xirbe
en çok gün batımları yıktı bizi,
güneş doğduğunda ise,
benim gibi diğerleri de uykudaydı.
batırmaya doyamadık, anlayamadığımız mistik kızıllığı;
romantik diye yorumladık.
zamanımız çoktu nasıl olsa;
bugün battıysa güneş, yarın yine batardı.
nemrut dağının batı ile doğu terası aynı zamanın mahkumu iken,
batı terasının tahribatı doğu terasından çok fazlaysa,
etten kemikten insan bu batışların tahribatına nasıl dayansın?
xew û mirin
bırakıp gitme ihtimali, çok uzak demi?
oysa her gece uykuyla geride bırakıp gider insan,
kötülük ve iyilikleri.
ve bir vakit gelir,
ölümde her gece tekrar tekrar teslim alan uyku gibi,
teslim alır her şeyi.
kulîlk
göklerden yere huzur indiren bahar yağmurları gibi,
negatiften uzak, pozitif olsaydı bahtımız.
insanlarla kara kışa ırak bir kır bahçesinde,
çiçekler açsaydı ömrümüz.
em
gerek yoktu aslında,
bize dair olanın bilinmesine.
duygularım sana özeldi,
fısıltıları duymayınca,
içimde taşıyamadım, arkandan bağırdım ulu orta.
bütün bunların suçlusu benden çok, sensin.
sadece senin olanın,
şiir olup herkese pay edilmesinin sebebi sensin.
kur
tek başına cennette sıkıldı adem,
dünyada oğlu sıkılmaz mı?
sonra buldu onu tamamlayan parçasını,
oğlu dünyada bulamaz mı?
veşartî
gizli ve açık özneli, sana yığınla şiir yazdım,
çoğunda geçtiğin yolların topraklarına bulandım,
ya hiçbiri yokluğunu tam anlatamadı,
ya da bendeki değersizlik çukurunu kapatamadı.
bermayî
atık oldu,
olmasını umduğum her şey gibi sana dair hayallerim,
köreltti beni, "bunun için yaşanır" dediklerim.
sende onlardan birisin,
özenle içimde yer edinmişken,
artık boşaltılması gereken bana yük, atık bir çöp gibisin.
müstahak
gayet iyi bilirim,
ben, savunuyorum diye hakkı, hak yerini bulmaz.
bu halk, yaşadıklarına sonuna kadar müstahak.
benim çabam, az biraz halk için,
geri kalanı, kendim için.
bu yiğitliği, benden kimse alamaz.
sayî
en çok siyah ile beyazda bulduk karakterlerimizi;
ben gündüzü, anca çocukken gördüm,
yaş aldıkça zifiri karanlıklara gömüldüm.
gelemedik bir araya;
ben siyahtım, sen beyaz,
attı kalbimiz aynı yerde,
lakin senin zamanın gündüzün ortasıydı;
benimkisi gecenin bir yarısı.
beklerken gündüzle birlikte gelmeni,
yaktı beni, zamanım olan kışın ayazı.
zîrek
uyku da olmasa,
bu zeka delirtecek beni.
kafayı sıyıracak seviyeye yaklaşınca,
uyku teslim alıyor.
uykuda rehabilite oluyor, ertesi sabah güne nötr başlıyorum,
ve akşama kadar düşünecek kısacık bir zaman olursa, tekrar su kaynatıyorum.
lê tu
tam kendimle övünecekken,
eksiklerimi hatırlayıp kendimden utanıyorum,
bazen çok değersiz hissederken,
erişilmez bir değermiş gibi oluyorum,
bazen de tam tersi.
ben bildiğin gibiyim,
ne eksik ne fazla.
peki ya sen.
zor
zamanım iyice daraldı,
ömrümün gün batımında,
yeryüzünü, marakeş'ten başlayıp gezmem, artık çok zor.
kaldı ki gökyüzü,
bast-ı zaman olmadan,
tayy-i mekan yapanların makamına erişmeden,
galaksilerde yıldız saymak,
ancak şiirlere konu olacak, içimde yanan bir kor.
