Advertisement
Advertisement

Engellenmek Bizi Tanımlar Mı?

Engellenmek Bizi Tanımlar Mı?
  • 5
    0
    0
    0
  • İsimler, Etiketler ve Etkileri yazımda bizi tanımlayan özelliklerden, bunların bize nasıl etiket olarak döndüğünden ve bunların etkisinden söz etmiştim. Bugün de bir diğer dezavantajlı kelime olan engeli inceleyelim istiyorum.

    Dünyaya gelmeden önce, gelirken veya sonrasında başımıza gelebilecek herhangi bir durum bizde bir hasar bırakabilir. Bu hasar kalıcı olsun ya da olmasın bizim günlük işlelerimizi yerine getirmemizi zorlaştırabilir. Bu durum yetersizlik yaşamamıza sebep olabilir. Dolayısıyla yetersiz olarak tanımlanabiliriz de.

    Buraya kadar olan kısım tanıdık.. 

    Peki engelli kelimesi ne zaman dahil oluyor konuya?

    Engelli demek birini tanımlar mı?

    Engelli demek bir etiket mi?

    Engelli demek ayıp mı?

    Engelli olmak kısaca tanımlamak gerekirse yetersiz olduğumuz herhangi bir alanda bize uygun fırsatın sunulmaması ile içinde bulunduğumuz bir durumdur. Örneğin, ben çok kısa boylu biri olabilirim ve benden duvarın en üstüne bir tablo asmam istenebilir. Ama bana bir merdiven veya üstüne çıkabileceğim herhangi bir şey verilmiyor olsun. Bu durumda yetersiz olduğum bir alanda bana uygun fırsatın verilmemesi benim tabloyu asmamı engelledi. Engellendim. Aynı örnekten gidelim.. Boyu çok uzun birisi geldi ve rahatlıkla tabloyu astı. Bu uzun boylu kişinin çok küçük koltukları olan bir otobüste seyahat etmesi gerektiğini düşünelim bir de.. Bu durum da ona uygun olmayan ortamın verilerek şartlarına uygun olmayan yerde onu da engelleyecektir. Bunlar çok basit örneklerdi ama günlük hayatımıza baktığımızda çok sık başımıza gelen engellenmiş olma durumlarını yaşadığımızı görebiliriz. Buradan engellenmenin, engelli olmanın dış etmenlere de oldukça bağlı olduğunu da görmekteyiz.

    O zaman engelli olmanın tam olarak bizim irademizle yaptığımız bir şey olmadığını da söyleyebiliriz. 

    O zaman asıl konuşulması gerekilen konu bu kadar dış etmene bağlı bir kavram bizi gerçekten tanımlar mı?

    Bence tanımlamamalı.

    Peki engelli demek ayıp mı? Ayıpsa kimin ayıbı?

    Bütün insanların birbirinden farklı olduğu toplumumuzda belli bir norma göre hazırlanmış çevrenin her bireye özgü uyarlanmasının oldukça ütopik olduğunu kabul etmek gerekir.

    Ama bence bundan önce her bireyin birbirinden farklı olduğunu kabul etmek ve benimsemek gerekir. Bu benimseme herkese uygun fırsatlar sunulamasa da herkesin farklı fırsatlara ihtiyacı olduğunu görmemizi sağlaması açısından çok önemlidir. Bu birey olarak üstümüze düşen kısmı. Şimdi biraz daha genel bir pencereden bakalım birlikte..

    Yazımın bu kısmında insanlar için hak kavramının benim için ne anlama geldiğinden söz etmek istiyorum. Bana göre hak kazanılan veya yitirilen bir şey olmaktan çok bireyin varlığı ile birlikte sahip olduğu soyut bir kavramdır. Bireyin hakları yasa ile korunurken yitirilmesi de yine yasa ile korunamamasından kaynaklıdır. Yani birey birçok hakka sahiptir ama buna ulaşamaması yasanın bu hakları korumamasından kaynaklıdır.

    Bu bağlamda düşündüğümüzde Avrupa Birliği engelli politikalarının ve Türkiye’nin bu yoldaki engelli politikalarının var olan haklara yönelik yaklaşımını incelemek istiyorum. Oluşturulan yasaları eleştirmekten çok bu yasaların engellilere yönelik bakış açısının kaynağına inmek benim yüzeysel bir eleştiri yapmamı engelleyecektir.

    Ayrıca yasalar, engelliler yardıma muhtaç olduğu için vardır anlayışından engellilerin fırsat eşitliğinden yararlanması önüneki engellerin kaldırılmasına yönelik anlayışa doğru ilerleyen sürece göz atmak istiyorum.


    Bu sürecin ileriye dönük olduğu tartışmasız. Yaklaşık 30 yıl öncesini düşündüğümüzde engelliler bizlerin ve yasaların koruması gereken muhtaç insanlardı. Onlar bizden eksikti ve biz onların eksikliklerini ancak yardım ederek koruyabilirdik. Ama bu yardımın bireyin yetersizliğine parmak basarak ‘sen yapamazsın’ demekle eşdeğer olduğunu anlamak biraz uzun sürdü. Ayrıca ben yapabilme olanağı sunulmayıp edilen yardımın bir çeşit taciz olduğunu da düşünmekteyim. 

    Fırsat eşitliğinin günlük hayata kazandırılmasıyla ‘Sana potansiyelini ifade edecek olanaklar sunuyorum’ diyerek bütüncül bir toplum yapısının parçası oldukları yasalarla desteklenmeye başlandı. Bu destekleme sürecinde dikkatimi çeken muhtaç olmanın ayrımcılık olduğunun farkına varılması ve bu ifadeler yerine ayrımcılığa karşı bir anlayış geliştirilmesi oldu. Buradan da kelimelerin insanlar üzerindeki gücüne yönelik bir çıkarım yapabilirim: Aynı dönemdeki insanlar daha önceden yardıma ihtiyacı olmayı doğru bulurken daha sonra bu durumun ayrımcılık etkisi yarattığını doğru bulur oldu. Avrupa Birliği engelli politikaları ve Türkiye’nin bu yoldaki politikaları düşünüldüğünde ayrımcılığın, ayrımcılığa uğraması bütüncül toplum yapısının temelidir.


    Yasalarla desteklenen fırsat eşitliği kavramına gelince de bireylerin potansiyeline uygun hayat tarzı sunmadan bireylerden topluma dönük beklentilerimizin olmasını yanlış buluyorum. Fırsat eşitliği eğitimde ve her alanda korunmalıdır ama uygulama olmadığı süreçte eğitimde varılmak istenen nihai sonuç bir hayalden öteye gidemeyecektir. 

    Özetle, hak her bireyin doğal olarak sahip olduğu bir kavramdır. Her bireyin bireysel farklılığın yönelik birçok hakkı olduğu düşünüldüğünde yasalarla korunan haklar için çoğunluğa göre hizmet etmesi beklenemez. Zira bireysel farklılıkların olduğu yerde çoğunluk veya azınlık yoktur. Victor Hugo’nun

        ‘Siz yardım edilmiş yoksullar istiyorsunuz, biz ise ortadan kaldırılmış yoksulluk’

    Sözünü dünyada bundan çok uzak olmayan zamanlarda engellilere yönelik olan bakış açısı için güncellemek istiyorum;

       ‘Siz yardım edilmiş engelliler istiyorsunuz, biz ise kendisini yetersiz hissettirmediğimiz insanlar.’

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.