Herkesin hayatında ara ara tekrardan izlediği, her izleyiş deneyiminde damakta aynı leziz tadı bırakan filmleri vardır.İyi bir film izleyicisi olarak farklı türlerde ara ara tekrardan izlediğim, zamanın nasıl akıp gittiğini unutturan benim de filmlerim var. Bu filmlerden bir tanesi her sene mutlaka en az bir kez izlediğim A.R.O.G’dur. Ne kadar izlersem izleyeyim ezbere bildiğim replikleri oyuncular ile birlikte söylerken yüzümde oluşan gülümseme hiç değişmiyor. Yine kaç kere izlediğimi unuttuğum, DVD’si odamda duran, yönetmeni ile gönül bağım bulunan, ara ara rüyalarımı ziyaret eden İnception filmini de bu listeme dâhil ederim. Her izleyişimde bir öneki izleyişime göre kendimi daha etkilenmiş buluyorum.
Bu kusursuz eseri sinema dâhisi Christopher Nolankaleme alıp, yönetti. Filmde ana karakterimiz para karşılığında insanların onlar uyuyorken rüyalarına sızarak zihinlerine birfikir yerleştiriyor ve uyanıldığında yerleştirilen fikir, kendi fikirleri olduğu sanılıyor. Örnek vermem gerekecekse patates kızartmasını çok seviyor ve yemeden duramayan birinin zihnine patatesi artık sevmediği ve yememesi fikri yerleştiriliyor, uyandığında da artık patatesi kızartmasını sevmiyor olarak uyanıyor. Filmin ana teması bu olayın üzerine kurulu. Birinin zihnine kendi fikrini yerleştirmek. Bu konu üzerinde düşünürken gerçek hayatta böyle bir şeyin mümkün olup olamayacağı sorusu aklıma geldi. Gerçek hayatta rüyaya sızmanın mümkün olmadığı herkesin malumudur. Rüyalara sızmanın dışından hipnoz yöntemi var. Fakat bu yöntem daha çok insanın duygularını kontrol altına almak için kullanılıyor. Bir fikir yerleştirmek veyahut zihinden bir şeyi silmek gibi bir gücü yok. Manipüle kalıyor geriye. İnsanlar belli konularda fikirleri manipüle edilebiliyor. Ama genelde bu konular manipüle olunan fikre tamamen kapalı olunmayan durumlarda gerçekleşiyor. Tüm bu olanakların dışında insanın aklına o zamana kadar hiç olmamış bir fikri yerleştirebilir miyiz? Mesela yıllardır arkadaş olduğu ve arkadaşlıktan başka hiçbir duygu beslemediği birini, ona aslında âşık olduğunu, bunu anlayamadığını ikna edebilir miyiz? Hiç var olmayan bir aşkfikrini onun zihnine yerleştirip, harekete geçmesini sağlayabilir miyiz?
Hadisenin yaşandığı dönemde lise 3. sınıftaydık. Tunçadında herkes tarafından çok sevilen, kalbinin temizliği yüzüne vurmuş bir arkadaşımız vardı. Lisenin başlarında gönül ilişkileriyle hiç alakası yoktu. En azından bize yansıtmamıştı. Fakat yıllar ilerledikçe bu fikri baya değişti (çevresindeki hemen hemen herkesin nihai amacının bir kız bulmak olması bu değişimde etkili olduğunu düşünüyorum). Bu fikir değişimi ile beraber yana yakara kız arkadaş aramaya başladı. Küçük çaplı denemelerde bulunsa da flörtteki yeteneksizliği ve tez canlılığı bu denemeleri başarısız kılıyordu.
Bir de Nur diye bir arkadaşım vardı. Dediği dedik, ilkelerinden taviz vermeyen, baskın bir karaktere sahipti Nur. Arkadaşlarına çok değer veren, onlara her konuda destek olan bir insandı. Tunç’a nazaran gönül ilişkileriyle işi yoktu. Lise yaşamı boyunca o taraklarda bezi hiç olmadı. Lisenin başından sonuna sadece üniversite kazanmaya odaklanmış biriydi.
Tunç ile Nur lisenin başından beri çok iyi iki arkadaştılar. Tunç bütün gönül girişimlerini Nur’a anlatır, ondan akıl alırdı. Tunç yine yeni bir aşka yelken açmıştı. O dönem Tunç’un yelkenleri sürekli başarısız olduğundan hiç kapanamıyordu. Fakat son girişimi diğer seferlerden biraz farklıydı. Tunç mutlu, gariptir konuştuğu kişi de mutluydu. Bütün arkadaşları olarak mutlu sonun yakın olduğuna inanmış, güzel haberi bekliyorduk. Fakat ne olduysa (kızın annesi öğrenmiş [iyi bir kız yalanıdır] şiddetle karşı çıkmış) bu girişimde diğerleri gibi sonuçsuz kaldı. Tunç’u ilk teselli eden, diğer seferlerde olduğu gibi yine Nur olmuştu. Yanında olduğunu hissettiriyor, Tunç’a destek veriyordu. Bir de bu verilen desteği en arka sıradan büyük titizlikle gözlemleyen ve akşamında Tunç’a bu desteği hatırlatacak Bekir vardı.
