“Politik Bir Maske Olarak Sanat” başlığı altında başlattığım bu konsept ile sanat eserlerinde gizlenen gerçekleri konuşuyoruz. Sanatı aslında dilimizle konuşmaya, anlatmaya cesaretimizin olmadıklarını imgelerle anlattığımız bir dünya olarak yorumluyorum. Aynı zamanda alıştığımız kaosun düzen olduğunu sanan dünyada, sanat eserleri değindiği temalarla toplum normallerine bir başkaldırı gibi kendini ortaya koyuyor. Ancak sanat çoğu zaman bunları bir maske kullanarak, estetik ve kibar bir dille başarıyor. Çoğu zaman eleştirel, çirkin hatta acı konulara değindiğimiz bu söyleşi yazılarında sanatın gizlice, incitmeden yüzleştirmeye çalıştığı dünyayı açığa çıkartıyoruz. Estetik; politik gösteri, sanat ise politik bir maskedir; düştüğünde el ele üstesinden gelinmesi ve iyileşmesi gereken...
Bu bölümde ressam Gülten Bumin ile birlikteyiz. Kariyerine bankacılık sektöründe başlayıp özel çabalarıyla bugünkü başarılara imza atmış bir ressam. Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Yüksek Lisans programına özel öğrenci olarak kabul edilen ressam, eğitimi ardından halen, Ankara’daki atölyesinde çalışmalarına devam ediyor. Çalışmalarında ise bireysel ifadelerinin topluma açıkça dokunması hayatta oldukça tecrübeli bir karakter olduğunu gösteriyor.
🖋️Merhaba, öncelikle teşekkür etmek istiyorum. Seninle söyleşi gerçekleştirmek çok değerli. Toplumsal konular işlemeni çok saygıdeğer buluyorum. Senin sanatını diğer ressamlardan ayıran bir yönünün de ne yaptığının farkında olman, baştan belirli bir hedefe ve amaca yönelik resmedebilmen olduğunu düşünüyorum. Çoğu sanatçı akışta ilerler ve eserleri içsel buhranların bir ürünüdür. Senin çalışmaların yeri geldiğinde hem soyut hem çok temiz, net. Tabi ayrıca provokatör... Sen peki kendi çalışmalarınla ilgili ne söylemek istersin?
🖌️Açıkçası çalışmalarım, benim dünya görüşlerimi ve eleştirilerimi kapsayan; yalın çalışmalar. Kavram içeren, mesaj içeren çalışmalar. Kendimi bu şekilde ifade etmeyi seviyorum. En son gerçekleştirdiğim kişisel sergim ‘’Unlimited Borders’’ da bu eleştirel bakış açısıyla ortaya çıktı. Çalışmalarım etrafımızı saran sonsuz sınırları ele alır. Bir birey olarak, bir kadın olarak ne kadar çok sınırlarla çevrelendiğimize dair eleştiri getirir. Kendi koyduğumuz sınırların yanısıra; ataerkil toplum yapısının ve inançların bize getirdiği sınırlardan dolayı hissettiğimiz o sıkıştırılmışlık duygusu, baskı, o kısır döngüden çıkmaya çalışma ama çıkamama çaresizliği, ikinci sınıf insan muamelesinin bizlerde yarattığı duyguyu dile getirir. Aslında bir çeşit kendinle yüzleşme. Bu sınırlar içinde ne ölçüde mutlu olduğumuzu sorgulama.
🖋️Sanatla olan ilişkin nasıl başladı ve gelişti? Bir gün sergiler açacağını bankacılık sektöründe çalışıyorken tahmin edebilir miydin? Ve o sektörde geçen tecrübelerinin bugün sanatına olan katkıları neler oldu?
