George Orwell "Hayvan Çiftliği" Eseri Üzerine Marksist Bir İnceleme

George Orwell "Hayvan Çiftliği" Eseri Üzerine Marksist Bir İnceleme
  • 16
    0
    3
    0
  • 1. MARKSİZM VE MARKSİST FELSEFE

    Kökeni 1840’lı yıllara kadar dayanan Friedrich Engels ve Karl Marx öncülüğünde oluşturulan Marksizm, toplumsal, ekonomik ve siyasal problemlerin zeminini inceleyen ve eleştiren, toplum yanlısı bir yaklaşımdır. Marksist anlayışa göre ezen ve ezilen sınıf vardır (Bkz. Gülendam R. 2003, s. 255). Bu kapitalist saydıkları düzenin bir parçasıdır. Marksizmi de Sosyolojiden ayıran noktalar burada başlamaktadır. Sosyoloji, üretimin ve bunu sağlayan araçların “toplum” tarafından sahiplenilip kontrol edilmesiyken; Marksizm (Komünizm), mülkiyetin ortak olarak paylaşılmasıdır. Sosyoloji, nedenlerin çeşitliliğini savunurken; Marksizm, ekonomik koşulları ve toplumdaki çatışmaları esas almaktadır (Bkz. Moran B. 2021, s. 43-46). Bu koşulların eşitsizliğini kapitalizme, diktatör rejimlere ve yanlış yönetim ideolojileri gibi çeşitli nedenlere bağlamaktadır. Yine de Marksist dünya görüşü ve Marksist felsefe bundan çok daha fazlasıdır. Buna ihtilalci ideolojinin sembolü demek yanlış olmayacaktır. Çünkü, ona göre artık problem, dünyayı anlama problemi değil, dünyayı değiştirme problemi haline gelmiştir (Bkz. Cevizci, 2021, s. 856-857). Bunun mümkünlüğü ise “işçi (emekçi) devrimi” olmasına bağlı kılınmıştır. Ona göre gerçek devrimci, burjuva tarafından köle olarak kullanılan, sanayileşme yüzünden işsiz bırakılan ya da emeğinin karşılığını alamayan biricik “Proletarya” sınıfıdır. Yine de onun için Proletarya devrimci değil “tutucu” olarak karşılık görmektedir. Zira Marx için Burjuva sınıfı sömürgeci olarak tanımlanmıştır. Bu sömürge geliştikçe ve hukuki ilişkiler arttıkça, sosyal sınıf farkları ve hiyerarşi ortaya çıkmıştır. 

    Bu bağlamda Marksizm; toplumu susturabilmek için hem Feodal mutlakiyetin kurduğu “Gerici Sosyalizm” ve “Feodal Aristokrasi” anlayışlarını hem de toplumun ideolojileri üzerinden onların kandırılmasını eleştirerek, toplumu uyandırmayı ve hiyerarşik düzen yerine eşitlik sağlamayı hedeflemiştir. 

    Bu sebepledir ki, ilk bildirgesi 21 Şubat 1848 yılında Marx ve Engels tarafından yayınlanan Komünist Manifesto adlı; dönemin Proleterini aydınlatmayı amaçlayan ve yönetimini eleştiren eserde Marx, Burjuva kesiminin son derece devrimci bir rol oynadığını lakin bunu kapitalist düzen uğruna yıkıcı bir amaçla yaptıklarını savunan görüşlerini şu şekilde belirtmiştir: 

    “Burjuvazi, yönetimi ele geçirdiği her yerde, tüm feodal, ataerkil ve kırsal ilişkilere son vermiştir.  İnsanoğlunu “doğal efendileri”ne bağlı kılan çapraşık feodal bağları acımasızca kesip atmış, insanla insan arasında katıksız çıkardan, katı “nakit ödeme”den başka bir bağ bırakmamıştır.” (Marx ve Engels, 2022, s. 52.)

