"Bir şeyi hayal edebiliyorsanız, onu yapabilirsiniz." Walt Disney
Bu kadar güçlü mü gerçekten insan? Hayal etmek yapabilme potansiyelini garanti eder mi? Kafamızda olayın gidişatını tasarlayabiliyorsak gerçekleştirebilir miyiz her koşulda istediklerimizi? İnsanlık olarak bugüne kadar gerçekleştiremediğimiz hayallerimizi göz önüne alınca, bu kadar iyimser olamayacağım. Ama yine de bu sözler kıymetli. Bir bakış açısı oluşturması için önemli bir kere...
İnsanın ömrü tasarlamakla geçiyor, değil mi? Sabah ne yiyeceğini, evden çıkıp nereye gideceğini, kimle ne yapacağını, akşam evde temizliği nasıl yapacağını, daha uzun vadeli, daha büyük işleri tasarlamakla... Bu tasarılar elbet beklentiler oluşturuyor zihnimizde. Bazen küçük, bazen hayli büyük beklentiler. Bunlar karşılanırsa ne güzel, olumlu tecrübelerle devam ediyor hayat; belki aynı deneyimler tekrarlanarak, belki yenileri için daha cesur davranılarak. Ancak beklenilen, tasarlanan, umut edilen sonucun olumsuzlukla nihayete ermesinde üstümüze şimşek gibi çarpan bir duygu var: "Hayal kırıklığı"... Beklenen sonuçla deneyimlenen gerçekliğin örtüşmemesi durumu.
Ne kadar iyi bir tabir, değil mi bu? Düşlerin kırılması, parçalanması... Belki dilimizdeki en kaliteli ifadelerden biri. En az kendisinin çarpıcılığı kadar büyük.
İnsanı içine alıp nasıl dağıtabiliyor bu duygu. Bir kez içine düştüğünüzde yeni işlere girişmek için gerekli motivasyondan epey bir şeyler alıp götürebiliyor zaman zaman. İnsan başka insanlar tarafından mı hayal kırıklığına uğratılır daha çok, yoksa hayata karşı, kendi elde edemediklerimizde mi daha fazla yaşarız bunu?Buna cevap vermek belki zor, fakat sanki kendimizden gelen hayal kırıklıkları daha bir öğretici oluyor, daha fazla yenileme fırsatı veriyor insana. Başkası sebebiyle gelecek hayal kırıklığını engellemek için de iletişim dilini net tutmak, daha gerçekçi beklentilerle o ağı örmek iyi bir yol.
Tasarılarımız ne kadar güçlüyse, ne denli inanıyorsak onlardan gelecek olumlu sonuca, yani umudumuz ne kadar büyükse, işler yolunda gitmeyince gelen hayal kırıklığı da o kadar büyük oluyor. Peki şairin umutsuz yaşanmayacağını söylediği yerde, tasarısız yaşanabilir mi? Elbette hayır! Dedik ya, her şeyi tasarlayarak yaşıyoruz aksine.
Hâl böyleyken hayal kırıklığına düşmemek için ne yapabiliriz? Beklentileri minimalde tutmak?.. Daha gerçekçi beklentilerle hareket etmek mesela. Ama bu da insanın büyük işler yapma cesaretini törpülemez mi? O zaman hayal kırıklığına katlanmak mı tek çare? Esnek olmak, olabilmek bir avantaj örneğin bu konuda. Bir diğeri kabullenme yeteneği. Kendimizi içinde bulduğumuz mevcut durumla ne kadar barışık olabilirsek, ne kadar erken imzalayabilirsek ateşkesimizi, o kadar zor hapsoluruz hayal kırıklığına. Şahsen bu, pek becerebildiğim bir şey değil. Genelde karşılaştığım halleri kolay kabullenememekle marufum. Bir başka imkan, onunla baş etmek için yollar deneyebiliriz.
