Kıssadan Hisse: Kalkarsam Bana Ayıp Olur Mu?

Kıssadan Hisse: Kalkarsam Bana Ayıp Olur Mu?
  • 0
    0
    0
    0
  • Lafı oldum olası uzatmayı çok severim. Anlatmak istediğim konuyu daha kısa bir şekilde ifade edebileceğimin hep farkındayımdır. Fakat canım uzun uzun anlatmak ister. Karşımda da dikkatli bir şekilde bana odaklanmış, anlattıklarımı hiç kesmeden dinleyen kalabalığı görünce de durdur durdurabiliyorsan beni.

    Henüz tanışmadığım fakat sosyal medya üzerinden takip ettiğim bir kişiyle, onu ilgilendiren bir konu üzerine yorum yapmam vesilesi ile tanışma fırsatı buldum. Aslında bakarsanız yorumdan çok bir akıl vermeydi. Ne yalan söyleyeyim, kızmasını bekliyordum. Çünkü biz insanlar eleştiri ya da bizi yönlendirici sözler duymayı, şahsımıza yapılmış bir hakaret olarak görüyoruz. Ama gel gör ki onun umurunda bile değildi. Hatta başka konular üzerinden de benden sürekli yeni fikirler, yeni yorumlar duymak istiyordu. Bende öyle muazzam fikirler vermiyordum. Çok iyi anladığımkonular olmamakla beraber, benden daha iyi fikirler verebilecek fazlaca insan vardır. İşin sıkıntılı olan tarafı, benden daha iyi fikirler alabileceği insanlar, onun çevresinde yoktu. Bu durum bulunduğu arkadaş çevresinden bana birkaç ipucu vermiş olsa dahi, birkaçı ile tanıştığım güne kadar daha da fazlası olduğunu anlayamayacaktım.

    Tam tarihini hatırlayamıyor olsam da sıcak bir yaz günüydü. Birkaç ay önce aklı verdiğim, bir olay üzerine tanışma fırsatı yakaladığım arkadaşımdan, bir kafede buluşma daveti aldım. Bu davet üzerine ona çevresinin çok kalabalık olduğunu ve tanımadığım insanlarla aynı ortamda bulunmayı sevmediğimi belirttim. Doğrusunu söylemem gerekirse yeni insanlar tanımaktan zevk alırım. Fakat onun arkadaşları ile tanışmaktan çok zevk almayacağımı birkaç ay önce habersiz bir şekilde ispatlamıştı. Bu yakarışıma karşı, sadece bir kişiyle olduğunu, o kişinin de en yakın arkadaşı olduğunu söyleyince içimden “en fazla ne olabilir ki?” dedim ve yanlarına gitmeye karar verdim. Yanlarına vardığımda, selamımı verdim ve oturdum. İlk 10-15 dakika sadece beni davet eden arkadaşım hakkında konuştuk. Bu durum gayet normaldi. Çünkü ikimizin de ortak tanıdığıydı ve sohbetin odak noktası haliyle o olmuştu. Zaman geçtikçe, diğer kişi ile birbirimiz tanıma fırsatı bulduk ve iyi bir sohbet dönmeye başladı. Fakat arkadaşım sürekli olarak konuyu kendisine getirmeye çalışıyordu. Bu durumun üzerine bir süre sessiz kalıp düşündüm. Bu düşünmenin sonucunda bunca zaman onun ilesadece onun hakkında konuşmuş olduğumun farkına vardım. Başta konuşmayı ve lafı uzatmayı çok sevdiğimi belirtmiştim. Fakat bu konuşmayı sevme durumum, yaşanan olaylar ya da bir konu hakkında ki düşüncelerimi belirtme durumundan ibarettir. Kendim hakkında konuşmayı sevmem. Aslında bakarsanız bu durum tüm tabloyu ortaya koyuyordu. Sadece kendisi hakkında konuşulmasını seven, “ben merkezli” insanların hayattan tek beklentisi, onun muhteşem bir insan olduğunu sürekli olarak hatırlatacak vasıfsız insanların çevrelerinde olmasıdır. Bütün gün yaptıkları tek şey, saatlerce bir yerlerde oturup, birbirlerine harika birer insanlar olduklarını hatırlatmak ve birbirlerinin arkasını buldukları an da birbirlerini çekiştirmektir.