êşa dil
izlediğim bütün veda sahnelerinde sen varsın,
terk edilmeye doyamadım, doysaydım eğer,
her seferinde aynı duygu, kuşatıp sarmazdı beni.
gün batımlarındaki hüzünlü kızıllık,
günü batırana beni anlatır da,
ben kendimi kimseye anlatamadım.
derve
artık eskisi kadar zor değil,
az çok ne olduğunu biliyorum.
dış dünyada bilinmeyen ne varsa,
içimin dışarıdaki yansıması.
sende onlar arasında, yaralarımdan bir yarasın.
qet
bu kadar zeki iken,
her şeyi mi eline yüzüne bulaştırır insan?
her şeye mi geç kalır?
hiç mi başarısı olmaz?
ve bu istikrarı hiç bozmadan
kırk beş yaşında halen nasıl yaşar?
ronahî
karaya vurmuş balina gibiyim,
gövdemin yarısı suyun içindeyken susuzluktan ölüyorum.
rüyada hayatı sorguluyor,
anlamsızlık temalı şiirler yazıyorum.
belki de sen yoksun diye bunları yaşıyorum.
düşünmesem tat vermiyor hayat,
düşündükçe beni içine çeken bir kara deliğe biraz daha yaklaşıyorum.
çima
hak ettiği halde şiirin semtine bile uğramamış
yığınla adamla yaşayan yığınla kadın var.
bir de sen varsın,
sana yazdığım hiçbir şeyi umursamayan.
hani adildi hayat?
öyleyse niye o kadınlar halen o erkelerle?
niye ben senin bile değil,
sadece vehminle?
xew
bir çiftin diğeri olsaydık ikimiz,
gecenin uykuyla ömrümden çaldığını
ben uykudan alıp sana verirdim.
şimdiki gibi belki gündüzlerim de zor geçerdi,
seninle tekrar bir araya gelene kadar.
wekhevî
sanki haber vermesi gerekirken bir kabahat işleyerek gitmiş gibi,
sessiz sedasız ölmüş.
bir zamanlar yanından geçerken kadın ve çocukların sakındığı sokaktaki şarapcının biriydi,
sonra tövbe edip hatmeye girdi.
hayatı boyunca yokluk içinde debelendi,
zahiri durumu ancak mezarda diğerleriyle eşitlendi.
jan
yoruluyorum, gün geçtikçe daha çok.
yaş aldıkça,
bir insanın sadece insan olması sebebiyle eriştiklerinden daha çok uzaklaşıyorum.
dışarıdan bakılınca her şey normal görünüyor, bazen güldüğüm bile oluyor.
fakat ruhum ateşli bir sıtmaya tutulmuş, korkunç acılar çekiyorum.
temen
hayat diyorum,
iki kişiyi sevecek kadar uzun,
bir kişiyi bekleyecek kadar kısa değil.
nasıl yapıyorsun bilmiyorum,
bu ömür,
benim gibi bekleyecek senin gibi yaşayacak kadar değersiz değil.
kürdistan
ben de yarattığın tahribat kadar gezmek istiyorum,
önce kürdistan'ı,
sonra iran'ı.
ola ki bana ayna olur diye görmek istemiyorum,
bana benzeyen hiçbir canı.
belki persepolis'te belki de erbil kalesi'nde bulurum,
kendim gibi yıkılıp harap olanı.
depresif
en çok gecenin geç saatlerinde gelir bulur beni sensizlik.
meşgalem var iken iki şeyi bir arada düşünemem,
bu bendeki en belirgin beceriksizlik.
gündüzleri beni kendimden uzaklaştırır çevremdekiler.
kendimle baş başa kalınca beni yıkan iki güçlü dalgadan
biri sensin, biri de beni her gece tekrar tekrar yıkan depresiflik.
tev
bütün renkler içinde sen morsun.
gönül okşayıp hayran bırakırken,
anlaşılması en zorsun.
mizanê
insanın ömrü ya kriz halinde,
ya da kriz yöneterek geçer mi?
bunca zamandır çekilen çilenin
tesellisini dünyadaki mizanlar çeker mi?
kast
erişemedim sana, ne yapayım?
allah ayrı sınıflarda yaratmış bizi.
hindistan'ın adı çıkmış,
sınırları belli, adı konulmamış kastların hası bizde var.
tîr
yalnızlıkla başa çıkmak benim için bir yudum su içmek gibi,
kimsenin umrunda olmamak da umrumda değil.
bırak lutfedip sevmesinler,
zaten bende öteden beri iki ayaklıdan çok dört ayaklı hayvan severim.
