20. yüzyılın en ünlü sanatçılarından biri Frida Kahlo'ydu. Sadece resimleriyle değil, aynı zamanda hikayesiyle de uluslararası bir sanat ikonu haline geldi. Onun yaşamı aslında bir bağımsızlık, aşk ve ıstırap hikayesi.
Frida Kahlo'nun imajı öyle popüler hale geldi ki, onun yüzünü veya sanat eserlerini renkli ve parlak tişörtlerde, küpelerde, kupalarda ve her türlü üründe bulabiliriz. Ancak hayatının ve sanat kariyerinin acıyla dolu olduğunu unutamayız.
Kahlo altı yaşındayken çocuk felci teşhisi kondu. Bu hastalık sağ ayağını ve bacağını sakat bıraktı. Bunu pantolonlar ve Meksika etekleriyle saklamaya başladı. Çocukluğu boyunca topallaması nedeniyle diğer çocuklar ona sık sık zorbalık yaptı ve izole etti.
Ancak hayatını en çok etkileyen trajik olay, yıkıcı bir tramvay kazasıydı. 1925 yılında erkek arkadaşıyla okuldan eve dönerken bindiği otobüs bir tramvaya çarptı. Kahlo kazadan sağ kurtuldu ama korkunç sonuçları oldu. Demir bir tırabzan leğen kemiğine saplandı, kemiği kırıldı ve bacaklarını, kaburgalarını ve köprücük kemiğini üç parçaya ayırdı. Kahlo'nun sanat kariyerinin başlangıcı, kazadan sonrasıyla aynı zamana denk gelir. 3 ay boyunca tüm vücudu alçıda hareketsiz kaldığında, babası ona eski boyalarını verirken, annesi yatağının üzerindeki tavana bir ayna monte ettirdi. Bu, Kahlo'nun belirttiği gibi otoportrelerinin çoğunun başlangıcıdır.
Frida Kahlo, The Broken Column, 1944, Museo Dolores Olmedo, Mexico City, Mexico.
Fiziksel ve zihinsel acılarını, resimlerinde güçlü bir şekilde görebilirsiniz. Örneğin “The Broken Column” isimli eserinde sanki onu bir arada tutan tek şey korseymiş gibi, içinin ve dışının kırıldığını hissettiğini bize gösteriyor. Çiviler vücudunu deliyor ve yüzü gözyaşlarıyla dolu.
Frida Kahlo, Without Hope, 1945, Museo Dolores Olmedo, Mexico City, Mexico.
“Without Hope” isimli tablosuysa Kahlo'nun hayatında kendini gerçekten savunmasız hissettiği bir anı temsil ediyor. Ameliyatlar nedeniyle iştahsızlık yetersiz beslenmesine yol açtı, katı bir diyet izlemek zorunda kaldı. Bu tabloda sanatçı yatağına hapsolmuş, ağlıyor gibi görünüyor. Üzerindeki ahşap şövale ise tuval yerine bir huni tutuyor. Yiyecekler aynı anda vücuduna girip çıkıyor gibi görünüyor, doğrudan izleyiciye bakıyor ve neredeyse yardım istiyor.
Frida Kahlo, The Wounded Deer, 1946, Carolyn Farb’s Collection, Houston, TX, USA.
Bu resimde ise Kahlo, kendisini dokuz okla yaralanmış bir geyik olarak temsil ediyor. Kahlo, başarısız bir omurilik ameliyatından sonra çizdiği bu eserde yalnızlık ve çaresizlik duygusunu gösteren ıssız bir manzara içindedir. Ancak ”The Wounded Deer” eseri için başka yorumlar da var; bazı eleştirmenler, Kahlo'nun sanatçı Diego Rivera ile evliliğinin acısını da temsil etmek istiyor olabileceğini söylüyor.
Hayatımda iki büyük kaza geçirdim. Biri tramvay, diğeri ise Diego'ydu. Diego açık ara en kötüsüydü.
