Düşünün ki bir kadınsınız ve gözlerinizi kapattığınızda zaman yolculuğu yaparak Orta Çağ dönemine gidiyorsunuz. Bu durum kulağa hoş görünse de gerçekler tahmin ettiğiniz kadar eğlenceli olmayabilir. Çünkü her an kendinizi belirsiz bir köyün ortasında cadı olarak yakılmak üzere bulabilirsiniz. Peki sizce neden cümlemin başında kendinizi kadın olarak düşünmeniz gerektiğini söyledim? İşte bugün bu konu üzerinde tartışacağız.
Orta çağ, O zamanki şartlara baktığımızda çok zorluk çekebileceğimiz, katı kurallara hakim olan bir dönemdi. Öyle ki hırsızlık yapmak zorunda kalan aç bir çocuğun sorgulanmadan elinin kesilmesi çok normal bir durum olarak görünmekteydi. Bu nedenle Orta Çağ, tarih kitaplarında "Karanlık Çağ" olarak da bilinir.
Yaşadığımız teknoloji çağında toplumumuz eğlence gereksiniminin birçoğunu karşılarken teknolojiden yararlanıyor. Karanlık Çağda ise bu imkanlara sahip olmayan insanlar, eğlence gereksinimlerini heyecan duygusundan yararlanarak bu tür insanların cezalandırılmalarını izlemekle gideriyorlardı. Cadı avcılığı da bu eğlencelerden biriydi. Peki cadılar gerçekten var mıydı? Yoksa sadece erkek egemen toplumlarda sıkça karşılaşılan kadın düşmanlığı için bulunmuş bir bahaneden mi ibaretti?
Cadı kelimesinin etimolojisine baktığımızda birçok anlama sahip olduğunu görürüz. Bilinen en eski anlamı “hagazussa” kelimesinden gelir ve "çitlerin üzerine binen" anlamı taşır. Bilinen bu anlamıyla günümüzde çitlere binen cadı figürünün oluşmasına atıfta bulunmamak elde değil elbette. Aslında cadıların varlığına çok daha eski yıllardan beri inanılıyordu ancak avcılık gibi eylemlere başlama gereği henüz duyulmamıştı. O dönem gerçekleşen Kara Veba, kuraklık gibi faktörler nedeniyle toplum, bu felaketlerin gerçekleşme sebebine bir neden aramış ve cevabı cadılarda bulduğuna inanmışlardı. Böylelikle 300 yıldır devam edecek olan cadı avı katliamı başlamış ve bu felaketten en çok da kadınlar nasibini almıştı. Bunun nedeni ise Katolik inancından kaynaklanmaktaydı.
Karanlık Çağda, kilisenin rolü oldukça büyüktü. İnsanlar için kilisenin öğretileri mutlak bir gerçekten ibaretti. Kimse sorgulayamaz veya inkar edemezdi. Bu nedenle kiliseler toplumda dogmatik bir tutuma neden oluyordu. Bu konuya tekrardan değineceğim ama öncelikle kadının cadı ile ilişkilendirilme sebebi ve kadın düşmanlığının doğma sebebinden bahsetmek istiyorum.
Çok eski bir Yahudi inanışına göre Adem'in ilk karısı Lilithti ancak Lilith, cinsel ilişkide Adem'in ona üstünlük kurmasını reddederek onu terk etmiş ve melek Samael'in -Judaizm'de şeytanın temel ismidir-yanında yaşamaya başlamıştı. Bunun üzerine Adem, tanrıdan yardım diledi ve ve 3 melek Lilith'in geri dönmesi için gönderildi ancak Lilith bunu kabul etmedi ve şeytandan olan 100 çocuğu öldürüldü . Lilith, bu olaydan sonra lanetlendi, bilinen ilk cadı olarak tarihe geçti ve bu efsaneyle birlikte cadı-kadın arasında ilişkiler kurulmaya başlandı. Daha sonra Havva'nın yaratılması ve şeytanla işbirliği yaparak elmayı ısırdığı düşüncesi ile insanların cennetten kovulması kilise inancında kadına olan nefretin başlamasına sebep olmuş ve "felaket getiren kadın" anlayışı artmıştır.