🖌️Klasik cevap, çocuk yaşlarda resim yapmayı çok severdim. Ancak hayatın getirdiği şartlar nedeniyle bankacılık sektörüne yöneldim. Bu sektörden ayrıldığım an benim dönüm noktam oldu. Resimle ciddi anlamda tanışmam, Dubai’de yaşadığım dönemde Eugenia Laprida Atölyesi'ne başlamam ile oldu. Sanırım yıl 2007 idi. Türkiye’ye geri döndüğümde birçok atölyede yer aldım. Sonrasında da Hacettepe Üniversitesi'ne devam ettim. Özellikle görsel sanatlarla ilgili merakım beni bu noktaya kadar getirdi. Sanat tarihindeki sanatçıları, çağımız sanatçılarını, manifestolarını, tez çalışmalarını okumayı çok seviyorum. Okuduğum kitaplar genellikle sanat ile ilgili. Sanat tarihi boyunca sanatçıların her birinin bu kadar çeşitlilikte yaratıcı çalışmalara imza atması beni büyülüyor. Diğer sorunuza gelince; inanın, bankacılık sektöründe çalışırken ileride sergiler açacağımı hiç düşünmedim. O sektördeyken birçok insan ile iletişim halinde olmamın bakış açımda etkisi olduğunu söyleyebilirim. Bu da beni sorgulamaya yönlendirdi.
🖋️Son sergin ”Unlimited Borders" hakkında konuşalım istiyorum. Toplumdaki zıtlıklar ve bunların yarattığı kısır döngüyü eleştiren bir sergiydi. Sence eleştirilerin bir gösteri olmanın ötesine geçebildi mi? İzleyicilerin yorumlarını, sergi boyunca gerçekleşen sohbetleri merak ediyorum.
🖌️Toplumdaki zıtlıklar ve bunların yarattığı kısır döngüye eleştiri, doğru bir tespit. Ben bir toplumda, kadın ve erkek arasındaki dengenin, o toplumun gelişip ilerlemesini sağlayan çok önemli yapı taşlarından biri olduğu düşüncesindeyim. Kadın ve erkek arasında tabi ki yapısal farklılıklar var. Ancak bu durum erkeğin üstünlüğü ya da hakimiyeti anlamına gelemez, gelmemeli. Yaşamın her alanında kadınlara, bu eril bakış yüzünden o kadar çok sınırlar çizilmiş ki. Benim eleştirim bu sınırlara. Kadın; erkek gibi toplumda bir BİREY…. Bu yüzden de son dönem çalışmalarım, kadınların bir birey olarak görülmesi gerektiğine atıfta bulunmak amacıyla saçı olmayan kadınları da içeriyor. Örneğin üç maymun felsefesinden yola çıkarak yaptığım fanus serisi kadınların konuşmaya çalışıp konuşamaması veya konuşturulmaması; o kısır döngüyü bir türlü kırıp çıkamadıklarında; ne ölçüde mutlu olabilecekleri üzerine bir sorgulamadır. Tüm bu duygu ve düşüncelerle yola çıktığım çalışmalarımın izleyiciyi etkilediğini düşünüyorum. Doğrusu bana gelen yorumlar bu yöndeydi. Bazı kadın izleyicilerden kendilerini gördüklerine dair yorum bile geldi. O duygu yoğunluğunu geçirebilmem de benim için inanılmaz bir mutluluk kaynağı oldu açıkçası.
🖋️Eserlerin güçlü bir feminist bakış açısı taşıyor. Erkek ve kadın arasındaki güç savaşı da bir kısır döngü değil mi? Kadın ve erkek birbirinden çok daha farklı varlıklar, aslında ikisinin de güçlü olduğu yönler farklı. Birbiriyle yarışmak ya da birbirini kopyalamak yerine orijinalliğini ortaya koyup birbirlerini tamamlayabilmeliler. Erkeklerin kadın üzerinde bir üstünlüğü var sanması bence çok çocukça ama aynı zamanda kadınların da "güçlü kadın" imajı altında erkekleşmesi veya erkekleri etki altına alabilecek kadar aşırı bir dişil görünüşe bürünmesi de çocukça geliyor. Toplumda kadın ve erkek arasında sağlıklı bir denge nasıl bulunabilir?
