Gel Bakalım Yeni Yaş...

Gel Bakalım Yeni Yaş...
  • 1
    0
    0
    0
  • Ne yapmalı? Şöyle bir geriye dönüp bakmalı, sonra yüzünü ileri çevirip biraz da ileriyi görmeye çalışmalı. Bu satırları kaleme alma fikri, bunları yapmaya çalışırken ortaya çıktı. Evet, kimin için ne ifade eder tabi bunu yapmış olmam? Arşivi dolduruyoruz işte. Bir gün bir yerlerde değer bulur, elbet. Bende değerini bulan birçok emeğim gibi…

    Takvimler “43’ün sonuna geldin Nuri” diyor. Allah herkese sağlıklı ve gönlünce bir ömür versin tabi. Ama benim özelimde, en derinlere ve en uzaklara gittiğimde dahası ileriye doğru gittiğimde içimi büyük bir huzur kaplıyor.

    19 Haziran 1979 Salı günü işlemeye başlayan bir sayaç. Şükürler olsun hala işliyor. 2 Çocuklu bir ailenin büyük olanı. Uysal, keyifli, her bir köşesinde binlerce detay dolu bir çocukluk. “İnsan, evren dediğimiz bir bütünün parçasıdır” demişti Einstein. Aynı mantıkta ilerlediğimizde bu bahsettiğim detaylar bütünü oluşturan, beni oluşturan detaylardı elbette.

    Arkadaşları, ilişkileri içinde sorun çıkarmayan bir çocukluk dönemi hatırlıyorum kendime dair. Grubun aranan bireyi miydim? Bunu belki arkadaşlarıma sormak lazım. Ama oyunlarda, yapılacak etkinliklerde yön veren olmaya çalıştığımı mutlulukla söyleyebilirim. Bakın kimsenin bilmediğini düşündüğüm bir hatıra… 13 yaşındayım… Mahalle kültürünün baskın olduğu dönemlerin içinden geçerken Bozantı Caddesinde bir çocuk Nuri. Bir akşam, çocuk yurdunda psikolojik zorluklar yaşayan bir dizi çocuğun hikayesinin anlatıldığı bir haber izlediğimi hatırlıyorum. Sabahına farklı uyandım. Arkadaşlarımı organize edip, hiç tanımadığımız apartmanlardan giymedikleri çocuk ve bebek kıyafetlerini kapı kapı gezerek istediğimizi hatırlıyorum. Annem ve babam önce kızmıştı, insanlardan böyle bir şeyi hangi kimlikle istiyorsun çocuk halinle diye, bunu da net hatırlıyorum. 20’ye yakın çanta toparlayıp, babamı beni ve arkadaşlarımı çocuk yurduna götürmesi için, günlerce uğraşıp zorlukla ikna ettikten sonra çocuk yurduna gidip oraya o kıyafetleri ulaştırmamız… Boyumdan ve yaşımdan büyük bir işti.  Kişi yaptığı iyiliği ya da yardımı dile getirmemeli tabi ki. Ancak burada altını çizmeye çalıştığım şey çevreme yön verebilme ve ritüeli kabul etmeme hali. Yine de hoş görünüze sığınıyorum.

    Hayatımın belki en önemli emeklerinin, yoluna revan olduğu müzik kısmına dair bildiğiniz birçok detaya çok girmeyeceğim. Bu konu ile ilgili de en önemli başlık yine ritüele baş kaldırı halidir. Şehrin alışkanlıkları, hayatımın çalkantıları, konumum… Bunlar aklıma gelen ilk üç… Düşünsem 13 tane daha yazarım. Ama bir tane daha ekle derseniz müzikal bir eğitimim dahi yoktu derim. Bir hayaller silsilesinin sultanlık tacıydı. O dönemde insanların algısı, yaklaşımları beni 1 ay kadar zorladı açıkçası. Ne zaman “Yoksun” TRT Müzik Tv ve Kral Tv’de yayına girdi, tedirginliğim ortadan kalktı ya da fikrim değişti demem. Ne tedirgindim ne de çekincem vardı. Ancak bu gelişmeden sonra şehrin ve negatif çevremin eleştirel bakış açısı geçersiz hüviyetine büründü nezdimde. Hala zaman zaman bazı eserlerime hiç tanımadığım insanların yaptıkları yorumları okuduğumda (eleştiriler demiyorum) , gülümsüyorum. “Konu bu mu sence?” Diye sormak geliyor bazen içimden. Eleştiri? Her daim, her türlüsü başımızın üstünde.  Konu başkaldırı, konu mücadele, konu bu toprakların arşivinde, hayatımın baş köşesinde yer alacak bir hikâye serisi… Müzik konusuna da burada son veriyorum, gururla, onurla…

