeyi bile atlayamamış, kültürel evrimde bile arka plana atamamış yığınla insan... Kaldı ki bir "mantığı" olmayan biyolojik evrime bile buradan sitemleri iletmemek için hiçbir sebep göremiyorum. Neden, neden, neden, ey evrim, neden bu saçmalığı bunca zaman elemedin?..

    Doğal durumda şiddetin var olduğunu ve bunun üzerine bir medeniyet kurduğumuzu söyleyen filozoflar, şiddeti tamamen silmek gerektiğini salık veren filozoflar, tarafımız bellidir... Örneğin öldürmenin karşısına konuşmayı koyan Hannah Arendt, ne kadar basit bir çözüm sunuyor öyle değil mi? Öldürmeyelim, konuşalım... Çok basit, öldürmeyelim, vurup kırmayalım, konuşalım. Sadece konuşalım... Anlaşabilirsek ne iyi, anlaşamazsak da bu dünyanın sonu değil, en iyi şartları kurup kaldığımız yerden devam edelim hayatımıza, bunun için uğraşalım...

    Ne üzerine anlatıyordu Arendt bunları? Dünya Savaşı... "Dünya Savaşı"... Dünya topyekûn, sistematik öldürme faaliyetlerine girişmiş, kimileri başka ülkeleri işgal edip ellerindekileri kapma peşinde, kimileri fırsattan istifade bu işe dahil olup kapabildiklerini kapma pesinde, gaz odaları, nükleer silahlar, yitip giden onlarca hayat, sakat kalan bedenler, bitmese bile sönen yaşamlar... İnanılır gibi değil...

    Şiddetin bu kadar sistemli ve bu kadar küresel bir boyuta erişmesi gerekir miydi bunların söylenmesi için? Tabii ki hayır, nitekim kendisinin öncüsü Kant da bu saldırgan davranışları kesin bir dille yasaklamamış mıydı? Dinlerin hemen herkes tarafından en meşru görünen taraflarının başında birçok kez şiddete karşı duran öğütleri gelmiyor muydu? Ne olurdu bu öğütlerle bitseydi...

    "Daha büyük şiddet", "daha kucuk şiddet" diye ayırmak bile insanı daha ayırırken rahatsız etmiyor mu? Şiddet, şiddettir yahu! Şu koyduğumuz ünlem, bu bile bir agresyonu ifade ederken, bundan rahatsız olan herhangi biri olursa son derece anlayışla karşılayacağımi şimdiden belirtmek isterim...

    Bir insana vurmakla başladık, savaşlar, dünya savaşları, adını zikretmedigimiz organize şiddetler, toplu saldırılar, bir oteli ateşi verip iceridikleri yakmalar... " 'Şiddet' mi diyeceğiz 'kadına şiddet' mi?"ler... Şiddet, şiddettir, her türlüsü bu dünyadan yok olsun gitsindir...

    Gördüğümüz haberlerin, siyasî olanların bile, yüzde kaçının temelinde şiddet var acaba? Bu kadar şiddetin konuşulduğu bir ülkede, bu kadar şiddet dolu bir ortamda, bunun yarısı kadar "konuşmak" üzerine konuşuluyor olsaydı, konuşmanın kıymetini ve kadrini bilerek bunun üzerine gitseydik, bütün o enerjimizi buraya kanalize etseydik neler olurdu kim bilir... Muhtemelen demokrasimiz de gelirdi, felsefeye de bakmaya başlardık, sanata da, e ilerlemek için sağa sola saldırmak yerine mecburen bilime de... Bizimse maşallahımız var, aramız bozulmasın diye sevdiklerimizle tutup politika hakkında konuşmayız bile... Konuşmayız... Aramız bozulmasın diye...

    Duygusal şiddet göz ardı ediliyor dedik. Acaba herhangi bir duygusal şiddeti içermeyen kaç tane romantik ilişkiyle karşılaştık bugüne dek? Üç günlük ilişki ya da elli sekiz senelik ilişki... Kaç tane?..

    İnsan sevdiği birine neden baskı yapar? Neden zorlar kendi isteğini yaptırmak için? Hayır, kabullenmeyeceğim çok yoğun sevgiden dolayı sevdiğini elinde tutabilmek için yapılan "kıskançlık" güzellemelerini ya da yanında kalması için karşı tarafı zora sokmaların meşrulaştırılması çabalarını da... "Bir insan sadece sevgisini düşünüyorsa bu genişletilmiş bencilliktir." Evet, benim romantizmim bu. İçgüdülerimizi gerekirse törpüleyip, sağlıklı ilişkiler ve doğru olanı yapmak adına kendimizden ödün vermek... Ütopyaysa ütopya, benim de ütopyam bu, şiddetsiz, konuşulan, baskı yapılmayan bir ilişkiler ağı ütopyası... Hadi bakalım, madem benim ütopyam, bağırıp çağırmak da yok. Kimse kimseye bağırmayacak, tedirgin edici her türlü aksiyon, her türlü saldırgan davranış kapı dışarı...

    Bir türü daha göz ardı ediliyor dedik, cinsel şiddet... Dışardan bir değerlendirme yerine, "üzerine" konuşmak yerine "üzerine sadece susmak", "Konuşmaya bile değmez." diyerek vetoyu baştan vermek en iyisi belki de...


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.