Karakter ve Değerler Eğitimi Üzerine

Karakter ve Değerler Eğitimi Üzerine
  • 2
    0
    0
    2
  • Karakter ve değer eğitimi bireyde görülen istenmeyen davranışları engelleyebilir mi?

    Eğer istenmeyen davranışlar eğitim ve aile eğitimi kaynaklı olursa evet engellenebilir. Ancak istenmeyen davranışlar sadece eğitimsizlikten kaynaklanmadığı için bunun yanında sosyal, psikolojik, fiziksel ve çevresel etkenler bulunduğu için tam anlamıyla etkili olur demek yanlış olur. Fakat karakter ve değerler eğitimi açısından bakıldığında eğitim tam ve eksiksiz verildiğinde istenmeyen davranışları bir nebze olsun azaltmak mümkün olabilir. Örneğin ailede değerler eğitimini tam anlamıyla alan bir birey düşünelim, bu kişi okulda çevresel bir faktör olan arkadaş faktöründen olumsuz yönde etkilenmiş olsun. Bu halde verilen değerler eğitimi bireyin istenmeyen davranışını engellemede işlevsel olabilir. Ancak sorun psikolojik bir etmene dayanıyorsa bunu değerler eğitimi ile engellemek imkân dahilinde olmayabilir. Fikrimce bireyi etkilemek toplumu etkilemekten daha kolay olduğu için, her bir bireye verilen değer eğitimi toplumda yerini alacaktır. Toplum kendi değer ahlakını oluşturduğunda buna karşı gelmek daha da zorlaşacaktır. Özetle verilen karakter ve değer eğitimi bireyde ve toplumda karşılaşılacak istenmeyen davranışları tam anlamıyla engelleyemese de bunu azaltma noktasında etkili olacaktır.

    Karakterli bireyler mi toplumu düzeltir? Yoksa karakterli bir toplum mu bireyleri düzeltir?

    Aslında bu iki seçenek de birbirini doğurmaktadır ancak fikrimce karakterli bireylerin toplumu düzeltmesi daha olasıdır. Toplumun geneli ne kadar karakterli olursa olsun bunun bireyi etkilemesi zorunluluktan ibaret kalacaktır. Fakat karakterli birey demek toplumun bir ferdi ve aslında toplumun yapı taşı demektir. Bu da demek oluyor ki bireysiz toplum olamayacağı gibi karakterli bir bireyin olmadığı toplum da olmayacaktır. Bireyler ahlak ve etik kurallarına göre yetiştirildiklerinde hepsi bir toplumun üyesi olur ve o toplumu olumlu yönde etkiler. Toplumun tam anlamıyla karakterli olması mümkün değilken bireyin tam anlamıyla karakterli olması mümkündür. Ve böylece karakterli bireyler toplumları düzeltmede daha öncelikli sırada olurlar. 

     
    Ahlaki kural ve ilkelerin neye dayandırılacağı konusu düşünce tarihi boyunca bir problem olarak ele alınmış ve bir takım farklı temellendirmeler yapılmıştır. Bunlar akıl, sezgi, duygu ve din olarak sıralanabilir. Bunların içerisinden ahlaki kural ve ilkeleri akıl ve dine dayandıran görüşleri karşılaştıralım.
    Ahlak, insan ilişkilerinde iyi ve doğru ya da kötü ve yanlış olarak adlandırılan değer yargılarıdır. Ahlakı dine dayandıran görüşe göre ahlak ilkeleri dine uygun olmalı ve dinin gereklerine ters düşmeyecek yapılar olmalıdır. Keza her toplum aynı dine mensup olmadığından farklılıklar görülebilmektedir. Bu da ahlak ilkelerinin her toplumda farklı olmasının nedenli bir sonucudur. Tam tersi bu ilkeleri akla dayandıran görüşe göre ahlak, mantık süzgecinden geçirilmiş toplumun aldığı ortak kararlar bütünüdür. Aslında buna etik kavramı demek yanlış olmaz, akla dayanan ahlak kuralları etikle iç içedir. Akla dayanan ahlak kuralları evrensel olabilmekle birlikte dine dayanan kurallar da evrensel olabilmektedir. Dine dayanan ve akla dayanan ahlak kuralları diye ayırdığımızda dinin kuralları akıl ile alınmamış sonucuna kapılmamak gerekir. Çünkü dine dayanan ahlak ilkeleri de sonsuz aklın ürünleridir. Neticede ikisi de ilkelerin dayandığı kaynaklardır. Dinsiz bir toplum düşünülemeyeceği gibi akılsız bir toplumu da hayal etmek bu noktada imkânsız olacaktır. Dolayısıyla ahlaki kural ve ilkeleri hem dine hem akla dayandırmak farklı noktalardan iç içedir denilebilir. Salt akıl veyahut salt din ahlakı düşünmek ve uygulamak gerçekçi olamaz. Sonuç olarak toplumda yer edinmiş ahlak ilkeleri hem aklın hem de dinin ürünleridir.
     
    Dünya dışı başka gezegenlerde insanlarınki gibi akıllı yaşam formları varsa onların da belirli bir ahlak etiği olabilir mi sizce? 
    Akıllı bir yaşam formu demek, aklın getirdiği duyulara, sezgilere, deneyimlere ve iradeye sahip olmak demektir. İradeli herhangi bir canlı veyahut bir oluşum kendi medeniyetini oluşturur. Her medeniyetin belirli ahlak ilke ve kuralları vardır yani eğer irade varsa bunu şekillendiren kurallar bütünü de vardır. Sonuç olarak eğer dünya dışında akıl sahibi yaşam formları varsa onların belirli bir ahlak etiğinin olması da mümkündür, olması gerekir. Çünkü mekân neresi olursa olsun bir yerde bir toplum varsa orada kurallar, etikler ve ahlak ilkeleri kaçınılmazdır. İrade sahibi her canlı kendi kendine karar verme yetisine sahiptir ve bu yetiyi kontrol altında tutmak için her toplum kendi etik kurallarını oluşturmuştur. 
     
    Farklı toplumlar ve kültürlerin ortak ahlaki kurallar oluşturması mümkün müdür?
     
    Bence mümkündür çünkü toplumların genel olarak ihtiyaçları istek ve arzuları asgari düzeyde benzerdir. Yani her insanın yaşama, barınma, yeme içme gibi çeşitli ihtiyaçları vardır. Ortak noktalar arttıkça kurallar ve ilkelerin benzerliği de artar. Mesela dünyanın her yerinde hırsızlık ve insan öldürme hem ahlak kuralları hem de devlet kanunları açısından suçtur ve bir yaptırımı vardır. Kültürler farklılıkları doğursa da insan kavramı kültürü oluşturan yapı taşı olduğundan benzerlikler daima olacaktır. Örneğin saygı bir ahlak kuralıdır ve bunu toplumlarda farklı şekillerde görürüz, bu kültürün etkisidir. Saygı her toplumda olan bir ahlak kuralıdır ne kadar farklı şekillerde karşımıza çıksa da. Sonuç olarak farklı toplumlar ve kültürlerin ortak ve benzer ahlak kurallarına sahip olması mümkündür çünkü ne kadar farklı olsak da aslında o kadar da aynıyız.
    Farklılıklarımız kültürlerimizi benzerliklerimiz toplum ve ahlak kurallarımızı oluşturur. 

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.