Anlaşılmak.

Anlaşılmak.
  • 16
    0
    1
    1
  • Ne zaman kendinizi anlatmaya başladınız birilerine? Beni soracak olursanız, çok küçüktüm bunu yaşarken. İlk zamanlar büyük bir heyecanla anlatılır. Alınan kokulu silgi, renkli kağıtlar, ucunda püskülü olan kalemler. En masumu bunlar tabii. Yavaş yavaş sinmeye başlar insana anlatma arzusu. Sıra içindeki zehire gelir. Evet, kusma vakti gelmiştir. Yalanlar başlar bu defa. Kendini değil, olmak istediğin insanı anlatırsın veyahut yaşamak istediğiniz çocukluğu. Aklınıza gelir mi çocukluğunuz? Biraz düşüneyim... Evet, hatırlıyorum sürekli oyunlar oynadığım polyanacılığın pas tuttuğu bir çocukluk. En büyük yaralarımızı o zaman almadık mı? Sordular mı bize taşıyabilir misin bunları diye. Ey Tanrım! neden sormadılar? Onlar bana sormadı ama ben sana sormak istiyorum.


    Önce zihnime kelepçe vurdular. Sonra dans etmek isteyen ayaklarıma. Gökyüzüne dokunmak isteyen ellerime. Sahi en çok izi kim taşıdı? Ellerim mi, ayaklarım mı, yoksa pas tutmuş kalbim mi? 



    Uyurken battaniyeyle üstünü örttüğümde niye duygulandın Adam. Senin tek sarılışın benim defterlerimde konu başlığıydı oysaki. Sana da kızmıyorum. Görmediğin sevgiyi bana gösteremezdin.


    -Nereye gidiyorsun (heyecanla) 


    -Sanane(tok bir sesle)


    Yıllar önce geçen ufak bir diyalog kazınmış zihninin en kuytu köşesine. Cenin pozisyonunda karnına atılan tekmelerin acısı ve yanağını ıslatan gözyaşları kadar net hatırlıyordu hatta. 


    Ağlarken derdini anlatamazsın soranlara. Boğazıma oturmuş bir yumru, etrafı dolu dolu gözlerle sorgulama vaktidir şimdi. Anlaşılmak istiyor insan. Gözlerinin içine baktığında biri onu anlasın. Kanatları altında sarsın istiyor. Aslında ben kendime yeterim diyorum. Terk edilmeye alışkın bedenim ve zihnim kabul etmiyor artık. Tek başıma gezdiğim sokaklar, içtiğim kahve, yediğim yemek. Daha bir anlamlı ama bir o kadar da anlamsız aslında. Kocaman belirsizlik içinde doğdum, büyüdüm ve öleceğim.


    Tanrım, sana en son seslenişimde bir çıkış yolu istedim senden, gözyaşlarım yanağımdan süzülürken. Uğultulu bir yalvarıştı bu. Sesimi duyurmak istediğim sen değildin belki de. Duyulmasın diye sessizce ağladığım odamda anlaşılmayı bekledim. Nefes nefese kalmış, aynadaki anlamsız bakışlarıyla, yorgunluktan bitap düşen gözlerimle anlaşılmayı diledim. Susuyorum aslında ama çok da konuşuyorum. Ağzım hareket etmiyor sadece. Bakışlarım konuşuyor, dolan gözlerim. Rüzgarda savrulan saçlarım dans ediyor benim yerime. Saçlarım kısaldı sonra, bir daha hiç uzatmayacağım dedim. Uzattım. Kendim olmaya başladım. Taradım saçlarımı, dans ettirdim gün ışığında. Daha mı mutluydum? Hayır. Daha mı özgürdüm? Kesinlikle evet.


    Merve YILMAZ


    Yorumlar (1)
    • Bir insana içinizi dökmeye başlamanız , kendi ruhunuzun derinliklerini keşfedip o dünyada tek başınıza kalamamakla ve nefes alamamakla başlar aslında . Kendi doğrularınızı , kendi pencerenizi görmek ve keşfetmek , her zaman her şeyi en nihai güzele götürmez . Bizler en büyük hatayı burada yapıyoruz tahminimce . Daha büyük bir hata olarak ise sığınılır görünen her limanda , gürültülü ve zor denizlerin ardından huzur buluruz diye demir bırakmak istiyoruz . Çözümü çok karmaşık bir konu ifade dediğimiz durum . Kendi başına olunca çok derin ve boğucu , başkaları ile aşılmak istendiğinde ise çok güvensiz ve yıpratıcı . Biraz zaman ve yıpranma olmadıkça , dengesini kurmakta zorlandığımız ve çözme güçlüğü yaşadığımız garip bir düğüm gibi . Korkunç bir sessizliğe itiyor genelde bizleri . Ardından büyük çığlıklara . Ruhlarımıza vahşilik veriyor , ardından hiç yaşanmamış gibi bir dinginlik ...

      Yorum Bırakın

      Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.