Annesinin genç Schopenhauer'a yazdığı 6 Kasım 1987 tarihli mektup:
“Sen kötü bir insan değilsin; zekâ ve eğitim yoksunu değilsin; topluma yararlı bir kişi olman için gereken her şeye sahipsin. Daha da ötesi, senin içinden geçenlerden haberim var; onların bir kaçının iyi olduğunu da biliyorum ama gene de sinir bozucu ve dayanılmaz oluyorsun, seninle yaşamak çok zor. Bütün iyi niteliklerin aşırı zekân karşısında karanlığa gömülüyor; her şeyi başkalarından daha iyi bilme hırsın, denetleyemediğin şeyleri geliştirip ustalaşma isteğin bu iyi niteliklerini yararsız kılıyor. Bu davranışınla etrafındaki insanları gücendiriyorsun; hiç kimse, özellikle senin gibi önemsiz biri tarafından zorla aydınlatılmak ve geliştirilmek istemeyeceği gibi, hiç kimse senin gibi birçok zayıflığı olan bir kişi tarafından azarlanmayı, zerre kadar bile terslenmeyi, hele hikmetli bir tonda, bu iş bundan dolayı böyledir şeklinde hiçbir itiraz kabul etmeden yapılan konuşmaları anlayışla karşılayamaz. Biri senin yaptıklarını daha az yapsaydı sadece kendini komik duruma düşürmüş olurdu; ama senin bu halin, son derece rahatsız edici.”*
Pesimizmin kurucusu sayılan Arthur Schopenhauer büyük bir Alman filozofuydu. Dünyadan nefret edip dünyanın verdiği bütün güzelliklerden haz almaktan da gocunmuyordu. Aşka ve mutluluğa dair bir çok yazı yazmasına rağmen gerçek aşkı ne yazık ki bulamamıştı.
Schopenhauer'un büyük babasının çok büyük servetleri vardı fakat iflâs etmişti. Büyükannesi ise önce ruhsal sıkıntılar yaşayıp, sonra intihar etmişti. Babasının bir kardeşi de aklını yitirmiştir. Büyükbabasının Heinrich adındaki dördüncü oğlu ise, Schopenhauer'un babasıydı ve oldukça başarılı bir iş adamıydı. Fakat bir gün kendisi, mağazasının çevresinde bulunan kanalda ölü bulundu; ve sonrasında intihar etmiş olduğu kanısına varılmıştır.
Schopenhauer'un annesi ise, Almanya'da romanlarıyla kendini tanıtmış olan Johanna Trosiener’dı. Dünyaya düşkün, bencil ve çocuklarına şefkat göstermeyen bir kadın olarak nitelendiriliyordu. Oğlu Arthur Schopenhauer’a hakaret dolu mektuplar yazdı. "Sen çekilmez usandırıcı bir mahlûksun. Seninle beraber yaşanamaz." gibi satırlar yazıp onun canını sıkmaktan hoşnut duyuyordu. Schopenhauer'un annesine yazdığı mektuplar ise annesi Johanna tarafından yok edilmiştir.
Arthur Schopenhauer ilk başta Hamburg’da babasının yanında çıraklık yaparken felsefe okumayı istemiş fakat Johanna ise, oğlunun bu alandan uzak durup bilim adamı olmasını teşvik etmeye çalışmıştır.
Goethe, Johanna’ya oğlunun ilerde ünlü bir adam olacağını söylemişti; fakat o, "Bir aileden iki dâhi çıkmaz!" diyerek buna inanmadı. Hatta bir gün oğlunu merdivenlerden aşağı itmiş ve sakatlanmasına sebep olmuştur. Schopenhauer, kendini rakip gören annesinin yanından ayrılıp, 24 yıl boyunca onu görmemiştir. Schopenhauer ile annesi arasında küçüklükten başlayan mücadele bir nefret hissine dönüştü. Annesinden nefret eden Schopenhauer herkesten de nefret etmeye başladı.
1814'ten itibaren anne ve oğul bir daha hiç karşılaşmadılar. İkili arasındaki tüm iletişim hep mektuplarla sağlanmıştır, tâ kii Arthur kız kardeşi Adele ile yazışmalarında babalarının ölümünü annelerini sorumlu tutana kadar. Johanna bunu öğrendiğinde Arthur ile mektuplaşmayı tamamen kesmiştir. Suçlu tuttukları nokta ise, babaları Heinrich Floris hasta yatalak bir biçimdeyken Johanna’nın partilerde eğlenmesiydi.
1831'de anne ve oğul arasındaki yazışmalar yeniden başladı. Görünüşe göre bu yazışmalarda ilk adımı atan annesiydi. Onu mektup yazmaya teşvik eden durum ise kitaplarının satmaması ve geçirmiş olduğu rahatsızlıklardı. Yazışmalar, Johanna'nın ölümüne kadar devam etti. Johanna ve Arthur arasındaki son iletişimin samimi tonuna rağmen, Arthur, annesinin ölümünden sonra bile onun hakkında kötü konuşmaya devam etmiş. Johanna'nın annelik becerilerini eleştirip, onu tamamen bencil bir kadın olarak tasvir etmiştir. Kendi adına Johanna, Adele'yi tek varisi yaptı.**
***
*David E. Cartwright: Schopenhauer,
İş Kültür: 2014
**fikriyat.com
kaynak: Schopenhauer. İrade Felsefesi. Düşünen Adam Y.
Yorum Bırakın