Atatürk düşmanlarının en dilde tuttuğu ezberlerden biri Atatürk’ün dinsiz olduğu yönündedir. Öncelikle her şeyden önce Atatürk’ü “din düşmanı” sıfatı ile çalışmak isteyen Müslümanlara Kâfirun Suresi’nde geçen “Sizin dininiz size, benim dinim de banadır” (Leküm dînüküm veliye dîn) cümlesini hatırlatmayı kendime bir borç bildim. Peki neden? Çünkü Atatürk’ün dinide onadır. Atatürk’ün dini bizleri gram alakadar etmezken, cumhuriyet yönetimindeki kişinin dinine değil, kişiliğine ve karizmasına bakılır. Bu her cumhuriyette böyledir. Bunları anlattıktan sonra Atatürk’ü “din karşıtı işler çevirdi” gibi saçma ötesinde bir söylemle halkı “Atatürk ve cumhuriyet düşmanı” yapmaya çalışıyorlar bunun için de kendi aralarında tarihi çarpıtıp “Yeni Türkiye” hayalleri kuruyorlar. Öncelikle geçmişinde Atatürk’ün kurduğu “Türkiye” yoksa, O Türkiye’nin “yenisi” de olamaz! Bunu hatırlatarak konumuza dönelim…
Ayasofya Meselesi
24 Kasım 1934 tarihinde kararname ile müzeye çevrilen Ayasofya’nın müze olarak kalması 100 yıl sürmedi. Bu gündeme birçok tartışma getirdi ve Atatürk’e saldıranlar olduğu gibi müzeye çevrilesinde Atatürk’ün etkisinin olmadığın dile getirenler oldu. Öncelikle şunu belirteyim ki; Ayasofya’yı müze yapılmasındaki etki Atatürk etkisidir. “O imza Atatürk’ün değil” diye bir şey söyleyemeyiz. Konuya hâkim gerekli tarihçilerin yaptığı çıkarım aynen böyledir. Din üzerinden olan saldırılara baktığımızda “Ayasofya’yı nasıl müze yapabilirler bunlar!” gibi felsefi karmaşıklığa girmişlerdir. Müze yapılma sürecinde ve sonrasında herhangi bir sancı yoktur. Ne manevi ne de dini bir şekilde. Atatürk’ün düşünüş şekli “biz aldık, cami kalsın” değil, “Biz dahil diğer uygarlıklar bu yapıyı kullandı nadide bir eser olarak kalsın” mantığıdır.
Bunun kaynağı İsmet İnönü’dür. Kendisinden dinliyoruz:
“Bu memleket, toprağının bir köşesinde, Bizanstan, veya Romadan yeni bir eser bulcaklar diye korkardı Şimdi toprak altından yeni eserler çıkarmağa kendisi çalışıyor, Son Alacahöyük kazıları, Tarih Cemiyetinin teşebüsüdür. Neticeler şimdiden dünyanın dikkatini celbetmiştir. Ayasofyanın Bizans eserleri için müze haline konulması bilmem ki, tefsire muhtaçmıdır? Atatürkün geniş ve yüksek fikrini.. toleransını, hakikat ayrıcalığını.. ve memleketin içtimaÎ ve ilmî bünyesinde vücude getirdiği hayırlı istihalenin derin izlerini, hiçbir şey bu sade misal kadar belirtemez.”
İnönü bu söyledikleriyle beraber kimi kesimlerin iftiralarını çürütmüştür. Sadece bu örneği vermek yetebilir…
İstanbul’un işgali sonrasında Ayasofya kilise yapılmak istenmişti. Bunu Atatürk engellemiş ve yüzyılların İstanbul’a hediyesi olan Ayasofya müze olduktan sonra 1935’te halka belli ücret karşılığında müze olarak açılmıştır. Bu sayeye yaklaşık 1000 yıldır Hıristiyan, 500 yıllık Müslüman olan bu muhteşem eserin tarihî olayları korunmuş oldu. 2020 yılında bütün bu sürecin canı okunmuş ve cumhuriyeti kuran kadroya “kafir” diyen hocalara kalmıştır güzelim mimari… Sadece Ayasofya ile olmuyor bu “cumhuriyete saldırma stratejisi” daha değişik olaylara ve durumlar ile yalanlarını süsleyip püslemişlerdir… En koyu rengi din üzerine kuruludur. Bunlardan bir tanesi “Atatürk camileri sattı, yaktı ve yok etti” gibisinden sözlerdir. Bunların efsanelerini çürüten argüman Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA) içerisinde bulunan belgelerdir. Bu belgeleri incelediğimizde Ayasofya dahil olmak üzere birçok caminin tadilatının yapılma kararnamelerini görürüz. Aslında kendileri de biliyorlar ki; işgalcilerin yapacağı iştir camileri mahvetmek. “Keşke Yunan galip gelseydi” dedikleri için işgalcilerin camilere, türbelere ve hatta kadınlara yapılan zulümleri pek anlatamazlar. Cami konusundan çıkıp daha değişik yöntemlerle Atatürk’ü “hoca düşmanı” ilan etmekten çekinmemişlerdir. İngiliz İşbirlikçisi ve vatan haini olan ne tip varsa hepsini kahraman ilan edip tüm ecdatlarına ihanet etmişlerdir.