    Materyalist felsefe olarak bilinen Marksist felsefe anlayışı da, bu bağlamda maddiyatın insanın özgürlüğünü kısıtladığını ve köleleştirdiğini savunmuştur. Ekonomik sınıflarına göre kişilerin toplumda bir rol sahibi olduklarını savunmakla beraber; buna tamamen karşı durmaktadır. Çünkü toplumun, insan atomlarının toplamından daha fazlası olduğunu söylemekte ve bu şekilde temellenmeyen bir materyalizmin onun için kesinlikle kabul görmeyeceğini öne sürmektedir. Bu bağlamda Marksizm burjuva diktatörlüğünü ve kapitalist sömürgeyi yıkarak; proleter diktatörlüğü çerçevesinde burjuvayı kendi silahlarıyla vurmayı amaçlayan özgürlükçü, eşitlikçi ve toplumcu bir yaklaşımdır. 

     

    2. 1917 RUS DEVRİMİ VE ORWELL ÜTOPYASI

     

    Daha önce de değinildiği gibi Orwell, kapitalizm, Sovyet sosyalizm ve totaliterizm gibi halkı sömüren, emeğinden eden, tek insan yönetimini savunan ve toplumda sınıf farkları oluşturan eşitlik karşıtı tutumları eleştiren bir tavırda olmuştur. Bu bağlamda Orwell ütopyası bir gerçektir. Orwell’ın ütopyası bilinen ve yaratılan çoğu ütopyadan çok daha farklıdır. O, bizi totaliter düzene bağlı, olası gelecek için eserleri yoluyla uyarmıştır (Bkz. White R. 2008, s.73) Ele aldığımız hayvan çiftliği adlı eserde 1917 Ekim ve Şubat devrimleri, nedenleriyle beraber üstü kapalı olarak anlatılmaktadır. Çarlık rejimine son verilip dünyanın ilk sosyalist yönetiminin kurulduğu bu dönem, eserin kurgusuyla büyük oranda benzerlik göstererek eserde eleştirilenin ne olduğunu bize vermektedir. Ancak görmekteyiz ki sadece Sovyet Rusya dönemi ve yönetimi eleştiriliyor gibi dursa da aslında Orwell, bu dönem yaşanan felaketler vesilesiyle bütün diktatör ve yanlış yönetimleri eleştirmektedir. Çünkü onun ütopyasına göre ideal devlet eşitlik, özgürlük, sınıf farkı gözetmeyen devlettir. Sovyet Rusya’nın da bu hayal ile bir sistem kurma amacında olduğunu ancak bu ütopyanın Troçki ve Stalin tarafından otokratik bir sisteme dönüştürüldüğünü vurgulamıştır. 

    Hayvan Çiftliği adlı eserinde de bu bağlamda kurulmak istenen bir ütopya bulunmaktadır. Bu ütopyayı sağlamak için hayvanlar, kıtlık, sefalet ve sömürü sebepleriyle, aynı 1917’de olduğu gibi hayvanlar, gizli planlarla bir ayaklanma başlatmışlardır. Rus devrimi de aynı sebeplerden dolayı ortaya çıkmış, dönemin İçişleri Bakanı polislere halka ateş açma emrini vermiştir. Eserde ise görmekteyiz ki, Bay Jones, hayvanları kırbaçlayarak bunu yapmaya çalışmaktadır ve gerçekle ilintili olarak daha büyük ve başarıyla sonuçlanan bir ayaklanma ortaya çıkmıştır. Bunun sonucu olarak çiftlik Bay Jones’un elinden alınmıştır. Bay Jones bütün bu olanlara karşın, çiftlik üzerinde yeniden ne hak iddia etmiş ne de bütün bu olanlara karşı çıkmıştır. Aynı şekilde 1917 öncesinin Boyarları da Bay Jones gibi bir tutum sergilemiş ve tarih sahnesinden silinmişlerdir. (Bkz. İ.B. Altıparmak ve A. Durakoğlu, 2021, s. 8-9).

    Orwell ütopyasını Marksist bağlamda ele aldığımızda Marksistler, romanın küçük gibi görünen bir grubun tüm gücü ve zenginliği elinde tuttuğu bir sistemin aslında temelinde var olan sorunları gösterdiğini; domuzların yani yönetenlerin yolsuzluklarının ve gücü kötüye kullanmalarının böyle bir sistem içerisinde kaçınılmaz olduğunu iddia etmektedirler. Rus devrimi dönemlerinde Stalin ve yandaşlarını temsil eden domuzlar, Orwell gerçeğin distopik doğrusunu vermekte, ütopyasının da yakın imkansızlığını yansıtmaktadır. Daha önce de değinildiği gibi George Orwell'in yazılarında anlatmak istediği ütopya görüşü, toplumun özgür, eşit ve adil olduğu bir ütopyadır. Bu bağlamda Orwell, ütopyanın ancak var olan sosyal, ekonomik ve siyasi sistemlerin radikal bir şekilde elden geçirilmesiyle mümkün olabileceğine ve bunun için de sosyalist ya da komünist bir toplumun kurulması gerektiği düşüncesini ele almaktaydı.

