Havanın erken kararmaya başlaması insanın dengesini biraz bozuyor. Hemen herkesin ruhunu bir keder sarıyor. Kiminle göz göze gelirsen adeta o kişinin bakışlarında büründüğü hüznü görebiliyosun. Hem bu mevsimde sadece insanlar değil gökyüzüne de hüzün bastırıyor. Güzü hüzünlü yapan yaprakları sarartması değil de günü karartması olabilir.
Günler erkenden kararırken ben hep yetişemediğim şeyleri anımsarım. Sonbaharda koşturmaya başlarken neye yetişmeye çalışıyorum diye düşünürüm. Geleceğe mi? geçmişe mi? Sonbaharın geçmişi andıran bi’ kokusu var. Geçmiş derken tam olarak hangi an emin değilim ama herkesin özlem duyduğu o geçmiş. Bir çoğumuzun ilk hatırladığı anlar belki de sonbahardayken. Okula başladığımızdaki o heyecan gibi anılardan bahsediyorum. Belki de hepimizin çocukluk anıları kaldırımlara dökülen sararmış yaprakların arasında saklanmıştır.
Biz hüzün seven, sürekli geçmişe hasret çeken; tabii ki de güzün hüznünü benimseyip, hem günümüzü hem de ruhumuzu karartmasına izin veririz. Bu mevsimde hepimiz kendi köşemize çekilir, soğuğun bizi ele geçirmesine yavaş yavaş alışırız.
Yorum Bırakın