İsimlerimiz.. Yani doğduğumuz andan itibaren bizi tanıtan kimliğimizdeki özelliklerin ilki.. Peki sadece isimlerimiz kimliğimizin oluşması için yeterli mi? Değil sanırım. Değil çünkü birine kendimizi tanıttığımız an görüntümüzle, sesimizle, kokumuzla belirttiğimiz kimliğimize yeni özellikler ekleyebiliyoruz. Birine başka birini tanıtmak için adını söylediğimizde de sadece bununla kalmayıp ardından o kişi ile ilgili özellikler saymaya başlayabiliyoruz. Yani birini tanımak için ne sadece ismini bilmek yeterli ne de kimliğimizin oluşması için sadece bir ismimizin olması.
İsmimizin ardından gelen bizi tanıtmak için kullanılan bazı özelliklerimiz var kuşkusuz. Bu özellikler bazen ismimizin önüne de geçer hatta. Kimi zaman iyidir kimi zaman kötü. Hatta kimi zaman biz isteriz ismimizin önüne geçmesini..
Ben bu ismimizin önüne geçerek bazen bizi alt eden özellikleri etiket olarak adlandırmak istiyorum. Dışarıdaki gözlere sesimiz ile, görüntümüz ile, düşüncelerimiz ile hitap ederken hepsinin üstüne basıp ‘Durun önce beni görsün!’ diyen bir etiket.
Bizler biliyoruz ki bir isme sahip olmak sadece insanlara ait bir özellik değil. Ortaya çıkan her yeni kavram yeni bir ismi, özellikleri ve ardından etiketleri de getirmekte.
Ve bizler yine biliyoruz ki isimler değişebilir.
Peki her şeyin her an değişebildiği bu dünyada etiketler nasıl böyle hayatta kalıyor?
Bir metafor oluşturacak olursam eğer; yeni bir bilgi, yeni bir kavram veya yeni bir düşüncenin ortaya atılması ortaya atan kişiler tarafından tahtalardan köprü oluşturma resimlerini gözümün önüne getiriyor. İnsanlar daima geride ve köprüye sürekli tahta ekleniyor. İnsanlar tahtanın eklendiği yere gelene kadar köprüyü yapan kişi çok daha uzaklara gitmiş oluyor ve yeni tahtalar eklemek ile meşgul oluyor.
Bu görsel zihnime en çok da özel eğitimde yetersizliklere yönelik isimlerin değiştiği konuşmalarda geliyor. Eski çürük tahtalar yerine yeni ve sağlam tahtalar kullanılarak köprü ve insanlık ilerliyor. Ama bazen de şunu düşünüyorum, biz var gücümüzle yeni tahtalardan köprü inşa ederken insanların arkamızdan gelip gelmediğine bakıyor muyuz? Muhtemelen geliyorlardır. Peki o zaman hızları?
Görme engelliler öğretmenliği bölümünde okurken ve senelerce yalnız yaşayan ve hayatını bağımsız sürdüren görme engelli komşumuz varken babaannem okuduğum bölümle ilgili ‘Körlere ne öğreteceksin ki?’ demişti. Ben bu noktada köprünün ucunu ister görme özürlüye çekeyim, ister görme yetersizliğinden etkilenmiş bireye çekeyim babaannemi oraya getiremem. Çünkü önemli olanın görmeyen birinden ‘görme yetersizliği olan birey’ diyerek bahsedebilmek mi yoksa bağımsız yaşayan görme engelli birini tanıdığı halde onun hiçbir şey öğrenemeyeceğini düşünen babaanneme eğitilebilir olduğunu anlatmak mı olduğunu çözmemiz gerektiğini düşünüyorum. Ben babaannemi tahtaların ucuna getiremem çünkü benim tahtalarım sağlam değil. Yürürken hangi tahtaya basarsa bassın ‘eğitilemez’ diye fısıldayan bir çıtırtı duyacağız. Bu da bana ülkemizde yetersizliğe sahip insanlar ile ilgili nerede eksik olduğumuzla ilgili bilgi veriyor: Köprüyü sürekli ilerletmek istiyorsan aynı zamanda tahtalarına da dikkat edeceksin.’
Ben bu cümledeki aynı zamanda ifadesinin altını çizmek istiyorum. Farklı zamanda yaptığımız bir çözüm telafidir. Ama biz gerçek bir çözümden söz ettiğimiz için telafiye zaten ihtiyaç duymamalıyız.
İsimlendirme yaparak yetersizliği tanımlamak zorundayız evet ama ne yaparsak yapalım gerçek bir kapsayıcı bakış açısıyla tamamlayamadığımız her eğitim etiketleme ile sonuçlanacaktır. Bu da maalesef herhangi bir alanda yetersizliği olan kişinin isminden önce yetersizliğinin ne olduğuyla ilgili etiketi gözümüze sokacaktır.
Etiketlerimiz yaşantımız ne olursa olsun hayatta kalmayı çok iyi başarıyor. İsimlerimiz bir bir harcanabilirken dışarının gözü hep sağlam.. Etiketin bu özelliğini pozitif bir yöne aktarmak mümkün değil mi? Elbette mümkün..
Tabi bunun için köprüyü oluşturan tahtaları tek başımıza değil toplumla birlikte dizmemiz gerekiyor.
Ancak o zaman köprümüzün sağlamlığından emin olurken varmak istediğimiz noktaya hep birlikte varabiliriz.
Yorum Bırakın