Okulumuzun bir yurdu vardı ve arkadaş grubumuzun bir kısmı bu yurtta kalıyordu. Ben yurtta kalanlardan değildim. O yüzden olayın nasıl gerçekleştiğini gözlemleyemesem de defalarca bahsi açıldığından tüm yaşananlara hâkimim.Tunç’un beynine o gece, o ana kadar hiç var olmamış bir fikir yerleştirildi. Oysa uykusunda bile değildi. Ayakta ve bilinci açıktı.
O gece çocuklar Tunç’un son girişimini masaya yatırmak için bir odada toplandılar. Amaçları Tunç’a destek olmaktı. Yalnızca içlerinden Bekir bu amaca hizmet etmeyecekti. Onun aklında bir yol haritası ve bu haritanın sonunda mutlak zafer vardı. Tunç olayı önce tüm çıplaklığıyla anlattı. İçlerinden bazıları olaya dair fikirlerini belirtirken, bazıları ise sana kız mı yok (yok) diyerek geçiştirdi. Olayın bahsi kapandıktan sonra, Bekir’in ağızından Tunç’a yönlendirilmiş bir soru çıktı,“Nur hakkında ne düşünüyorsun?”. Altında birçok emel yatan bu manidar ifade Tunç’a hiçbir anlam ifade etmediğinden cevap verdi, “Sağ olsun hep yanımda, desteğini hiç esirgemiyor, iyi ki var”. Bekir istediği cevap almıştı, bu yoldan ilerledi, “Bir arkadaşa göre sanki çok fazla yanında değil mi?”. Tunç’un bu sorunun üzerine aklı karıştı ve ne demek istediğini sordu. “Nur bence senden hoşlanıyor.” Dedi Bekir. Tunç, Bekir’in amacını artık anlamış ve hemen savunmaya geçmişti; çok iyi arkadaş olduklarını, Nur’un tek amacının onun yanında olmak istediğini söyledi. Fakat zehirli oku fırlatan Bekir’in durma niyeti yoktu. Tunç’a sürekli yan yana olduklarını, ne zaman üzülse Nur’un ilk önce koştuğunu hatırlattı. Hoşlanmayan biri bunları yapar mıydı? Yapardı esasında. Arkadaşlar bunlar için vardır. Bu durumlar için dostluk sıfatı kullanılır. Fakat o gece Tunç sürekli mağlup olan ve sadece bir kez olsun kazanmak isteyen biriydi. Yanında ise dosttan çok düşman vardı. Tunç’un aklının karıştığını hisseden diğer azınlıklar da Bekir’in safına geçmiş, Tunç’un beynine fikir yerleştirme derdine düşmüşlerdi. Bazıları gerçekten Nur’un Tunç’tan hoşlanabileceği ihtimaline sıcakken, bazıları sadece eğlence peşindeydi.
Uzun çabalar sonucunda Tunç, Nur’un onu sevdiğine ikna olmuştu. Nur, Tunç’u seviyordu, peki, Tunç Nur’u seviyor muydu? Orası ise en kolay aşamaydı. Sürekli mağlup olan, lise çağında ki bir erkeğin bir kızdan hoşlanması saniyeler sürerdi. Zor olan aşamadan sonra Tunç’un da Nur’dan hoşlandığı fikrini ona kabul ettirmek zor olmadı. Öyle ya da böyle o gecenin sabahına uyanıldığı zaman Tunç beyninde bir fikirle uyanmıştı ve bu fikrin gerekliliklerini yerine getirmek için hazırdı. O Nur’u, Nur’da onu seviyorduve bu aşkın önünde kimse duramazdı.
O sabah sınıfa geldiğimde Tunç’un heyecanla bana doğru koştuğunu anımsıyorum. Ne olduğunu sormadan hemen söze girdi. “Ben Nur’u seviyorum, o da beni seviyor ama beni kaybetmekten korktuğundan bir şey diyememiş. Bugün konuşacağız.” Afallamıştım. Hangi Nur? diyebildim sadece. “Bizim Nur işte, öğle arası konuşalım dedim, tamam dedi. Çok heyecanlıyım.” Uyku sersemi halimle hiçbir şey anlayamamış ve derse birtakım düşünceler ile girmiştim. Derste yurtta kalıyor olan sıra arkadaşım Selim’e Tunç’a ne olduğunu sordum, o da olayı bütün çıplaklığıyla anlattı, Teneffüs zili çalınca soluğu Tunç’un yanında aldım. İyi düşünüp taşınılması gereken bir konu olduğunu, acele bir karar vermemesi gerektiğini anlatmaya çalıştım. Faka hiçbir tesiri olmadı. Fikir beynine çoktan yerleştirilmişti
Öğle arası geldiğinde yüzleri gülücükler saçarak sınıftan ayrıldı Tunç ve Nur. Öğle arası bitip sınıfa döndüklerinde ise Tunç’un yüzünde üzüntü, Nur’un yüzünde ise daha çok kızgınlık vardı. Olanlara rağmen Nur, Tunç ile arkadaş kalmayı sürdürse de bir daha asla eskisi gibi olmadılar. Var olmayan, eğlenmek amacıyla yerleştirilen bir fikir ve biten bir dostluk kaldı geride.
Yorum Bırakın