Attilla İlhan’ın En Güzel Beş Şiiri

Attilla İlhan’ın En Güzel Beş Şiiri
  • 6
    0
    0
    2

  • Mektuplaştığı bir kıza Nâzım Hikmet’in bir şiirini yazması ve daha 16 yaşındayken tutuklanmasıyla eğitim hayatına bir süre ara vermek zorunda kalır. Lise yıllarında ilk şiir ödülünü alır ve üniversite yıllarında çeşitli dergilerde şiirleri yayımlanır. Aynı zamanda ilk şiir kitabı olan Duvar'ı kendi imkanlarıyla yayımlar. Askerlikten sonra sinemaya ağırlık verir ve müstear adla on beşe yakın senaryo yazar. Tiyatro ve sinema sanatçısı Çolpan İlhan'ın da ağabeyi olan şair, şiir ve senaryo dışında roman, deneme ve eleştiri yazıları da kaleme alır. En güzel beş şiirini sizler için sıralıyoruz.


    1-) ÜÇÜNCÜ ŞAHSIN ŞİİRİ


    gözlerin gözlerime değince
    felâketim olurdu ağlardım
    beni sevmiyordun bilirdim
    bir sevdiğin vardı duyardım
    çöp gibi bir oğlan ipince
    hayırsızın biriydi fikrimce
    ne vakit karşımda görsem
    öldüreceğimden korkardım
    felâketim olurdu ağlardım

    ne vakit maçka’dan geçsem
    limanda hep gemiler olurdu
    ağaçlar kuş gibi gülerdi
    bir rüzgâr aklımı alırdı
    sessizce bir cıgara yakardın
    parmaklarımın ucunu yakardın
    kirpiklerini eğerdin bakardın
    üşürdüm içim ürperirdi
    felâketim olurdu ağlardım

    akşamlar bir roman gibi biterdi
    jezabel kan içinde yatardı
    limandan bir gemi giderdi
    sen kalkıp ona giderdin
    benzin mum gibi giderdin
    sabaha kadar kalırdın
    hayırsızın biriydi fikrimce
    güldü mü cenazeye benzerdi
    hele seni kollarına aldı mı
    felâketim olurdu ağlardım






    2-) YAĞMUR KAÇAĞI 


    elimden tut yoksa düşeceğim
    yoksa bir bir yıldızlar düşecek
    eğer şairsem beni tanırsan
    yağmurdan korktuğumu bilirsen
    gözlerim aklına gelirse
    elimden tut yoksa düşeceğim
    yağmur beni götürecek yoksa beni

    geceleri bir çarpıntı duyarsan
    telâş telâş yağmurdan kaçıyorum
    sarayburnu’ndan geçiyorum
    akşamsa eylül’se ıslanmışsam
    beni görsen belki anlayamazsın
    içlenir gizli gizli ağlarsın
    eğer ben yalnızsam yanılmışsam
    elimden tut yoksa düşeceğim
    yağmur beni götürecek yoksa beni







    3-) AYRILIK SEVDAYA DAHİL 


    açılmış sarmaşık gülleri
    kokularıyla baygın
    en görkemli saatinde yıldız alacasının
    gizli bir yılan gibi yuvalanmış
    içimde keder
    uzak bir telefonda ağlayan
    yağmurlu genç kadın 

    rüzgâr
    uzak karanlıklara sürmüş yıldızları
    mor kıvılcımlar geçiyor
    dağınık yalnızlığımdan
    onu çok arıyorum onu çok arıyorum
    heryerinde vücudumun
    ağır yanık sızıları
    bir yerlere yıldırım düşüyorum
    ayrılığımızı hissettiğim an
    demirler eriyor hırsımdan 

    ay ışığına batmış
    karabiber ağaçları
    gümüş tozu
    gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar
    yaseminler unutulmuş
    tedirgin gülümser
    çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
    çünkü ayrılık da sevdâya dahil
    çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili
    hiç bir anı tek başına yaşayamazlar
    her an ötekisiyle birlikte
    herşey onunla ilgili 

    telâşlı karanlıkta yumuşak yarasalar
    gittikçe genişleyen
    yakılmış ot kokusu
    yıldızlar inanılmayacak bir irilikte
    yansımalar tutmuş bütün sâhili
    çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
    öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil
    çünkü ayrılık da sevdâya dahil
    çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili 

