Eğer ki mutluluk; acıdan, korkudan, endişeden ve huzursuzluktan arınmak anlamına geliyorsa; böyle bir ruh durumunun sürdürülebilir olmadığı apaçık. Çünkü bizatihi yaşam mutlulukla birlikte mutsuzluğu, hazla birlikte acıyı da içinde barındırıyor. Bu, yaşamın ve insanın doğasına özgü bir şeydir. İnsanın, kendi doğasına aykırı bir 'şeyi' arzulaması, onun en büyük trajedilerinden birisi diyebiliriz.
Bu sebeple inanıyorum ki; sürdürülebilir mutluluk arzusu, insanın sık sık hayal kırıklığı yaşamasına da yol açıyor.
Aynı durum ölümsüzlük için de geçerlidir. İnsanın ölümlü bedeni, bedenden bağımsız bir ruhun ölümsüz olduğuna dair çeşitli inançlar barındırsa da bunu kanıtlayan somut hiçbir olgu yoktur. İnsanlar, bu dünyadaki acılarını, korkularını, endişelerini ve huzursuzluklarını belli bir ölçüde hafifletmeye çalışır, yaşamdan ve dünyadan kaçmaya yönelerek. MÖ 4. yüzyıldan itibaren mutluluk, haz, ruhsal dinginlik gibi kavramlar birçok filozofun gündemine girmiş ve yaşamın temel amacı olarak görülmüştür. Kimi filozof mutluluğu bu dünyada, kimi öteki dünyada, kimi her ikisinde de aramıştır.
Mutluluk takıntısına yönelik ilk büyük darbeyi 18. yüzyıl Alman filozofu Immanuel Kant yapmıştır. Kant’a göre, ahlaklı insan mutlu olmayı hak eder. Ancak onu ahlaklı kılan, mutluluğun peşinde koşması değildir.
Alman filozof Friedrich Nietzsche’ye göre, yaşam trajiktir, mutlulukla mutsuzluk, hazla acı arasında bir gelgit durumudur ve değerli olan şey de buna rağmen yaşamı olumlayabilmektir. Nietzsche’ye göre, ister tektanrıcı dinler bağlamında olsun, ister dünyevi bağlamda olsun, mutlulukçu anlayışlar yaşamın gerçekliğinden kaçmaktır.
. . .
Bencil olmayan(!), insanlığın ve toplumun gelişmesi için mücadele gayreti gösteren kişilerin mutlu olmasını beklemek de ayrıca saçmalıktır. Mücadele veren insanın mutluluğu, günümüz yaşam döngüsünde sürdürülebilir olmuyor. Korku, endişe ve acı, mücadelenin en sağlam kaya parçası. Bencilliği ruhundan soyutlayabilmiş ve zihnini özgür kılmayı başarabilen kişi yaşamla yüzleşmeyi bilen kişidir bana göre.
Bence bencillik sanıldığı gibi aşağı bir durum değil. Bu çok ayrı bir tartışma konusu.