Frida Kahlo
1929'da Kahlo, Meksikalı ressam Diego Rivera ile ilk kez evlendi. Diego neredeyse 43 iken o 22 yaşındaydı. Zaten iki kez evlenmişti ve dört çocuğu vardı. Tutkulu ama sıkıntılı, yalan ve hile dolu bir aşk hikayesiydi. Kahlo bir mektubunda ne olursa olsun birlikte olmaları gerektiğini düşündüğünü ve onu incitmeye devam etse bile onu sevmekten vazgeçemediğini ifade etmişti.
Ancak 1934'te kırılma noktasına geldiler: Kahlo, kocası ve kız kardeşi Cristina Kahlo arasındaki ilişkinin farkına vardı. Frida ve Diego ayrıldı ve ardından boşandı.
Frida Kahlo, A Few Small Nips, 1935, Museo Dolores Olmedo, Mexico City, Mexico.
Kahlo kendini duygusal olarak bıçaklanan kadın olarak görüyordu. Diego onu defalarca yaraladı ama sonuncusu ölümcüldü. Ve gerçek bir katil gibi o da hatasını anlamıyor ve değişmek istemiyordu.
Sanatçı, boşandıktan sonra “The Two Fridas” isimli eseri resmetti. Kahlo'nun iki versiyonunun el ele tutuştuğu ikili otoportre olan bu resimde ilk Frida, Avrupa tarzı beyaz bir Viktorya dönemi elbisesi giyiyor, kalbi açıkta ve kanıyor. İki kadının kalbini birbirine bağlayan ana arter, birinci Frida tarafından kesilmiş ve beyaz elbisesini lekelemiştir. İkincisi geleneksel bir Tehuana elbisesi giyiyor, kalbi sağlam ve çalışıyor, elinde Rivera'nın küçük bir portresini tutuyor.
Frida Kahlo, The Two Fridas, 1939, Museo de Arte Moderno, Mexico City, Mexico.
Bu resimde Kahlo bize kimliğinin iki yüzünü gösteriyor; biri Diego tarafından hala sevilirken, diğeri onun tarafından terk edilmiş ve kanlar içinde kalarak yalnız bırakılmıştır.
Sonra Kahlo başka insanlarla yeni deneyimler yaşadı ama sonunda yine de Diego'yu unutamadığı için onunla ikinci kez evlendi. Kahlo'nun tüm gücü ve acımasızlığıyla resmedebildiği çılgın, tutkulu, gitgide bozulan bir aşk içinde, Kahlo'nun ölümüne kadar bir arada kaldılar.
Kahlo'nun zihinsel ve fiziksel sağlığı da üç kez düşük yaptığı için zayıflamıştı. Tramvay kazası ve geçirdiği onca ameliyat çocuk sahibi olma şansını tehlikeye atmıştı.
Kahlo günlüklerinde şöyle yazdı:
Resim hayatımı tamamladı. Üç çocuğumu ve korkunç hayatımı dolduracak çok şeyi kaybettim. Resim tüm bunların yerini aldı. Bence çalışmak en iyisidir.
Sanatçı hayatı boyunca kendi içinde derin bir boşluk hissetmiş ve bunu yapıtlarıyla doldurmaya çalışmıştır. Sanat, iyileşirken sahip olduğu bir hobiden çok, onsuz asla yaşayamayacağı bir şey ve onu yiyip bitiren acıyı ifade etmenin tek yolu haline geldi.
Frida Kahlo, Henry Ford Hospital, 1932, Museo Dolores Olmedo, Mexico City, Mexico.
Kahlo, bu resmi 1932'de Detroit'teki ikinci kürtajından sonra yaptı. Kendini bir hastane yatağında ağlayarak ve kanlar içinde, arka planda soğuk, mekanik şehirle temsil etti.
Eline göbek bağı gibi görünen kırmızı iplerle bağlı altı unsur vardır; yeni kaybettiği fetüs, Rivera tarafından kendisine verilen bir orkide, bir hastane makinesi, bir leğen kemiği, pelvik bölgenin ortopedik alçısı ve kürtajın yavaşlığını gösteren bir salyangoz.
Mükemmel işleyen bir şehrin mekanikliği, sanatçının acısının hareketli karakteriyle çatışır. Kahlo'nun vücudu ruhunun istediği gibi çalışmıyordu ve bu nedenle, kendisine evi gibi gelmeyen bir yerde giderek daha yalnız ve izole hissediyordu.
