Ben ve öteki, özne ve nesne arasında yaptığımız kesin ayrımı başka türlü yorumlamak mümkün müdür?
Yalnızca materyalist bir açıdan bakıldığında dahi evrim teorisinin bize doğa-insan ikililiğinin bir kurgu olduğunu gösterdiğini söyleyebiliriz. Ya da evrim biyoloğu Lynn Margulis'in belirttiği gibi evrim teorisi her bir tekil organizmanın zamanın akışı içinde birbiriyle ilişkili olduğunu ortaya koyar. Mekanda adalet derneğinin yayınladığı salgın sonrası için ekolojik manifestolar adlı kitapta Hilal Alkan ve Sezai Ozan Zeybek insan dışı varlıkların haklarına odaklanan manifestolarında, meyve sineğiyle genetik kodumuzun yüzde 61 oranında paylaştığımızı hatırlatıyor. Hiç ummadığımız varlıklarla yapıtaşlarımız olağanüstü benzerlik göstermektedir.
Fakat bu benzerlik onlarla ortak bir geleceği paylaştığımız inancını beslememize yetmez. Doğanın tam karşısında kendimizi yerleştirdiğimizde Alan Watts'ın belirttiği gibi, koca evreni nesneleri kapsayan soğuk ve cansız bir boşluk olarak hayal ettiğimizde çevremizi insafsızca bozmaya hakkımız olduğunu düşünebiliriz.
Çevremiz biz değil öteki olduğundan ona kötü davranmamızın bizim hayatımız üzerinde etkisi olmayacağından eminizdir. Öteki ile ben yada nesne ile özne arasındaki bu ayrım doğal duran ama aslında yapay bir ayrımdır.
Watts sorar: 'Arının sürecini çiçeğin sürecinden ayıran kesin tarifler nelerdir?' Ona göre ayrımlar, tanımlanan şeyde değil, dilde gerçekleşir ve insanı sınıflandırma sisteminin doğada karşılığı yoktur.Bu tür sınıflandırmaların, arıyı çiçekten, çiçeği daldan ayıran kategorilerin yapaylığını canlı yaşamın birbiriyle olan bağını ve devamlılığını gözlemleyerek idrak edebiliriz. Watts'ın deyişiyle, bir otu kopartırız ve bütün dünya onunla birlikte gelir.
'İnsan doğaya bir ağaç kadar bağlıdır ve her ne kadar iki ayağının üzerinde serbestçe yürüse ve toprakta kökleri olmasa da hiçbir şekilde kendine yeterli, kendi kendine hareket eden ve kendini yöneten bir varlık değildir. Hayatı bir ağaçla, kurtçukla, sinekle aynı şeylere, doğanın, hayatın, tanrı'nın ya da her neyse onun evrensel güçlerine bağlıdır. Bazı gizemli kaynaklar sayesinde hayat sürekli içinden akar; doğumla gelip ölümlE gitmez; insan sürekli hareket eden bir akımın kanalıdır; bu akım damarlarındaki kanı hareket ettirir; ciğerlerinin hava almasını sağlar; topraktan besin elde eder ve güneşin ışığını yüzünde hisseder. Bedenindeki tek bir hücreye bakarsak evreni orada görürüz; güneş, ay, yıldızlar sürekli oradadır; zihninin derinlerine dalarsak hem insan hem de hayvan olarak ilksek yaşamın arkaik aciliyetlerini buluruz ve daha da derinlere bakarsak bitkileri ve kayaları görürüz. İnsan bir buluşma noktasıdır; evrenin her yönünden gelen güçlerin bir araya gelmesidir; bunlar tüm düşüncelerinin ve eylemlerinin arasındaki kuvvet olarak içinden akarlar ve bu kuvvet insanın bedeniyle zihninden daha hakiki benliği, aracıdır. Bunu tüm dünyanın kadim bilge insanları bilirler ve insanın eylemlerinin rüzgar ve güneş gibi doğanın kesintisiz hareketinin ifadesi olduğunu öğretirlerdi; insanın eliyle üretebildiklerinin birazcık olsun görünebildiği bir yerde doğmuş ve yetişmiş olan herkes aslında bunun farkındadır.'
alan watts, mutluluğun anlamı / insan ve doğa
Yorum Bırakın