DİN VE İDEOLOJİ KISKACINDA İSLAM VE SOSYALİZM
Hem Dünya hem de ahiret hayatının ikame ve idamesi için olmazsa olmaz hayat intizamı olan İslam dini ile sadece dünyevi maslahatı gözeten ancak onu da ‘’eline yüzüne bulaştıran’’ çürümeye el mahkum beşeri ideolojiler arasında mukayese ve benzeme dahi kabul etmez lakin yıllar boyu zihinleri meşgul eden bir husus olduğu için bugün biraz bu konuya değineceğim
İslam ve sosyalizm, farklı perspektiflere sahip iki farklı düşünce sistemi... Bu sistemlerin derin farklılıklarının yanı sıra bazı ortak alanları da bulunmaktadır. Bu yazıda, İslam ve sosyalizm arasındaki ilişkiyi derinlemesine inceleyecek ve bu iki kavramın nasıl etkileşimde bulunduğu üzerine konuşacağız.
İslam ve sosyalizm, insanların sosyal adalet ve kardeşlik prensiplerini ön plana çıkaran ideolojilerdir. Ancak her iki kavram da farklı kökenlere ve felsefi arka planlara sahiptir. İslam Dini, Kur'an'da yer alan İlahi ilkelere ve Hz. Muhammed'in (s.a.v) öğretilerine dayanırken, Sosyalizm ise 19. yüzyılın sonlarında ortaya çıkan; sosyal, modern ve yenilikçi olduğunu iddia eden bir düşünce sistemidir.
İslam'da; adalet, toplumsal eşitlik, zenginlik ve fakirlik arasındaki dengenin sağlanması gibi kavramlar önemlidir. İslam'ın temel prensiplerinden biri, zenginliğin adil bir şekilde paylaşılmasıdır. Kur'an'da, zenginlerin mallarının bir kısmını fakirlere dağıtmaları tavsiye edilir (zekât, sadaka vb.)
"Sizin dostunuz (veliniz), ancak Allah, O'nun elçisi, rükû ediciler olarak namaz kılan ve zekâtı veren mü'minlerdir." (Maide-55)
"Şüphesiz ki sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar ve Allah'a güzel bir borç verenler var ya, (verdikleri) onlara kat kat ödenir. Ayrıca onlara çok değerli bir mükafat da vardır." (Hadîd Suresi 18)
İslam'da, insanların birbirine yardım etmeleri öğütlenir. Özelde bireyin, genelde ise toplumun; hak ve hakkaniyet çerçevesinde güçlüye karşı zayıfa, zalime karşı mazluma destek olması teşvik edilir.
Sosyalizm ise toplumsal adaleti ve mülkiyetin ortaklaşa paylaşılmasını savunan buz bir ideolojidir. Karl Marx ve Friedrich Engels'in eserleri aracılığıyla yaygınlaşan sosyalizm, insanların eşit bir şekilde maddi kaynaklara erişimini savunur. Sosyalizmde, sermayenin merkezileşmesi ve eşitsizliklerin ortadan kalkması hedeflenir. Devlet, üretim araçlarının kolektif mülkiyetine sahip olur ve kaynaklar adil bir şekilde dağıtılır.
İslam ve Sosyalizm, zengin ile fakir arasındaki uçurumu kapatma amacı güderler. İslam, sadaka ve zekât gibi sistemlerle toplumun daha dengeli bir yapıya kavuşmasını hedeflerken, sosyalizm de devletin desteğiyle ekonomik kaynakları toplumda daha eşit bir şekilde paylaşmayı amaçlar. Her iki ideoloji de adil bir toplum düzenine ulaşmayı hedeflerken, farklı yöntemler ve araçlar kullanırlar.
İslam ve Sosyalizm arasındaki ilişkiyi incelerken, her iki ideolojinin de temelde toplumsal adaleti ve eşitliği hedeflediğini görmekteyiz ancak yöntemler ve araçlar açısından farklılıklar bulunmaktadır. İslam; dini ve ahlaki değerleri temel alarak insanların vicdani duygularını harekete geçiren bir toplum düzeni inşa etmeyi hedeflerken, sosyalizm daha çok ekonomik adaleti ve zenginliklerin daha adil paylaşılmasını ön plana çıkarmaktadır.
Söz gelimi İslam ve sosyalizm arasında bazı bağlantılar ve benzerlikler bulunmasına rağmen, her iki ideoloji de farklı felsefi kökenlere sahiptir. İslam, dini bir inanç sistemi olarak toplumsal adaleti teşvik ederken, sosyalizm daha çok ekonomik adaleti hedefler. Ancak her iki kavram da insanların ihtiyaçlarının karşılanması, yoksulluğun azaltılması gibi ortak hedeflere sahiptir.
İslam'da, aynı zamanda fıkhın da iştigal alanına giren "İslami Sosyalizm"; bazı islami düşünürler tarafından ortaya atılmıştır. Ashaptan Ebu Zer el-Gifari; öncü olarak kabul edilirken, Muhammed Şarkavi ve Sami Ayad Hanna gibi bazı akademisyenler de İslami sosyalizmin ilkesel bakımdan öncüleri olarak kabul edilir. İslami sosyalizm, İslam'ın sosyal adaleti teşvik eden ilke ve değerleriyle, sosyalist ekonomik prensipleri birleştirmeyi amaçlar.