    Gençlik, ergenlik yıllarıma uzanıyorum. Genel olarak başarılı bir öğrenciydim. Değerleri, öncelikleri olan bir aile yapısı içinde yetiştim hem anne hem baba tarafımı da düşündüğümde. Yine de adını koyamadığım bir his hep vardı içimde… Yani üniversite mezunu olup bir iş sahibi olmak ve ailemin bu konularda başarılı tüm bireyleri gibi iyi bir iş, ev, araba, eş vs vs sahibi olmak. Ama hayır, evet kalben hayır hem de. Sadece bu sebeple dünyaya gelmiş olamam diye düşündüm hep. Hala da aynı düşüncedeyim.  Bu yazdıklarımı okuyan, beni tanıyan ve benimle aynı havayı soluyan ve okuduktan sonra da : “Eee daha ne olabilir ki?” diyecek bir sürü insan olduğunu biliyorum. Ama vallahi mevzu bence bu kadar sıradan değil, billahi değil. Hayal edip, mücadelesini vermediğim (her türlü sonuçtan bağımsız) hiçbir kazanım hiçbir anlam ifade etmedi. Haa hayallerimiz, kazanım algılarımız farklı evet farkındayım, bu da Nuri’yi Nuri yapan şey zaten. Kayıplarım oldu, yine de olacak. Ama kaybetmeyi göze almayan halı sahada top oynamaya bile çıkmamalı.

    Geriye dönüp baktığımda, idealist bir adam olmaya çalıştım hep. Varımla yoğumla bunu başarabildiğimi düşünüyorum. İletişim gücüme, ikna kabiliyetime inandım hep. Sağlıklı iletişim kurabildiğim herkesle, konu her ne olursa olsun istediğim noktada buluştuğumu biliyorum. Ki bir çok zaman iletişim kurduğum diğer taraf, istediğim noktaya geldiğini, geldikten sonra fark eder. Bu iki durum  “Özgüven” başlıklı üçüncü bir karakteristik özellik çıkarır ortaya ki, bu üç tanesinden biri yoksa, diğer ikisinin anlamı yoktur. Bunlar elbet zaman içinde gelişmesi mümkün olan ancak “Varsa vardır, yoksa yoktur” kadar net olan olgulardır. Yoksa geliştiremezsiniz, varsa geliştirebilirsiniz.

    Halen içinden geçmekte olduğum orta yaşlar. Tabi orta yaşlar diyorum ama, bunu Allah bilir, finale de gelmiş olabiliriz. Bildiğim bir final tarihi yok. Görebilirsem o kocaman yaşları, kendimi en mutlu hissettiğim zamanlar, arkamı dönüp baktığımda hayatım içindeki baş kaldırıların en büyüğüne kalkıştığım orta yaşlarım. Bakın bir gün ben de ölürüm herkes gibi. Ama bu orta yaşların içinden geçerken, meydan okuduğum her bir detay benim mutlu olmamı sağlayacak. Gönlümün bir yanı “Yaşamak cesurların hakkıdır” der her zaman. İnsanların, standart kazanım ve kayıp algısı benim algılarımdan çok farklı. Kaybedebilirsin, ki bir gün hayatını kaybedeceksin. Daha fazlası var mı? Ama nasıl kaybettin? Hahh işte bulunduğum yer burası. Dimdik, son nefesine kadar hayaline emek verdin mi? Çok kıymetli Nazım Hikmet’e bir selam vermek isterim tam burada… “Teslim olmadan, boyun eğmeden…” Evet kaybettiysem de böyle kaybettim hep.

    Nuri, ahh Nuri… Tüm kayıplarına selam olsun Nuri. Bir yeni yaş daha görür müsün? Bilmiyorum Nuri. Zaman zaman yine kayıpların olacak Nuri. İnandıkların var, doğru bildiklerin var şükürler olsun Nuri. Dostların, sebeplerin, sevdiklerin var şükürler olsun Nuri. Yanlışların var, düşmanların var, şükürler olsun Nuri. "Dünya Karşımda" sadece bir şarkı değildi, şükürler olsun Nuri... Emeklerin, hayallerin, mücadelelerin var, şükürler olsun Nuri. Bu satırları kaç yaşında okursan oku, istersen şu an son kez okuyor ol Nuri şu ana kadar geçen 43 yılın hakkını verdin… Kendi özelinde yaşamayı istemediğin hiç bir şeyi, hayatındaki konumu, pozizsyonu ne olursa olsun kimse sana yaşatamadı ve yaşatamayacak da Nuri... Alnında öpüyorum Nuri…

    Gel bakalım hayat yeni bir yaşla… Sen bana hangi konu ile gelirsen gel, mücadele etmeye, kazanmak için tüm gücümü vermeye, kazanmaya hazırım. Ve ikimiz de biliyoruz ki hayat “Sana sahip olduğunu düşünen tüm insanlar içinde farklı bir yerim var…” İkimiz de biliyoruz ki hayat “Çok azı benim kadar hakkını verir senin…"  


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.