Bu kadar güçlü mü gerçekten insan? Hayal etmek yapabilme potansiyelini garanti eder mi? Kafamızda olayın gidişatını tasarlayabiliyorsak gerçekleştirebilir miyiz her koşulda istediklerimizi? İnsanlık olarak bugüne kadar gerçekleştiremediğimiz hayallerimizi göz önüne alınca, bu kadar iyimser olamayacağım. Ama yine de bu sözler kıymetli. Bir bakış açısı oluşturması için önemli bir kere...
İnsanın ömrü tasarlamakla geçiyor, değil mi? Sabah ne yiyeceğini, evden çıkıp nereye gideceğini, kimle ne yapacağını, akşam evde temizliği nasıl yapacağını, daha uzun vadeli, daha büyük işleri tasarlamakla... Bu tasarılar elbet beklentiler oluşturuyor zihnimizde. Bazen küçük, bazen hayli büyük beklentiler. Bunlar karşılanırsa ne güzel, olumlu tecrübelerle devam ediyor hayat; belki aynı deneyimler tekrarlanarak, belki yenileri için daha cesur davranılarak. Ancak beklenilen, tasarlanan, umut edilen sonucun olumsuzlukla nihayete ermesinde üstümüze şimşek gibi çarpan bir duygu var: "Hayal kırıklığı"... Beklenen sonuçla deneyimlenen gerçekliğin örtüşmemesi durumu.
Ne kadar iyi bir tabir, değil mi bu? Düşlerin kırılması, parçalanması... Belki dilimizdeki en kaliteli ifadelerden biri. En az kendisinin çarpıcılığı kadar büyük.
İnsanı içine alıp nasıl dağıtabiliyor bu duygu. Bir kez içine düştüğünüzde yeni işlere girişmek için gerekli motivasyondan epey bir şeyler alıp götürebiliyor zaman zaman. İnsan başka insanlar tarafından mı hayal kırıklığına uğratılır daha çok, yoksa hayata karşı, kendi elde edemediklerimizde mi daha fazla yaşarız bunu?Buna cevap vermek belki zor, fakat sanki kendimizden gelen hayal kırıklıkları daha bir öğretici oluyor, daha fazla yenileme fırsatı veriyor insana. Başkası sebebiyle gelecek hayal kırıklığını engellemek için de iletişim dilini net tutmak, daha gerçekçi beklentilerle o ağı örmek iyi bir yol.
Tasarılarımız ne kadar güçlüyse, ne denli inanıyorsak onlardan gelecek olumlu sonuca, yani umudumuz ne kadar büyükse, işler yolunda gitmeyince gelen hayal kırıklığı da o kadar büyük oluyor. Peki şairin umutsuz yaşanmayacağını söylediği yerde, tasarısız yaşanabilir mi? Elbette hayır! Dedik ya, her şeyi tasarlayarak yaşıyoruz aksine.
Hâl böyleyken hayal kırıklığına düşmemek için ne yapabiliriz? Beklentileri minimalde tutmak?.. Daha gerçekçi beklentilerle hareket etmek mesela. Ama bu da insanın büyük işler yapma cesaretini törpülemez mi? O zaman hayal kırıklığına katlanmak mı tek çare? Esnek olmak, olabilmek bir avantaj örneğin bu konuda. Bir diğeri kabullenme yeteneği. Kendimizi içinde bulduğumuz mevcut durumla ne kadar barışık olabilirsek, ne kadar erken imzalayabilirsek ateşkesimizi, o kadar zor hapsoluruz hayal kırıklığına. Şahsen bu, pek becerebildiğim bir şey değil. Genelde karşılaştığım halleri kolay kabullenememekle marufum. Bir başka imkan, onunla baş etmek için yollar deneyebiliriz.
Belki Sisifos'u gerçekten Camus'nün istediği gibi mutlu hayal ederek eyleyebiliriz ne eyleyeceksek. Ya da gerektiğinde yel değirmeniyle dövüşmenin kendisini sevmek, bizatihi mücadeleye değer vermek, ondan keyif almak iyi bir yol olabilir belki de.
Yorum Bırakın