Steven Spielberg ile Jaws Üzerine Bir Röportaj

Steven Spielberg ile Jaws Üzerine Bir Röportaj
  • 0
    0
    0
    0
  • Jaws, yaz sezonunda ortaya çıkıp milyonlarca dolar kazanan büyük bütçeli stüdyo filmlerinin hayatımıza girmesini sağladı. Filmin efsanevi yönetmeni Steven Spielberg'i ayrıca tanıtmaya gerek yok diye düşünüyoruz; 26 yaşında yönettiği köpek balıklı filmiyle sektörü yeniden şekillendiren Spielberg, kırk yılı aşan kariyerinde sayısız başyapıta imza attı (Indiana Jones serisi, Jurassic Park, Schindler's List ve Saving Private Ryan bunlardan birkaçı) ve son yıllarda biraz durulsa da bizdeki kredisi sonsuz. Usta yönetmen Jaws'ın 35. yılı için verdiği röportajında ikinci filminin kendisine kazandırdıklarından, sonrasındaki deneyimlerinden ve sinemaya bakışından bahsediyor. Karşınızda Steven Spielberg ile Jaws üzerine bir röportaj. Image result for jaws Sıkıntılı bir süreç olduğunu biliyorum, fakat (Jaws'ın çekimleri esnasında yaşadığınız) kızgınlık ve strese değdi mi? Değdi, çünkü yazdığım ilk film olan Close Encounters of the Third Kind'ı (Üçüncü Türden Yakın İlişkiler) kimse yapmak istemiyordu; Jaws'ın gişe başarısı üzerine herkes talip oldu. Yani Jaws'ın bana ilk faydası, stüdyonun Close Encounters'a yeşil ışık yakmasını sağlaması oldu. İkincisi, kariyerimin geri kalanında yaptığım tüm filmlerde son kurguyu benim yapmamı sağladı. Fakat Jaws'a esas borçlu olduğum şey beni hayatın gerçekleriyle yüzleştirmesi ve daha alçakgönüllü olmamı sağlaması oldu. Çekimleri yaptığımız bölgelerde aylarımızı geçirince herkesin sinirleri bozulmaya başladı, işimin yarısı settekileri dizginlemekti. Çalışanlar ve oyuncular ailelerine ne zaman dönebileceklerini merak ediyorlardı, dolayısıyla Jaws'ın çekim süreci herhangi bir film çekimine benzemiyordu, tamamen insan ilişkilerine dayanıyordu. Bana "Filmi ne zaman bitireceksin?" diye sorup duyuyorlardı, ben de "Doğa Ana'ya sorun! Bilmiyorum!" deyip duruyordum. Oluşan hatalar insan kaynaklı değildi, denizin ortaya çıkardığı durumlar çekime engel oluyordu. Karaya çıkınca her şey normalleşiyordu. Çekimin ilk bölümünü programın dışına çıkmadan tamamlayabildim. Sonrasında ortaya çıkan mekanik sorunlar (robot köpek balığı ile alakalı) çekim yapmamızı engelledi. Orada karaya dönüp kıyıdaki sahneleri çekmeliydim, hata yaptım. Bu tür teknik sorunlar meydana geldiğinde beklemekten ve dalgaların üstünde zıplayıp birbirimizi kusarken izlemekten başka bir şey yapamadık. Yanlışsa düzeltin, fakat o süreçte senaryo üzerinde çalışıp yeni fikirler bulduğunuz söyleniyor. Doğru. Köpek balığının çalışmaması, işin Ray Harryhausen'dan çok (stop-motion tekniğini sıkça kullanan ünlü bir görsel efekt sanatçısı) Alfred Hitchcock'un tarzına yaklaşmamızı sağladı; çünkü Harryhausen istediği efekti kullanarak kafasındaki görüntüyü perdeye aktarabiliyordu. Köpek balığını kontrol edemeyince senaryoyu onun görünmeyeceği şekilde yeniden yazdım. Çoğu insan filmin bu sayede daha etkileyici bir hal aldığını söylüyor, çoğu sahnenin ünlenmiş olmasından da anlaşılıyor bu durum. Image result for jaws Bugün çoğu sinemacı CGI'dan (bilgisayarla üretilmiş efektler) destek alıyor, bunun yaratıcılığa sekte vurabileceğinden endişelenenler var... CGI kullanana zarar veren bir silaha dönüşebiliyor. İlk CGI efektini kullanan Young Sherlock Holmes filminin yapımcılığını üstlendim, ve CGI karakterlerin yer aldığı ilk film olan Jurassic Park'ı yönettim; böylece o teknolojiyle ilgili kendi payıma düşeni yaptığımı düşünüyorum. James Cameron da The Abyss ve Terminator 2'de harika işler çıkardı. Bazen, teknolojinin sunduğu güç aklınızdaki her şeyi perdeye aktarabilmenizi sağlayınca, işin zevkli kısmını unutuyor ve taviz vermek zorunda kalıyorsunuz. Bu yanlışa ben de düşüyorum. Nedenini