Aynı zamanda ataerkil toplumda kadının görevleri belirli bir sınırla çizilerek temizlik yapma, çocuk büyütme gibi alanlarla sınırlandırılmıştı. Dolayısıyla eski çağlarda bunun dışında bir şey yapmak hemen göze çarpabilirdi. Bu yüzden cadı avında ilk kurbanlar, şifacılar ve ebeler olmuştu. Şifacılar, gece vakti ormana gidiyor ve farklı otlar toplayarak yeni ilaçlar elde ediyordu. Şifacılar, fizyolojik yapıları ve anaç ruhlarından dolayı genellikle kadınlardan oluşmaktaydı. Ebeler ise büyü yapımında kullanıldığına inanılan plasentaya sahip olmalarından dolayı suçlu görünmekteydi. Cadılar, mitlerden gelen efsanevi varlıklardı ancak Ruhbanlar, cadının varlığını kanıtlama çabasına girmişti çünkü dünyada yaşanan felaketlerin bir sebebi olmalıydı...
Eğer Orta Çağda yaşayan bir kadınsanız ve vücudunuzda ben, doğum izi gibi lekeler mevcutsa bu durum cadı olduğunuzu göstermekteydi. Cadı olmanın birçok şartı vardı ve bu şartlar genelde kadınlara özgü niteliklerden ibaretti. Tarihteki birçok kaynağa göre, yapılan ilk cadı avında kadınların öldürülme oranının % 90 olduğu bilinmektedir. Geri kalan yüzde onluk kısım ise diğer suçsuz çocuk ve erkeklerden oluşmaktaydı. Cadıların şeytanın karısı olduğu düşünülmekteydi ve vücuttaki işaretlere şeytanın izi deniliyordu. Eğer bir kadın gündüz vakti uyukluyorsa bu, onun gece şeytanla ayin yaptığı anlamına gelmekteydi. Kadınların güzel olması ve bir erkeği baştan çıkarması o kişiye büyü yaptığını gösteriyordu. Kadınların regl kanı zehirliydi ve bu kadını baştan aşağı zehirli bir insana dönüştürüyordu.
Peki sizce kadınlar nasıl yakalanıyordu? Üzülerek söylüyorum ki bunun için tek bir ihbar yeterli oluyordu. Ve yakalanan kadınlar sayısız işkence görerek artık gördükleri işkencenin son bulması için cadı olduklarını söylemek zorunda kalıyor ve ölüme terk ediliyorlardı. Bu ihbarlar, genellikle birbirini sevmeyen kişiler tarafından yapılıyordu. Yakalanan kadının mal varlığının belli bir kısmı devlete belli bir kısmı ise ihbar eden kişiye verilmekteydi. Bu da ihbar sayısının artmasına neden olan diğer bir durumdu. Başka bir deyişle milyonlarca insanı şeytanla işbirliği yaptıkları gerekçesiyle ölüme mahkum eden bu düzen asıl kendilerinin şeytanla işbirliği yaptıklarını görmezden geliyor açgözlü ve hilekar olmaya devam ediyordu.
BAZI YAPILAN İŞKENCE TÜRLERİ
1)Kadınlardan kaynar suya atılan bir nesneyi almaları istenirdi. Eğer kaynar su sonucunda oluşan yara çabuk iyileşirse suçsuz sayılırdı.(ki bu takdir edersiniz ki imkansız bir durum)
2) Kadınlar elleri ve kolları bağlanarak suya atılırdı. Eğer suyun yüzeyine çıkarsa cadı olduğu gerekçesiyle öldürülürdü. Boğulursa suçsuz sayılırdı.
3) Bir iğne, şeytanın izi olduğu düşünülen lekelere batırılırdı. Eğer acı hissetmezse cadı olduğu kanıtlanırdı.
4) Ateş üzerinde yürümesi sonucu oluşan yanık yaralar hemen iyileşirse masumluğu kanıtlanıyordu.
Yorum Bırakın