Güneş , göğüne gelip yerleşmiş ancak mesaisine başlamamış gibi . Bilirsin o hissi . Ofise girersin , ceketini çıkarıp , yapman gereken günlük rutinlerin başına geçmeye bir türlü cesaret edemezsin ve zorla , basamak basamak , çekine çekine yaptığın şeylerle geçecek bir gün olduğunu hissedersin işte . Gözlerinde , dünün hesabını kesememiş garip bir yorgunluk , ruhunda , telafi edilememiş bir ağırlık ve ağırlığın getirdiği garip bir boşluk hissi . Tatmin bırakmayan şeylerle dolu geçmiş bozuk günlerin ardından , daha boktan olan bir tanesine uyanmanın verdiği saçmalık hissiyatı ile ne kadar toparlamaya çalışırsan çalış bir şekilde dağılan saçların aynayı çatlatmaya çalışır . Boğazında , garip bir ağrı ile uyanıp , olur olmadık yerlere boş boş bakarsın ve dalgınlıkla garip bir soyutlukta , boğula boğula nefes almaya çalıştığın o tozlu günlerden biridir işte . Her şeyi yoluna koymak için dibi hepten gördüğünü anlaman gerekir aslında ama dipler o kadar yoğundur ki , adım attığın her bir noktada , adımların daha derin bir boşluğa düşer . Sebeplerini de sorgulatır sana . Sadece bugüne ait olanları değil . Bir göğün altında bu derece çıplak hissetmenin telaşı ile birlikte , havanın ısısına bir gram bakmadan garip ceketlere panikle sarılırsın . Ruhundaki çizik çizik yara izleri görülebilir hale gelirler . Başın durmadan geri düşer ve kirpiklerin tuzlu suyla dolu bir paletten durmadan acı bir renk çeker . Bir şekilde panik halini ya da kaygılarını bastıracak bir şeylere sığınmak istersin , damarlarında yoğunca bir kafein hattı oluşsun , sigaranın dumanı odayı kaplasın ya da ne bileyim biri ile çenen yerinden ayrılana kadar amaçsız bir şekilde sohbet etme isteği gibi şeyler . Durumun , ruhunda biten bir şey olduğunu kabullenmez o an aklın . Baskı üzerine baskı ve bir kabullenmeme telaşı . Sağa sola baktıkça her şeyin daha yavaş bir şekilde aktığını ve zamanın zorlaştığını hissedersin . Midende ucube bir ağrının bıraktığı sancılı bir yargılama hissi . Geçmeyen bir şeylerin olduğunu anlarsın . 21 gramlık o garip bant ile örttüğün yaraları dikiş bile kapatmaz . Aniden parlar canın , aniden kanar . Şarap kızılı acıların göğsünün odalarını basar . Kahretsin böyle günü kutsal bir ışık . Çünkü zifir denilen şey göğsüne yayılır . O yayıldıkça göğsün daralır . Baktığın yüzler bulanıklaşır . Sıfatlar kaybolur . Duygusuzca sarılmayı arzuladığın bedenler , ruhunu yitirmiş şarkılar ve tatmini bitmiş olaylar , ihtiyaç bazında karşına çıkar . Parmaklarında titreyen telaş ve korku adına karar vermek istersin . Yanlış şeyler önce doğrulara dönüşür gözünde , sonra eyleme . Sonra eylemlerin daha yanlış şeylere dönüşür aklında . Ancak bazı şeyler böyle yaşanıyor . Peşini , ruhunu , gününü , milim milim ilerleyen zamanını bırakmıyorlar . Bunaltıcı yalnızlıklar ve duvarlar üzerine devrilirken bir çatı altında kendi başına kaldığın zamanlar , sana bunu oldukça güzel anlatabilirler . Küflü bir yakın geçmiş ile tadını sevdiğin uzak bir geçmiş arasında sıkışmış anıların aklına bir sakinlik sağlamaz bazı sabahlarda . İşte öyle günlerde güneş çıkarmaz hiç ceketini gökyüzünde . Hava hep kapalıdır ve bulutlar ne olup bittiğini sormak adına güneşin etrafına üşüşürler . Göklerin hükmünü yazan koca cisimlerin bile yalnız kalmadığını gördüğünde , sarhoşluğuna güvendiğin berduş şarkılardan birini solursun . Tadını çeker ve masaya düşersin . Araya saçma sapan sorumluluklar bile girse , yoruculukları , ruhunun ağırlığının yanına yanaşamaz . Kaleminin ucu defalarca kez kırılmıştır ve açmak zorunda kalmaktan bıkarsın , aşmak zorunda olmaktan da . Yüzüne gülmeyen hayatın her deliğine bir kez girip çıkmak istersin çünkü bir noktada düzülen olmaktan yorulmuşsundur . Bilemiyorum artık . Bu tadın bozukluğunda hayatın bize yedirmeye çalıştıklarını ne kadar kaldırır midemiz . Samimiyetini yitirmiş şeyler perde perde sergilenirken karşılarında vasat bir hayal kırıklığı ile seyrederken aklımdan hep geçen şeylerden birazını olsun serebildim önünüze sanırım ...
Yorum Bırakın