Atatürk'ün İslam Felsefesi şu şekilde:
“Özellikle bizim dinimi için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçüyle hangi şeyin bu dine uyun olup olmadığını kolayca takdir edebiliriz. Hangi şey ki, akla, mantığa, kamunun çıkarına uygundur; biliniz ki o bizim dinimize de uygundur. Bir şey akla ve mantığa milletin çıkarına, İslam’ın çıkarına uygunsa kimseye sormayın. O şey dinidir. Eğer bizim dinimiz, aklın, mantığın uyduğu bir din olmasaydı mükemmel olmazdı, son din olmazdı.”
Atatürk, 16 Mart 1923, Adana.
Felsefesi aynen bu şekilde tanımlanabilir. Akıl mantık ve bilimin kurduğu dengeye göre bir inanç düşüncesi vardır. Olması gereken budur. Bence Atatürk, Orta Çağ’ın izlerinden kurtardığı İslam’ın daha doğru şekilde öğrenilip anlaşılması için bu sözleri sarf etmiştir. Bunu halkın daha derinden anlaması maksadından Kur’an’ı ve ezanı Türkçeye çevirmiştir. Saçma sapan iddialar Türkçeleştirme için de söyleme gelmiştir. Şunu belirteyim ki, Türkçe dilinde ezanın okunmasının bir sakıncası yoktur. Halkın anlaması için yapılan çevirilere çok kılıf bulunmuştur bunu da belirteyim.
Kısaca Özetlenecek Olursa
Atatürk din düşmanlığı yapmamış aksine dinin kullanılmasına karşı çıkmıştır. Hakiki hocaları asmamış ve şefkatle ziyaret bile etmiştir. Atatürk, İslam’ın Orta Çağ’ın karanlığından günümüzde anlaşılması için çaba sarfetmiştir. Dinin tamamen hayattan çıkmasını istememiştir. “Devletin dini İslam’dır” ibaresini kaldırarak devlet işlerinde dinin kullanılmasına karşı çıkmıştır ve engel de olmuştur. İslam’ı politika gibi kirli işten uzaklaştırıp, kurtarmıştır. Başka söylenecek bir şey yok.
Güzel kardeşim yazın için öncelikle çok teşekkürler. Birincisi Atatürk'ün Türk tarih kurumuna gönderdiği mektubunda "İkra Bismi" Safsatası dediği şey nedir? Kur'an'ın ilk ayetidir. Kur'an'a uydurma diyen birini burada kalkarak öyle değil böyle yaptı aslında şöyle dedi demek çok saçma. Diğeri Medeni bilgiler kitabıdır. Afet İnan'ın kaleme aldığı Mustafa Kemal söyledi ben yazdım dediği eserde dine çok ağır hakaretler vardır. Bunun yanında okullarda okutulan resmi Tarih-2 kitabında (Mustafa Kemal'in mektubu üzerine hazırlanmıştır) Kabe'nin tavla zarı olduğu, Hz. Peygamberimizr Kur'an'ın vahiy edilmediği kendisinin uydurduğu. Kabe'nin yapılışının masallara dayandığı ( Kabe'nin yapılışı Kuran'da anlatılır ) Yani Kur'an'ın safsata olduğu noktasına geliyor yine. Peygamberimizin hanımlara hakaret varı konuşmalar da buna ektir. Bununla birlikte 1930 karda TDK ( Türk Tarih Kurumu ) Sözlüklerinde Kemalizim= Türk'ün dini kelimesi olarak amacın ne olduğu açıktır. Bununla birlikte Kazım Karabekir'in anlattığı Mustafa Kemal'e Neden Kur'an'ı Türkçeye çevirdiğini sorduğunda oluşumlarda "Bu Arap Uşağının ne yaveler çevirdiğini görsünler demesidir. Bunun yanında başbakan ve çeşitli bakanlıklar yapan Şükrü Saraçoğlu "Biz 30 yıl daha dursaydik İslam'ı bu topraklarda söküp atacaktık sözü de " bence fikirlerinin ve amaçlarının ne olduğunu göstermektedir. Atatürk'ü haşa peygamber yerine konduğu, İlah edinildiği kitaplar yazmak ve satmak serbest iken " Abdest Nasıl alınır" kitabı Atatürk imzası ile yasaklanmıştır. Sebebi sorulduğunda" Gençlerin zihnine Din tohumu etkilemesine müsade etmeyiz". Yazının başında ayet koymuş ve herkesin inandığı şey kendine demişsin. Güzel kardeşim bıktık bu şeylerden yeter. Bir insanın inançsız olması bizim umrumuzda değil ama o inacsizlığını eğitimle askeriyle kanunla zorla müslüman çocuklarına ekersen benim buna itirazım var. Gökten indiği denilerek onu kastetmedide şunu dedide adam Kuran'a kendi el yazısıyla ayeti göstererek safsata diyor. Kur'an'ı okumak yasak çünkü ( eski harflere dayanıyor) , ezan Türkçe, dini eser yasak, Dini eğitim yasak olduğundan imam bulunamıyor Hatta İsmet İnönü ölü yıkayıcılae mı yetiştiricez diyor. son olarak cumhuriyetin 10. yılına özel basılan dergide dine ve din adamlarına hakaretten sonra semazenlerde boş geçilmiyor. " Halkın geleceği bu soytarılara mı" Emanet edilecek deniyor. Lütfen yeter Müslüman göstermeye çalışmaktan vazgeçin yeter. Neyse o dur. Tarihe yalan söyletmeyin. Tarih en büyük Hakikattir.