    İlk kez birinin onu yüzüne karşı eleştirmesinin dikkatini çekmiş olabileceğini ve bundan dolayı benimle arkadaş olduğunu düşünebilirsiniz. Fakat durum sadece “ben merkezli” bir insanın, kendisi hakkında konuşma yapan yeni birini tanımış olmasından ibaretti. Onu eleştirdiğimin farkında bile değildi ki. Bu konuyu düşündüğümde hangisinin daha kötü olduğuna karar veremiyorum. Benim bu durumu birkaç ay boyunca hiç fark edememem mi? Yoksa onun kendisihakkında konuşuluyor olmanın bir kez daha etkisine kapılıp, onu sadece eleştirdiğimi hiç fark edememesi mi? Alın size gereksiz yere kafa yormamı gerektirecek bir konu daha.

    Ben merkezli arkadaşım, konunun ondan uzaklaşmasına fazla alışık olamamasından dolayı bu duruma içerlemiş olacak ki telefonunu eline alıp, arkadaşlarını yanımıza davet etmeye başladı. O ana kadar sohbetinden gayet keyif aldığım insanın masamıza, ben merkezli arkadaşım tarafından davet edilen insanlar hakkında söylemlerini işitmeye başladım. Gelecek olan iki kişi hakkında, onları hiç sevmediğini, boş birer varlık olduklarını bana anlatıyordu. İçimden arkalarından konuşulmasının yanlış olduğunu düşünsem de bir daha hiçbiri ile aynı ortamda bulunmayacağımdan emin olduğum için pek üstelemedim. Fakat benim adıma olaylar bu iki arkadaşın bize katılması ile patlak verdi. Az önce onlar hakkında söylemediği kötü söz kalmayan kişi, onlara o kadar sıcak ve iyi davranıyordu ki, içimden sadece ben nereye düştüm diyebiliyordum. Ben merkezli arkadaşım, aramıza sırasıyla birer kişinin daha katılacağını söyledi. Ve yine aynı kişi tarafından yeni gelecek kişiler için de benzer söylemler söylendi. Aramıza az önce oturmuş iki kişi de bu söylemleri destekler nitelikte konuşmalar yapıyordu. Aramıza son katılacak kişiler de masamıza oturunca, maksimum üç kişinin oturması gereken masaya yedi kişi oturmuş bulunduk. Fakat bu durumu hiç umursamıyordum. Asıl umurumda olan konu, biraz önce birbirlerine sallayan bu kişilerin, birbirlerinin can ciğeriymiş gibi sohbet etmeleriydi. 

    Zaman geçtikçe masamızdan insanlar geldikleri gibi eksildiler. Bu eksilmeler yaşanır yaşanmaz onlar hakkında tekrardan içinde bolca kötü yorum bulunduran cümlelerkuruluyordu. Azala azala sonunda güne başlayan 3 kişi baş başa kalmıştık. Kendimde onlar ile herhangi bir konu hakkında sohbet edebilecek ne heves, ne de mide kalmıştı. İçimde büyük bir kalkıp gitme isteği taşıyordum. Fakat kalkarsam da bu sefer benim hakkımda konuşulacağından bu duruma fırsat tanımak istemiyordum. Kaç dakika birbirimize bakıp sadece gülümsediğimizi ve kafa salladığımızı hatırlamıyorum. Aramızda ki anlamsız sessizlik son bulmayınca kafeyi aynı anda terk ettik ve farklı yerlere dağıldık. Tam dağılırken bunlar benim arkamdan akşam belki telefondan birbirlerini arayarak konuşabileceklerini düşündüm ve onları çok sevdiğimi, akşam konuşurlarsa beni de aramalarından hoşnut olacağımı söyledim. Pek tabi beni arayacaklarından emin olmak adına, ben merkezli arkadaşıma kendisi ile alakalı bir konu hakkında konuşmak istediğimi söyledim. Şimdi söyle ısrarlarına karşı, eve gitmek için geç kaldığım bahanesi ile bu ısrarlarını geçiştirdim. İçinizden bu kadar çabaya gerek yok, illa ki bir gün hakkında konuşacaklardı diye düşünebilirsiniz, haklısınız da. Sanırım o an bu olay ne kadar geç gerçekleşirse o kadar daha kendimi iyi hissedeceğimi düşündüm.

    İstemediğim insanlarla, istemediğim ortamlarda bulunma durumunu fazlaca yaşadım. Fakat az önce anlattığım olayda ki durum, o ana kadar hiç başıma gelmemişti. Bir masadan kalkıp gitme istediğim oldu, kalkıp gittiğim de oldu. Fakat masadan kalkıp gitmenin bana ayıp olabileceği durumu başıma ilk ve tek geldiği zamandı. Bu hikâyemi okurlar mı? Bilmiyorum. Okurlar ise üstlerine alınırlar mı? Hiç sanmıyorum. Üstlerine alınacakları o zayıf ihtimale karşı o an soramadığım soruyu, onlara sorarak hikâyemi sonlandırmak istiyorum.  Kalkarsam bana ayıp olur mu?


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.