İslami sosyalizm anlayışında, toplumda mülkiyetin özel ve kolektif olarak dengeli bir şekilde paylaşılması, fakirlere yönelik destek ve zenginlerin sosyal sorumluluğunun yerine getirilmesi önem taşır. Bu düşünce akımı, sosyalizmin toplumsal adalet fikrini, İslam'ın ahlaki ve dinamik kavramlarıyla birleştirerek, daha adil bir toplum düzeni hedefler.
Öte yandan, bazı İslam düşünürleri de sosyalist düşüncenin bazı unsurlarını İslam'a uyarlamaya çalışmıştır. Örneğin, sosyalist ekonomik politikaların İslam hukukuna uygun bir şekilde uygulanabileceğini savunan İslam ideologları vardır. Bunlar, İslam'ın adil paylaşım ve toplumsal eşitlik ilkesini vurgulayarak, sosyalizme uygun bir ekonomik sistem önerirler.
Ancak, İslam ve sosyalizm arasındaki ilişki tartışmalıdır ve farklı yorumlara tabidir. Bazıları, İslam'ın mülkiyet hakkını ve bireysel girişim özgürlüğünü savunarak sosyalizmle çeliştiğini savunurken, bazıları da İslam'ın sosyal adalet ve eşitlik fikirleriyle sosyalizm arasında uyumlu bir ilişki olduğunu iddia eder.
İslam ve sosyalizm arasındaki ilişki, coğrafi, kültürel ve tarihi faktörlerden de etkilenir. Örneğin, bazı İslam ülkelerindeki rejimlerin sosyalist politikaları benimsemesi ve uygulaması dikkate değerdir. Suriye de ve Irak'ta baas partisi, Libya da Kaddafi Rejimi, Mısır da Abdülnasır ve Mübarek yönetimleri sosyalist bir ideolojiye sahip yönetimlerdir. Bu yönetimler, İslam'ın sosyal adalet ve eşitlik gibi prensipleri ile sosyalizmin ekonomik adalet anlayışını birleştirerek, kendi sosyalist ideolojilerini oluşturmuşlardır.
İslam ve sosyalizmin bu tarz etkileşimlerinin yanısıra derin görüş ayrılıkları ve sistemsel olarak taban tabana zıtlıkları bulunmaktadır.
İslam, bireysel mülkiyet hakkını savunurken sosyalizm kolektif(ortaklaşa) mülkiyeti benimser. İslam, bireylerin kazandıklarının bir kısmını paylaşmalarını teşvik ederken, sosyalizmde bu paylaşımın devlet aracılığıyla gerçekleştirilmesi hedeflenir. İslam, ilahi emirlerin ve ahlaki değerlerin rehberliğinde toplumu düzenlemeyi amaçlarken, sosyalizm daha çok ekonomik adalet ve sosyal eşitliği önceler.
İslam’ın sosyal adalet ve eşitlik anlayışının hem bireyin hem de toplumun haklarını hem özel mülkiyetin hem de ortak refahın önemini hem dünya hayatının hem de ahiret hayatının değerini gözettiği, sosyalizmin sosyal adalet ve eşitlik anlayışının ise, bireyin haklarını ihlal ettiği, özel mülkiyeti yok saydığı, dünya hayatını tek gerçeklik olarak kabul ettiği yadsınamaz bir gerçektir
İslam; özgürlük, insan hak hürriyeti noktasında da sosyalizmden daha özgün, geniş ve katılımcı bir sistem sunmaktadır. İslam, özgürlüğü ve insan haklarını; istişare, maslahat, hürriyet, adalet gibi kurumlar, kavramlar ve değerler aracılığıyla sağlarken, sosyalizm ise buna karşın hak ve hürriyetleri; sınıf, parti, diktatörlük gibi merkeziyetçi kurumlar, kavramlar ve değerler aracılığıyla engellemektedir. İslam'ın sosyal anlayışının hem Allah'ın hem de insanların iradesini tanıdığını, hem bireyin hem de toplumun özgürlüğünü koruduğunu, hem farklılıklara hem de birliğe önem verdiğini, Sosyalist anlayışın ise, Allah’ın iradesini inkâr ettiği, bireyin özgürlüğünü kısıtladığı, farklılıkları yok ettiği, birliğe ve çoğulculuğa zorladığı yadsınamaz bir gerçektir.
Sonuç olarak İslam, sadece bir din değil, aynı zamanda bir inanç ve yaşam sistemi olarak hem dünyevi hem de uhrevi hayatı kapsayan, bireysel ve toplumsal hayatı düzenleyen; hem ilahi hem de insani kaynaklara sahip olan bir sistemdir. Sosyalizm ise, sadece siyasi ve ekonomik bir sistem olarak, sadece dünyevi hayata odaklanan, sadece toplumsal hayatı düzenleyen, sadece insani kaynaklara sahip, insan hak ve hürriyetlerini kendi düsturları ve doğruları bağlamında çoğu zaman ikinci plana iten; çoğulcu, yamalı, aksak, bir gözü âmâ ve topal yürüyen bir sistemdir.
Musab Enes ASLAN-MART 2024
Diline ve Vaktine Sağlık Kardeşim 🙏