Frida Kahlo, The Dream (The Bed), 1940, Nesuhi Ertegun Collection, New York, NY, USA.
Kahlo'nun hayatı boyunca ölüm, bariz sebeplerden dolayı sık sık düşündüğü bir şey haline geldi. Ama umutsuzluğa kapılacak bir şey değildi - Kahlo için ölüm, dolu dolu yaşamak, mümkün olan her şeyi deneyimlemek için bir sebepti. Kahlo'nun zihninde ölüm aynı zamanda yeniden doğuş demekti; ölüm sadece başka bir yaşam biçimine giden yoldu. “The Dream” isimli eseri, sanatçının ölümle olan ilişkisini sembolize ediyordu: Kahlo, yeniden doğuşu simgeleyen bir bitkiyle sarılmış halde yatağında mışıl mışıl uyuyor. Yatağının üzerinde ise bir iskelet yatıyor; bazı çiçekleri tutuyor ve birçok bomba iliştirilmiş.
Kahlo'nun aslında yatağının üzerindeki iskeletiyle; ölümlülüğün bir hatırlatıcısı olduğunu, ölümün her an "patlayıp" gelebileceğini hatırlamanın bir yolu olduğunu söyledi: Tam da bu yüzden her zaman hayatını elinden gelenin en iyisi şekilde yaşamalısın.
Frida Kahlo, Thinking About Death, 1943, Museo Dolores Olmedo, Mexico City, Mexico.
Kahlo, bu eserini resmettiğinde ise sağlığı yavaş yavaş kötüye gidiyordu ve sonuç olarak ölüm, sürekli düşündüğü bir şey haline geldi. Arka plan, yaşamın simgesi olan yeşil yapraklarla dolu ve ölüm; alnının ortasında, belirsiz bir manzara üzerinde dev bir kafatası olarak tasvir edilmiş. Sanatçının bakışı korkmuş ya da çaresiz değil: kararlı ve gitmeye hazır görünüyor.
Frida, 1954'te La Casa Azul'daki evinde pulmoner emboliden öldü ve vefat etmeden önce şunları söyledi:
Umarım gidişim neşeli olur. Ve asla geri dönmemeyi umuyorum.
Frida Kahlo eşsiz bir sanatçıydı ve öyle görülmek istiyordu. Sürrealizm hareketiyle tanışmış ve etkilenmiş olsa bile şunları söyledi:
Sürrealist olduğumu düşündüler ama değildim. Ben asla hayal ürünü çizmedim. Kendi gerçeğimi resmettim.
Aslında bilinçaltını da temsil etmek istemiyordu, sadece hem iyi hem de kötü duygularının akıp gitmesine izin vermek istiyordu. Sanat, onun için sadece bir iş ya da parçası olunacak bir hareket değildi. Kahlo için sanat bir terapiydi. Yaşadığı acıyı ve çalkantılı hayatına anlam katan şeyi anlatabilmesinin tek yolu buydu.
Kariyerinin en Sürrealist eseri sayılan “What the Water Gave Me” adlı tablosunda bile çiçekler, kökler, yatak ya da iskelet gibi eski tablolarında gördüğümüz pek çok öğeyi görüyoruz. Ancak tüm bu semboller, hayatındaki gerçek olaylara atıfta bulunur.
Frida Kahlo, What the Water Gave Me, 1938, Collection of Daniel Filipacchi, Paris, France.
Kahlo'yu benzersiz bir sanatçı yapan şey, acısını hissedip kabul etmesi ve sanatı kullanarak onu daha büyük bir şeye, diğer insanlara faydalı olabilecek bir şeye dönüştürmesidir. Sanatı evrenseldir ve bugün hala sevilmektedir çünkü acı çekmekte yalnız olmadığımızı, sorunlarımızı kendimizden saklayamayacağımızı anlamamızı sağlar ve bunu Kahlo'nun sözleriyle ifade etmek gerekirse de:
Günün sonunda, yapabileceğimizi düşündüğümüzden çok daha fazlasına dayanabiliriz.
Frida Kahlo
* Dailyartmagazine sitesinden alınmıştır, çeviri içeriktir.
Yorum Bırakın