    yalnızlık
    hızla alçalan bulutlar
    karanlık bir ağırlık
    hava ağır toprak ağır yaprak ağır
    su tozları yağıyor üstümüze
    özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız mıdır
    eflatuna çalar puslu lacivert
    bir sis kuşattı ormanı
    karanlık çöktü denize
    yalnızlık
    çakmak taşı gibi sert
    elmas gibi keskin
    ne yanına dönsen bir yerin kesilir
    fenâ kan kaybedersin
    kapını bir çalan olmadı mı hele
    elini bir tutan
    bilekleri bembeyaz kuğu boynu
    parmakları uzun ve ince
    sımsıcak bakışları suç ortağı
    kaçamak gülüşleri gizlice
    yalnızların en büyük sorunu
    tek başına özgürlük ne işe yarayacak
    bir türlü çözemedikleri bu
    ölü bir gezegenin
    soğuk tenhalığına
    benzemesin diye
    özgürlük mutlaka paylaşılacak
    suç ortağı bir sevgiliyle 

    sanmıştık ki ikimiz
    yeryüzünde ancak
    birbirimiz için varız
    ikimiz sanmıştık ki
    tek kişilik bir yalnızlığa bile
    rahatça sığarız
    hiç yanılmamışız
    her an düşüp düşüp
    kristal bir bardak gibi
    tuz parça kırılsak da
    hâlâ içimizde o yanardağ ağzı
    hâlâ kıpkızıl gülümseyen
    -sanki ateşten bir tebessüm-
    zehir zemberek aşkımız







    4-)  BEN SANA MECBURUM 


    ben sana mecburum bilemezsin
    adını mıh gibi aklımda tutuyorum
    büyüdükçe büyüyor gözlerin
    ben sana mecburum bilemezsin
    içimi seninle ısıtıyorum 

    ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
    bu şehir o eski İstanbul mudur?
    karanlıkta bulutlar parçalanıyor
    sokak lambaları birden yanıyor
    kaldırımlarda yağmur kokusu
    ben sana mecburum sen yoksun 

    sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
    insan bir akşam üstü ansızın yorulur
    tutsak ustura ağzında yaşamaktan
    kimi zaman ellerini kırar tutkusu
    birkaç hayat çıkarır yaşamasından
    hangi kapıyı çalsa kimi zaman
    arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu 

    fatihte yoksul bir gramafon çalıyor
    eski zamanlardan bir Cuma çalıyor
    durup köşe başında deliksiz dinlesem
    sana kullanılmamış bir gök getirsem
    haftalar ellerimde ufalanıyor
    ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
    ben sana mecburum sen yoksun 

    belki Haziranda mavi benekli çocuksun
    ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
    bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
    belki Yeşilköy’de uçağa biniyorsun
    bütün ıslanmışşın tüylerin ürperiyor
    belki körsün kırılmışsın telâş içindesin
    kötü rüzgâr saçlarını götürüyor

    ne vakit bir yaşamak düşünsem
    bu kurtlar sofrasında belki zor
    ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
    ne vakit bir yaşamak düşünsem
    sus deyip adınla başlıyorum
    içim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
    hayır başka türlü olmayacakh
    ben sana mecburum bilemezsin..






    5-) BENCE MALUMDUR 


    dikenin
    kalbime battığı bir sonbahar günüdür
    sen elini bulutların içinde gezdirirsin
    bulutlar senin gözlerinin üstünde yürürler
    içini kurtlar kemirir
    bence malumdur
    buğulanmış camların arkasında masmavi yüzün
    senin ateşler içinde olduğun
    bence malumdur
    ellerin muhakkak çocuk elleridir
    hep kimsenin bilmediği türküler düşünürsün
    onlar neden daima okul türküleridir
    süleymancıktan bahseder
    kara toprakta açık yeşil bir yıldız gibi akıp giden
    süleymancıktan
    ve karınca yuvalarından bahseder
    ışıksız kömürsüz karınca yuvalarından
    gökyüzünde kızıl bir hilalin kaydığını görürsün
    sen ansızın gökyüzünde görünürsün
    gözlerinin rengi
    bence malumdur
    elinde değildir akşam serinliğinde üşüsün
    eylül’den itibaren geceler hazindir uzundur
    sokaklar yorulur uykuya varıp gelirler
    sokakların üstüne bulutlar gelirler
    bulutların üstüne yıldızların gözleri gelir
    bir yıldız bir yıldızın ardınca gider
    yıldızların kaybolduklari yer
    bence malumdur
    karanlıkta bir şeyler kopar dağılır
    uzaktan yabancı sesler duyulur
    sen elini bulutların içinde gezdirirsin
    elin hayallerimi dağıtır
    bilirsin
    sen elini bulutların içinde gezdirirsin
























    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.