🖌️Toplumda kadın ve erkek arasında sağlıklı bir dengenin oluşabilmesinin en temel şartı tabi ki eğitim. Bence kadın ya da erkek diyerek ayrım yapmak yerine, rakip olarak düşünmek yerine; bir birey olarak görüp, bunu söylemlerimize yerleştirmek ve herkese eşit ölçüde değer vermek, saygı göstermek önemli. En başta; bir taraftan anam bacım derken, diğer taraftan ilk önce anasına bacısına küfrederek ikiyüzlü ırkçı söylemlerin ortadan kalması gerekli. Bunun için de önce aile içinde, sonra da toplumsal yapıda eğitim şart.
🖋️ "Barkod Serisi" ismini verdiğin çalışmanı çok cesur buldum. "Türk Malı" ismini verdiğin tabloda kullandığın barkod numarasının bir ilaca ait olması, bir şirketi de eleştirine dahil edebilme cesaretini göstermiş olmanı kutluyorum. Lütfen bu tablodaki eleştirini açıkça anlatır mısın?
🖌️“Barkod Serisi” pandemi döneminde ortaya çıkan kavramsal bir seri. Seride kadın erkek olarak ayrıştırmadan aynı robotik figürü kullandım. Devletlerin insanları bir birey olarak görmek yerine, birer sayı olarak ele almasına getirdiğim bir eleştiri aslında. Dört çalışmadan oluşuyor. Her çalışma; ele aldığım ülkenin ana bayrak renkleriyle temsil ediliyor. Bunlar Amerika, Çin, Suudi Arabistan ve Türkiye. Bu çalışmalar; pandemi süreci boyunca insanların ölüm haberlerini duydukça hissettiğim üzüntüyle, insanların sadece sayılardan ibaret olarak görülmesine ve temelde devletlerin yetersizliğine tepki olarak ortaya çıktı. Her devleti kendi içinde değerlendirdiğim seride; örneğin “Made in Suudi Arabistan” olan çalışmamda o ülkedeki kadın haklarına olan eleştirim nedeniyle figür; kırmızı bir dairenin içinde ve barkod, peçe gibi figürün gözlerinin üzerinde yer alır. “Made in Turkey” e gelince; tabi ki ana renk bayrak kırmızısıdır. Her bir tabloda yer alan eşitlik simgesi burada yeşil ile sorgulanmaktadır. İlaç sektöründen bir barkod numarası koymamın sebebi; o dönemde aşıların yetersizliği, bir kısım insanımıza etkisiz aşıların yapılması, bir kısmımıza ise uzun süre aşı yapılamamasıdır. Amacım ilaç sektörünün bu konudaki yetersizliğini ve devletlerin yetersiz politikalarını vurgulamaktı.
🖋️Pandemi süresince gerçekten insanlığa dair etik olup olmadığı tartışılır politikalar uygulandı. Sen de bunun bir parçasını sanatında ifade etmişsin. Sence toplumun en büyük sorunu nedir? Toplumdaki sürü psikolojisine kapılmış insanları sanat uyandırabilir mi ya da ne uyandırabilir?
🖌️Sanatın uyandırma gücü olduğunu düşünenlerdenim. Sanat gerektiğinde bir kıvılcım da yakar; tarihe bir not da düşer. Siyasi veya toplumsal bir devrim yaratamaz ama bireyleri düşünmeye, okuyup araştırmaya teşvik eder. Bence toplumları; gerçeği öğrenmeye yönelik merak uyandırır. Birey okudukça araştırıp öğrendikçe sürü psikolojisinden ayrılır. Okuduğunu anlayan sorgulayan bireylerin artmasıyla da toplum uyanır.
🖋️ Son serginde en konuşulan veya beğenilen eserin hangisi oldu? Bu eserde insanları çeken şey sence neydi?
🖌️Doğrusu izleyici tek bir çalışma üzerinde yoğunlaşmadı. Benim gözlemim; izleyicilerin kendisinden bir görüntü yakaladığında veya benzer duygu ve düşünceye sahip olduğu çalışmalara yöneldiği yönünde. Bu durum; bazen bir bakışta, bazen empati duyarak figür ile kendisini bağdaştırmada, bazen ise kendisiyle yüzleşme şeklinde gerçekleşiyor.
Yorum Bırakın