           Orwell, benzer konuları işlediği birkaç eserinde ütopyanın tam tersi olan, devletin insanların hayatlarının her yönünü kontrol ettiği ve bireysel özgürlük ve hürriyetin toplumun elinden alındığı distopik bir toplum sunmuştur. Ancak Orwell, "A Nice Cup of Tea" adlı makalesi gibi diğer yazılarında belirtmektedir ki; belirli koşulların uygun şekilde gerçekleştirilmesi halinde, bir ütopyanın hayata geçirilebileceğine dair inancının mümkünlüğünü ifade etmektedir. (https://www.orwellfoundation.com) Bu koşullar arasında yoksulluğun tamamen bitirilmesi, toplumsal sınıf sisteminin kaldırılması ve toplumun her bir üyesi için karşılıklı iş birliğine ve saygıya dayalı bir devletin oluşturulması yer almaktadır. Orwell, bir ütopyaya ancak insanların kolektif eylemiyle vakıf olabileceklerine ve daha eşitlikçi, adil bir dünya yaratmak amacıyla toplumun radikal bir şekilde yeniden yapılandırılması gerektiği görüşüne inanmaktaydı. Bu sebeple, doğası gereği sömürücü ve baskıcı olarak gördüğü kapitalist sistemin reddedilip yok edilmesi ve üretim araçlarının halk tarafından sahip çıkılıp, kontrol edildiğini savunan sosyalist veya komünist bir toplumun yaratılması fikrini öngörmüştür. 

          Bu düşünceler bazında ele aldığı Hayvan Çiftliği eserinde Stalin’in; halkın beklentisi dahilinde olan komünist ve sosyalist görüşleri kullanarak, halkı kendine inandırmak suretiyle olası bir ütopyayı nasıl distopik bir boyuta çevirdiği, Rus devrimlerinin sebep ve sonuçlarıyla da birleştirilerek üstü kapalı biçimde ele alınmıştır diyebilmekteyiz.

     

    3. MARKSİST BAĞLAMDA HAYVAN ÇİFTLİĞİ

    Hayvan Çiftliği'nde, Sovyetler Birliği Komünist Partisi'ni temsil eden domuzlar liderlik rolünü temsil etmekte ve sonunda yozlaşarak zalim insanoğluna dönüşmektedir. İşçi sınıfını temsil eden diğer hayvanlar ise sömürülmekte ve emekleri hor görülüp değersizleştirilerek ezilmektedirler. Roman, Sovyetler Birliği'nin sosyalist bir devlet anlayışından totaliter bir devlet anlayışına, halkı ayakta uyutmak suretiyle geçişi üzerine bir yorum niteliği taşımaktadır. Ayrıca, diğer hayvanların yani halkın, eğitim ve eleştirel düşünme becerilerinden yoksun ve cahil olmaları, domuzlar tarafından kolayca manipüle edilip kontrol edilebilmelerini de sağlamakta, diktatörlük ekseninde dönen bir yönetim kurulduğuna işaret etmektedir. George Orwell'in Hayvan Çiftliği'ne yönelik Marksist eleştirisi, romanın Joseph Stalin liderliğindeki Sovyetler Birliği'nin bir eleştirisi olduğu fikrine odaklanmaktadır. Bu eleştiri, romanın Rus Devrimi'ni ve ardından Stalin'in yükselişini; sosyalizm ideallerine bir ihanet olarak tasvir ettiği inancına dayanmaktadır.

