Kapalı gözlerimle daha aydınlık şeyler görmenin hüznündeyim bu aralar .
Gözlerimi açtığımda gördüklerimin tadı , daha bir bozuk . Renkler karmaşık , günler boğuk , havalar belirsiz . Ufacık bir umutla açmış aptal bir çiçek gibi hissettiriyor her şey . Tutunulan bu garip umutların beni savurduğu tekinsiz duraklarda bir gram sevgi yok . Akışına kapılacak bir tutam rüzgar yok . Yolunda bir ışık yok . Baksan , tutunacak bir dal bile yok . Soracaksınız bana biliyorum '' Bunun nesi umut ? '' diye . Her şeyin ortasında hiçbir şey gibi hissettiğin bir noktada , seni canlı olduğuna inandıran en boktan şey bile umuttur . En acı umutlardan biridir ama olsun . Onun varlığı yarını getirir . Yarın bir halt getirmese de orada olmasını sağlayan tek şey bu acınası umuttur . Bahsettiğim bu bataklık rutinini anlamak biraz güç belki kimisi için . Biraz içine edilmiş ihtimaller , biraz fazla abartılmış beklentiler , biraz acısı kusulamamış süreçler , biraz da yıpranma payı . Kimyası vasat bir birleşik olsa gerek değil mi . Öyle tabii . İçine çekilmeden , bıraktığı hasarı ve kusuru anlayamazsın . Gözlerinin değil de , onları örten göz kapaklarının renkli bir hal aldığını görmeden bilemezsin . Mimiklerinde kırışan garip bir duyguyu , yüreğinde acırken bulmadıysan empatisini yapamazsın . Bir uçurumun köşesine gitmeden , çok yüksek bir yerden düşmüş gibi hissettirir sana . Çünkü düşebileceğin en derin çukur , göğsünün ardındadır aslında . Sesini çok sevdiğin bir mevsim kuşudur kalp , zamanla terk edilmiş bir kıyıda sessiz bırakılmış hasarlı bir kaleye dönüşür . Özüne baktığın aynayı sana yabancı kılan süreçlerin , hilebaz umutları . Özetimiz bu galiba . Sarhoş bir kalem gibi çizginden çıkarsın , çizgin de senden çıkar . Her iki çizgi de ne bir yola girer ne bir satırı takip eder . Gittiği her noktanın omzuna binmiş ağır bir yük olur duygun . Göğüne tutunamamış bir yağmur damlası gibi yeryüzüne düşmenin karmaşasını yaşarsın . Toprak seni emer , sen bir şeyi beslerken yok olursun . Hayat bazen böyle hissettirir işte . Aynı süreci koşturan sarkaçların vardır . Akrep ve yelkovan . Ama zaman hep değişir . Sen ortasında boğulurken bile kendini tazeler . Umursamazlığın ortasında savrulup durdukça daha da yorulursun . Ellerinde titrer kaygıların , gözlerinde ve bir mumun ucundaki dengesini yitirmiş bir ateşte . Diyeceklerin boğazından tırmanırken , bir yudum su içip hepsini bir selde boğmuşçasına suskunlaşırsın . Bir daha da aynı heves ile konuşamazsın zaten . Sana neyin var dediklerinde bunu hatırlarsın
Öyle işte . Daha zifir bir hal almadan son noktasını koyalım hissiyatımızın ...
Yorum Bırakın