İslam, laiklik ile çelişir mi?
Şunu belirtmekle başlayayım; din ile devlet işlerinin birbirinden ayrı tutulması şarttır. Daha önceki yazılarımı okuduysanız eğer ki, dinin nasıl kullanıldığını yazmıştım. Laiklik tüm dinlere eşit mesafede yaklaşmakla beraber hiçbir hakarette bulunmayan ve çağdaş ülkelerde kullanılan bir sistemdir. Bugün İslam ülkelerine baktığımızda Atatürk ve silah arkadaşlarına neden namazda dua etmemiz gerektiğini anlamış oluruz. Bu “laiklik din karşıtıdır” söylemi Atatürk’ün vefatından sonra özellikle Demokrat Parti (DP) milletvekilleri ve anti-laik hava esmesine sebep olmuşlardır. Daha sonra bugünlere kadar gelmiş bir mahalle ağzı, kıraathane tarihçilerinin dillendirdiği bir efsanedir. Tarihin çöplüğüne karışmış bir yalan olmasında rağmen ezberleri bozmak hayli güçtür.
Laiklik Neyi Amaçladı?
Tek bir cümle bunu tarif etmeye yeter; dinin İngiliz ve işgal güçlerinde görmüş olduğumuz gibi kullanılması ve sömürülmesidir. Özellikle Kurtuluş Savaşı başta olmak üzere din adı altında hoca diye gezinenlerin neler yazdıkları ne fetvalar verdiklerini ve ne hainlikler yaptıklarını bildiğimizi düşünüyorum. Laikliğin anayasaya getirilmesi “Devletin dini İslam’dır” ibaresinin kaldırılmasıyla gerçekleştirilmiştir. Devlet ile yönetilen yerlerde “ümmetçi” politikadan dolayı ulus-devlet projesinin yürütülmesi zorlaşırdı. Hem bu hem de dinin sömürülmesi; aynı zamanda insan haklarını korumaya yapılan önemli bir atılımdır laiklik.
Laiklik bugün nasıl işliyor?
Özellikle AKP iktidarı ve onun çevresi laiklikten pek hoş değildirler. Bunun için günümüz siyasetinde pek önemsenmediği söylenebilir. Elbette bu laikliğin çiğnenmesi daha 12 Eylül 1980 ihtilâlinin doğurmuş olduğu “tören Atatürkçülüğü” kavramının izi vardır. 1982 anayasası zorunlu din dersleri getirerek laikliğe büyük bir darbe vurmuştur. Bu tezi haklı şekilde savunan kişi eski Yargıtay Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk’tur. Turgut Özal döneminde “ümmetçi, cemaatçi” izlenim yaratılmıştır. Bu ise laikliğe darbe vuran irticaın güçlenmesine sebep oldu. İsmet İnönü, Celal Bayar ile fikir ayrılığına düşmüş ve komünizm ihtilalini ülke için en büyük tehlike olarak gören Bayar’a, İnönü şu cevabı vermiştir:
“Hayır, hayır… Türkiye için en büyük tehlike komünizm falan değildir, irticadır. O konuda daha dikkatli olunması gerekir. Bunu hiç unutmayalım. Komünizm Türkiye’de bir şey yapamaz, ama irtica başımızın her zaman belasıdır.” Laikliğin bugün devre dışı şekline girmesi, bu gericiliğin diğer adıyla “irticaın” yoluna Türkiye’nin girmesi demektir.
Tekke ve Zaviyelerin Kaptılması?
Öncelikle bu atılım akıl-bilim sentezini güçlendirmek için yapılmıştır. Bunu bir yana bırakalım o dönemin meşhur isyanı olan Şeyh Sait isyanının tetiklenmesi için tekke ve zaviyeler kullanılmış ve isyan yuvasına dönüştürülmüştür. Bu olaydan ötürü bir tedbir ve isyanı yok etme çabası içim-ne girildi; tekke ve zaviyeler kapatıldı, aslında bu laiklik kavramına merak uyandıran bir konudur. Çünkü laiklik de akıl-bilim sentezini destekler. Bu tür mekanların kapatılması laikliğe zemin hazırlamış ve başarılı olmuştur. Tekke ve Zaviyeler pis ellere düştükleri için kapatılmaktan başka çare kalmamıştır.
Laiklik Hükmü Geçerliyken Bugün Neden Tarikatlar Var?
Bu konu dönemsel tarih tezi ile oturtulabilir. “Anakronizm tarih” felsefesiyle hareket edenler şu soruya kapılır: “Laiklik hükmü geçerliyken bugün neden tarikat ve cemaatler var?” Çünkü dönem aynı dönem değil. Türkiye Cumhuriyeti’nde “anayasa” diye bir şey yoktur, sadece metin vardır. Devletimizin “metinli anayasası” böyle olunca ve olmaya devam ettikçe “anayasa üstünlüğünü” önemsemeyen vekillerimiz bugün olduğu gibi gelecekte de var olurlar. Çünkü Türkiye’de bugün bir vekil yemin ediyor ama bozması fazla bir zaman almıyor. Bu gerçeklikle konumuz bağlaşıyorlar. Laiklik anayasada olmasına rağmen (özellikle 82 Anayasasından sonra) pek fiili etki görmemiştir ve görmüyor. Bu görmemezlik sebebiyle bugün iktidar destekli cemaatler ayaktadırlar.
Yorum Bırakın