İnsanı yaptığı herhangi bir işe bağlayan, aralarındaki bağı kuvvetlendirerek ondan kopamaz hale getiren en önemli faktörlerden biri emektir, değil mi?.. Buna muadil olarak işe duyduğu tutkuyu, işten aldığı, alacağı karşılığı da sayabiliriz belki...
Sevginin "emek" olarak tarif edilmesi ne kadar yeterli bilmem, ama emek verdikten sonra bu sevginin kopmaz bağlarla örüldüğü muhakkak. İnsanın çocuğuna duyduğu karşılıksız denen sevgide de herhalde birinci etken bu, hatta bir çiçeği her gün sulasa, onun için bile sarfettiği çaba daha bir bağlar, sıkı sıkıya sarar kollarını insanın çiçeğe...
Bu kadar kez "insan" dedik. Tesadüf değil elbette. İnsanca yaşam, insanî koşullarda güne uyanıp, işine gidip gelerek hayatını hem iyi şartlarda hem keyifle idame ettirmek, ne kadar da zor şu zamanda bile, öyle değil mi? Sol düşüncenin, sendikal hareketlerin kazanımlarını yadsımak için sanırım en hafif tabirlerle art niyetli olmak ya da eksik çıkarımlar yapıyor olmak lazım... Çalışma saatleri, tatil düzenlemeleri, iş koşulları, güvenlik... Bunlar tamamen değilse bile epeyce bir oranda bu mücadelelerin sonunda mevcut şartlara taşınabildi.
"İnandığımız tek kutsallık emeğin gücüdür." diyen Lenin'in önderliğinde gelişen devrim, öncesinde işi oraya getiren dalga, sonrasında dünyayı eline alamasa da şöyle bir kuvvetle çekiştiren haraket, gerçekten bu "emeğin gücü" olmasaydı başarabilir miydi bunu, o inanmışlık emek vermekten başka hangi pratik gerçekle gelebilirdi?..
Sevginin "emek" olarak tarif edilmesi ne kadar yeterli bilmem, ama emek verdikten sonra bu sevginin kopmaz bağlarla örüldüğü muhakkak. İnsanın çocuğuna duyduğu karşılıksız denen sevgide de herhalde birinci etken bu, hatta bir çiçeği her gün sulasa, onun için bile sarfettiği çaba daha bir bağlar, sıkı sıkıya sarar kollarını insanın çiçeğe...
Bu kadar kez "insan" dedik. Tesadüf değil elbette. İnsanca yaşam, insanî koşullarda güne uyanıp, işine gidip gelerek hayatını hem iyi şartlarda hem keyifle idame ettirmek, ne kadar da zor şu zamanda bile, öyle değil mi? Sol düşüncenin, sendikal hareketlerin kazanımlarını yadsımak için sanırım en hafif tabirlerle art niyetli olmak ya da eksik çıkarımlar yapıyor olmak lazım... Çalışma saatleri, tatil düzenlemeleri, iş koşulları, güvenlik... Bunlar tamamen değilse bile epeyce bir oranda bu mücadelelerin sonunda mevcut şartlara taşınabildi.
"İnandığımız tek kutsallık emeğin gücüdür." diyen Lenin'in önderliğinde gelişen devrim, öncesinde işi oraya getiren dalga, sonrasında dünyayı eline alamasa da şöyle bir kuvvetle çekiştiren haraket, gerçekten bu "emeğin gücü" olmasaydı başarabilir miydi bunu, o inanmışlık emek vermekten başka hangi pratik gerçekle gelebilirdi?..
Emek-sermaye çelişkisini ortaya koyan büyük düşünürün tahmin ettiği yerde gerçekleşmedi belki devrim, ancak bu çelişki, hâlâ gün gibi ortada, yaptığı işin büyüklüğü bugüne hâlâ yansıyor. Bu çelişki, "artı-değer yasası" gibi kavramlar nasıl ciddi incelemeler, nasıl büyük emeklerle doğduysa, kendisine yaraşmaya çalışan takipçilerinin ve ister zihin ister beden olsun emeklerini ortaya koyan yüzbinlerce insanın bu çabaları günümüzde hâlâ karşılıklarını almak için hem kendisinden ilham almaya devam ediyor, hem de mücadele ettikleri yüzlerce yıllık kapital geleneğiyle, bir çiçeğe verilen sudaki motivasyonun belki de aynı bir motivasyonla veriyor bu mücadelesini...
Yorum Bırakın