Yüzyıllardan beri süregelen resim, edebiyat ve sinema olmak üzere birçok yerde karşımıza
çıkan sözde “erkeği felakete sürükleyen ve onun etrafında örülmüş toplumsal birimleri krize
uğratan kadın” tanımlarını hala görmekteyiz.
Bunun en büyük örneği Orta Çağ’ın karanlık dönemlerine atfedilen cadı avcılığıdır.
14. yüzyıl Avrupa’sında kara ölüm de denilen vebanın yaygınlaşmasıyla ölümler korkunç
seviyede arttı. Yaşanan bu felaketle birlikte insanlar şeytanın yeryüzüne geldiğine dair
söylentiler yaymaya başladılar. O dönem kiliseleri bu durumdan faydalanarak engizisyon
mahkemeleri kurdu. Bu mahkemelerin görevi şeytanın yeryüzündeki günahkârlarını yok
etmekti.
Yüzyılın sonlarına doğru büyü en büyük günah olarak kabul edilmeye başlandı. Büyü yapmak
ruhunu şeytana sattığının bir işaretiydi. Halk, o kötü veba günlerinde topluma yardımcı
olmaya çalışan şifacı kadınların büyücü olduklarına, felakete yol açtıklarına inandırıldı.
Aslında bu kadınlar yemeği pişiren, ebelik yapan, hastalıkta şifalı otlarla insanları tedavi eden
kadınlardı. Bu kadınların kazandığı ustalıklar onlardan şüphe duyulmasına ve kilise tarafından
hedef tahtasına oturtulmalarına neden oldu.
İlerleyen safhalarda ise bu ayrım ortadan kalkmış; soylu, rahibe, şehirli olan kadınların da
suçlanabilmesi halk arasında korkuyla karşılanmaya başlanmış.
Cadılıkla suçlanan kadınların mal varlığının bir kısmının feodal hükümete diğer kısmının ise
sorgulayan hâkim, cellat ve ihbar eden kişiler arasında paylaştırılması ve onun sonucu olarak
yoksulluğun en fazla yaşandığı dönemlerde bile bu kişilerin giderek zenginleşmiş olması
dikkat çekicidir.
Erkeklerin, özellikle din adamlarının hayal güçleriyle “düşman” yaratırken hedef olarak
kadınları seçmesi, bu seçimi “bilimsel” veriler ile desteklemeleri, bu konuda kitaplar
yazmaları, bu kitapları daha sonra başucu kitaplarına dönüştürmeleri yaşanan bu olayları
meşrulaştırmıştır.
Yazılan bu kitapta kadının zayıf yaradılışından dolayı şeytana daha kolay kandığı, şehvetli
olduğu vurgulanarak kadının eksik ve günahkâr olduğu sonucuna varılmıştır.
Cadılıkta göze çarpan önemli bir unsur da üreme suçlarının vurgulanmasıydı. Cadılar
insanların üreme gücünü elinden almak, kürtaj yapmak ve çocukları öldürerek soyları
tüketmekle suçlanmıştır. Ebeler cadı olarak tabir edilen kadınlar arasına bu şekilde
girmişlerdir.
Ruhban sınıfı tarafından toplumu kötülükten arındırma amacıyla başlatılmış olsa da, din
adamlarının cinsel yaşamdan ve kadından uzak olmalarının baskısı altında yaratılan cadı
imajı, bastırılmış cinsel fantezi ile birleştiğinde, öfke, nefret ve kin kadınların işkence ile
öldürülmelerine kadar gitmiştir. Tarihte kadınlara uygulanan en acımasız şiddetin ve vahşetin
bir örneği olmuştur.
Yorum Bırakın