Yeşilçam’ın yakışıklısı ve Damat Ferit’i olarak kalplerimize taht kurmuş isimlerden biridir Tarık Akan. 16 Eylül 2016 yılında kaybettiğimiz sanatçımızın ölmeden önce oynadığı filmlerden birinin incelemesi ile karşınızdayız. Tarık Akan’ı bu filminde diğer filmlerine göre daha farklı bir rolde görmekteyiz. Ayrıca yaşlanmış olması yakışıklılığından hiçbir şey götürmediğini de görmekteyiz. Filmimiz 2009 yılında Kars’ta çekilmiştir. Filmin sahnelerine baktığımızda çoğunlukla kış mevsiminde geçtiğini görüyoruz. Açıkçası tam bir köy filmi olduğunu söyleyebiliriz. Tüm bunların yanında filmin sahnelerinin çoğu yerinde adeta kartpostal edası verdiğini de söyleyebiliriz.
Filmde Tarık Akan, Mişka karakterini canlandırmaktadır. Mişka Rusya’dan göç ettirilmiş Malakan’dır. Hikayemiz onun bir yakınının vefatıyla başlar. Köyün halkı ve Mişka arasında geçen hikayenin sonunda ise bizi aslında hiç bilmediğimiz bir yere götürecektir.
Köyde bakkalı olan bir aile vardır ve bu ailenin en büyük üyesi Pabuç karakterini Şerif Sezer canlandırmaktadır. Pabuç, Mişkayı hiç sevmez. Onun bulunduğu ortamda dahi ona kötü sözler sarf etmekten geri kalmaz. Hikayemiz böyle devam ederken Mişka’nın bakkala borcu olduğunu öğrenen Pabuç hesap sormak ve parayı istemek için Mişka’nın yanına gider. Film bu noktada hareketlenir. Parası olmayan Mişka, baba yadigarı piyanosunu onlara verir borcunun karşılığı olarak. Tabi bu sırada evin en küçüğü Alma -Pabuç’un torunu- okulda org çalmayı öğrenir. Piyano çalmaya da pek heveslidir. Ancak babaannesi buna tabi ki engel olur. Filmin bu sırasında piyanonun evde kalmasını istemeyen Pabuç’un borçlarını ödemeye karşılık piyanoyu başka bir aileye vermesiyle devam etmektedir. Piyano borç karşılığında pek çok evi gezecektir. Öte taraftan Mişka çok hastalanır. Bu sırada Alma ile arasında dede torun ilişkisi gibi bir sevgi bağı gelişir. Mişka hastalanınca Alma onun için elinden geleni yapar. Filmin bu kısmında gerçekten bir sevgi bağı olduğunu hepimiz kalbimizden hissediyoruz.
Olaylar gelişmeye devam ettikçe Mişka’nın hastalığı da ilerler. Pabuç’un bir akrabasını ziyarete gitmesiyle Mişka, Pabuçlarda kalmaya başlar. Bu süreçte piyano da Pabuçlara bir şekilde geri gelmiştir. Mişka, Alma’ya piyano çalmayı öğretir. Sevgi bağları gittikçe gelişmiştir ki Alma onu dedesi olarak görmeye başlar zaten. Bu sırada Pabuç geri döner ve Mişka’nın onların evinde kaldğını görünce deli olur. Tüm sinirini Mişka’dan çıkarır. Piyanoyu da Mişka ile birlikte dışarı atar. Aslında pek çoğumuzun aklına gelmiş belki de tahmin etmişsinizdir Pabuç’un neden böyle davrandığını ama bu nefret neyden kaynaklanır orası bizim için önemlidir.
Bir süre sonra okulun öğretmeni Alma’nın bir piyano yarışmasına katılmasını ister. Tabiki Pabuç karşı çıkacaktır. Bu noktada şu repliği söyler: “Deli deli olmayın!” Ancak her şeye rağmen Alma bu yarışmaya girer ve kazanır. Dönüşte ise Mişka’nın hastalığının ilerlediğini ve hastanede olduğunu öğrenir. Dönüşte ilk işi onu görmektir. Tabi bu süreçte Alma burslu olarak okuyacaktır ve bunun için taşınmaları gerekmektedir. Mişka’ya vedası tabi ki zor olur. Filmin her sahnesinde bu sevginin ne kadar kuvvetli olduğunu, tam bir dede torun gibi olduklarını görmek insanı duygulandıran yönlerden bir tanesi.
Filmin sonuna doğru ise Mişka için yapılacak pek bir şey kalmadığı ve çok hasta olduğu noktada Pabuç’un onu ziyarete gelmesi ve aralarında geçen diyalogla neden bu kadar nefret ettiğinin sebebini öğreniyoruz. Buraya kadar sizlere filmin çoğu sahnesinden bahsetmiş bulunduk. Peki sizce Pabuç neden Mişka’ya bu kadar kötü davranır? Bu noktada sizlerin de tahminlerini ve eğer izlediyseniz yorumlarınızı merak ediyoruz. Şimdiden iyi seyirler dileriz.
Yorum Bırakın