     

      Marksist teoriye göre sosyalizm, üretim araçlarının işçi sınıfı tarafından sahiplenildiği ve kontrol edildiği sınıfsız bir toplum yaratmayı amaçlayan siyasi ve ekonomik bir sistemdir. 1917'de gerçekleşen Rus Devrimi, Bolşevik Parti önderliğindeki işçi sınıfının kapitalist hükümeti devirdiği ve sosyalist bir devlet kurduğu sosyalist bir devrim olarak anılmaktadır. Ancak Marksistler, Stalin yönetimindeki Sovyetler Birliği'nin işçi sınıfının özgürleşip güçlenmesinden ziyade ezildiği ve sömürüldüğü bir diktatörlüğe dönüştüğünü savunmaktadır. (Bkz. Görgen, 2021, s.225-230)

    Orwell, Hayvan Çiftliği'nde insan sahiplerini devirip çiftlikte sosyalist bir toplum kuran bir grup çiftlik hayvanının hikâyesini anlatmaktadır. Çiftlikteki en zeki hayvanlar olan domuzlar lider rolünü üstlenmiş ve diğer hayvanların yararına çeşitli politikalar uygulamışlardır. Ancak zaman geçtikçe domuzlar daha da yozlaşmış ve güçlerini kötüye kullanmaya başlamışlardır. Sonunda eski insan baskıcılarından ayırt edilemez hale gelmişler ve diğer hayvanların baskı biçiminin yerine başka bir baskı biçimini koyduklarını fark etmelerine yol açmışlardır. 

     Marksistler bu tasviri, Rus Devrimi'nden sonra iktidara gelen ve sonunda diktatör olan Stalin yönetimindeki Sovyetler Birliği'nin bir yorumu olarak görmüşlerdir. Stalin'in rejimi, tarımın zorla kolektifleştirildiği ve binlerce insanın sahte suçlamalarla tutuklandığı, hapsedildiği ve idam edildiği 1930'ların tasfiyeleri de dahil olmak üzere; yaygın baskı ve insan hakları ihlalleri ile karakterize edilmiştir. Marksistler bu politikaların sosyalizm ideallerine ihanet ettiğini ve Stalin'in kendi gücünü ve Sovyetler Birliği üzerindeki kontrolünü sürdürme arzusunun bir sonucu olduğunu savunmuşlardır (Bkz. Fidan, 2018, s.184-186). Genel olarak, Hayvan Çiftliği'nin Marksist eleştirisi, romanı Sovyetler Birliği'nin gerçek anlamda sosyalist bir topluma ulaşmadaki başarısızlığı ve Stalin ve rejiminin Rus Devrimi'nin ideallerine ihaneti üzerine bir yorum olarak görür. Orwell'in sosyalizmin Stalinist versiyonunu eleştirdiğini ve bunun sosyalist idealin gerçek bir ifadesi olmadığına inandığını öne sürer. Bu bağlamda kurtulmak istenen düzenin kurbanı olan ve güç zehirlenmesi yaşayan yönetici sınıf (domuzlar), gerçek ihanetin ve halkın inandığı ideoloji çatısı altında sömürülüşünün bir tasvirini oluşturmuştur. 

    George Orwell'in Hayvan Çiftliği, Rus Devrimi'nin ve ardından gelen Sovyetler Birliği'nin Stalinist döneminin hicivli bir alegorisidir. Totalitarizmin tehlikeleri ve iktidarın yozlaştırıcı etkisi hakkında uyarıcı bir öykü niteliği taşımaktadır. Hayvan Çiftliği'nin üzerinde durduğu ana mesele, gücün yozlaştırdığı ve mutlak gücün kesinlikle yozlaştırdığıdır. Hayvan devriminin şampiyonları olarak yola çıkan domuzlar, daha fazla güç kazandıkça giderek daha zalim ve baskıcı hale gelmişlerdir. Diğer hayvanlar üzerindeki kontrollerini sürdürmek için propaganda ve manipülasyon kullanmış, roman ilerledikçe giderek daha fazla insan meslektaşlarına benzemişlerdir. Hayvan Çiftliği'nin üzerinde durduğu bir başka mesele de, iktidar mevkilerinde bulunanların, yetkilerini genellikle daha büyük bir iyilik için çalışmak yerine kendi çıkarlarına hizmet etmek için kullanacaklarıdır. Çiftlikteki tüm hayvanların yararı için çalışması gereken domuzlar, bunun yerine güç konumlarını kendilerini zenginleştirmek ve kendi statülerini korumak için kullanmışlar; diğer hayvanları sömürüp, sonunda aslında devirmeye çalıştıkları zalimlerin ta kendisi haline gelmişlerdir.  

     

     


    Yorumlar (3)
    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.