bilmiyorum (belki Stan Winston'ın tasarladığı gerçek dinozorlarla dijital efektleri sentezlediğimiz içindir), ancak ben Jurassic Park'ı izleyince CGI'ı fark edemiyorum. Tüm filmde toplamda 58 veya 60 dijital çekim vardır zaten. Çektiğim devam filminde de dört tane daha dijital çekim vardı, hepsi bu. İlk filmi yaparken dijital çekimlerle el yordamıyla tasarlanan efektleri sentezlemek için uğraşan kişi de Stan Winston'dı. Jaws'ın başrol oyuncularının üçü de karakter aktörü. Bugün de çok sayıda karakter oyuncusu var, ancak öyle kombinasyonlar yapabilmek bugün çok daha zor gözüküyor. 70'lerde karakter aktörleri kadroda en fazla parayı alan oyuncular olabiliyordu, ve filme gerçekçilik katıyorlardı; onları görünce köpek balığının gerçekliğine inanıyordunuz. Bunu çoğu filminizde yaptığınızı fark ettim, baş rolleri ilgi çekici oyunculara veriyorsunuz. Seyirci olarak izleyeceğim filmleri seçerken de buna dikkat ederim. İnsanlık tarihinde mihenk taşı olmuş kişilerin çoğu, normal kişilerin bakıp "bu ben de olabilirdim" diyebileceği tiplerdir. Filmde özdeşleşebileceğim bir karakter var mı, olayları onun gözünden görebilir miyim diye düşünürüm. Harrison Ford, örneğin, Han Solo rolünde oldukça kırılgan görünüyordu. Indiana Jones gibi büyük bir karakteri de herkesin özdeşleşebileceği hale getirmeyi başladı. Ulaşılmaz görünmüyordu. Ayrıca ilk filmde sağlam bir dayak yemesini sağladınız! Evet, öyle!  Bu sayede tüm o yapaylığın, setlerin içindeki gerçekçilik ortaya çıkıyordu; kahramanımız kötü adamlardan dayak yiyordu. [caption id="" align="aligncenter" width="640"]Image result for harrison ford spielberg Indy, Spielberg ve E.T. şapkası.[/caption] İlk filmlerinizi yaptığınız dönemde, yönetmenlik tarzınız oldukça belirgindi. Alan derinliğini, üst üste gelen diyalogları oldukça sık kullanıyordunuz; doğal bir tarzdı bu. Neden böyle tekniklere başvurdunuz? Günlük hayatta konuşan insanları öyle gözlemlediğim için. Filmlerin daha doğal, daha natüralist olmamasının nedenini hep merak etmişimdir; belgesel tarzıyla kurmacanın neden sıkça karıştırılmadığını sorgularım hep. Robert Altman, arka plandaki konuşmalara odaklanarak bu yöntemi bir sanata dönüştürdü. Bence yaptığı en iyi film olan Nashville'de zirveyi gördü, MASH'ten de oldukça etkilendiğimi söyleyebilirim. Acayip bir komedi filmi, ayrıca oldukça doğal bir tarzı var. Gerçekçi, çünkü Kore Savaşı'nı konu alıyor; aynı zamanda oldukça zıpır ve tüm bunları yarı-belgesel tarzla dengeleyebiliyor. Jaws'ta bu yarı-belgesel tarza başvurmak istemedim çünkü daha büyük çaplı bir film yapmak istiyordum, ama dev köpek balığının oluşturduğu absürt havanın da dengelenmesi gerekiyordu bir şekilde. Oyunculuklar ne kadar doğal olursa, seyirciler köpek balığının ebatlarını o kadar kolay yutacaktı. Köpek balığı ne kadar sahte görünüyorsa oyunculardan o kadar doğal oynamalarını bekliyordum. Korku filmlerini korkunç yapan şeyi bilmiyorum, Jaws korku filmi olarak tanımlanır her zaman; fakat bence macera filmlerine daha yakındır... Bence de öyle. Image result for jaws Bu natüralist tavrınız oldukça işe yaramış gibi görünüyor. Tehlikedeki insanlarla bağlantı kurabiliyoruz; perdede gördüğümüz kişi sörf yapan bikinili bir süper model değil, pekala yeğeniniz de olabilecek bir çocuk. Quint karakteri mesela, gerçek bir kahraman; bu yüzden ölümü de hak edilmiş, kahramanca bir ölüm olmalı diye düşündüm, anlatabiliyor muyum? Kesinlikle. Asla aksinden şüphe etmedim, çocukken de en korkutucu bulduğum sahnelerden biriydi; kanı tükürdüğü ve köpek balığının dişlerinde Quint'in parçalarını gördüğümüz sahneler. Kesinlikle, çünkü köpek balıkları kürdan kullanmaz! O sahneyi oluştururken yüklü miktarda çiğ tavuk kullandık.

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.