fakat sorun şu ki bana kendimi değersiz hissettiren keskin zekam,
bana saplanan bir ok gibi.
kevir
hep eksik kaldım, son bulsun benimle
dünyayla ilişiğim.
kapansın, soyuma geçmesin
kendimle depresif didişmelerim.
bana sorulsa, insan olmak yerine taş olmak isterdim.
sırf "dünyaya gelmek ister misin?"
diye sorma şansım olmadığı için bile
baba olma fikrinden vazgeçerdim.
bi te
seninle gece boyu,
uykuya ısrarla direnerek,
sessizce çay içip zaman geçirdiğim düşü,
şu sıralar gerçekleştirenlerde vardır.
gerek
içinde bulunduğum kuyudan,
çektiğim çilenin uzunluğu beni kurtarsa gerek.
daraldıkça daralmışım,
artık bana galaksiler kadar ferahlık gerek.
dîsa
şimdiye kadar ki yaşadıklarım sayılmasa,
geriye sarıp bir daha yaşasam hayatı, mesela olmaz mı?
günahı göze alıp sana hayran hayran bakarken
sıkıca tuttuğum elin de,
benim elimi sıkıca tutar mı?
zarok
şefkatle okşansaydı çocuk iken başım,
karşıma sen çıktığın zaman,
bocalarken, vakit kaybetmez,
daha kolay severdim seni.
ve sevmeyi öğrendiğimde,
yitip gitmemiş olurdun belki.
bar
yüreğime yük oldu, mahrum kaldıklarım.
vazgeçtim artık, yürümek istemiyorum
hayat denilen bu yolu.
ne yapayım yolculuğu,
benimle yürümüyor veya yolumun üstünde değil ise sevgili?
hember
sana bir şiir yazardım,
bütün ömrünü onunla geçireceğin kadar kadir,
bana sevgi dolu sadece bir bakışına mukâbil.
reh
cennetten düşen bir yağmur tanesinin güzelleştirdiği bir coğrafyada,
acıkıp yorulmadan,
dünyevi koşulların dışında,
sadece biz yaşasak...
irlanda'dan kuzey ışıklarını izlesek mesela,
birbirimize bakınca zahmetsizce,
bir anda everest'e tırmansak...
gerçekleşmeyecek kadar güzel,
senin kadar özel bir düş bu...
kişandin
bunlar cüzi irademden olmasa gerek,
başıma gelenler olsa olsa kader kaynaklı,
dibi gözükmeyen, derin mi derin bir keder.
esirgendin benden, nazın çok ağır geldi,
seni o tatlı halinle bile çekemedim.
oysa şimdi yüklenmiş ağır bela ve musibetleri çekiyorum.
baş im
aslında iyiyim,
kimseye kinim de yok benim.
bu potansiyelle,
ayak takımının işlerini yapmak zorunda kalıp,
bir de üstüne konfor alanıma
karışmaya kalkışmalarıdır hasta eden beni.
terîqeta neqşebendî
rabıtalarda beni yakan nuru, gözlerim;
şeytanın bilmediği kalp zikrini özlerim.
helbest
bir sufinin bana farsça yazdığı bir şiir gibisin,
hayran olduğum kadar anlamadığım,
bana yabancı bir dil gibisin.
sufi
sufinin nezakete edebi reveranstı.
misk kokan kalbinin her atışı allah'tı.
lê
birlikte olsaydık eğer,
seni anca bu kadar sevebilirdim.
ben yine sevdim,
sen eksik kaldın.
êdî
kaç gündür yokluyorum kendimi,
ama bulamıyorum,
artık bende kapladığın yerde yoksun.
çok değil mi benim gibi bir beşere,
varlık alemi içinde yokluk içindeki bu yoksunluk.
naqede
şimdiye kadar sadece uzaktan bakakaldığım hayata bakılırsa,
bedenime layık görülmüş ruhum iki metelik etmez.
bu ruh bu bedendeyken, dünyadaki sürgünlerim bitmez.
bawere
köreldim galiba?
şu sıralar hiçbir şey hissetmiyorum.
bu halimi hiç ama hiç sevmiyorum.
nasıl seveyim?
artık seni bile özlemiyorum.
pelçiqi
duyguların diline indikçe,
lal olur mu insan?
peki, farkına vardığı duyguların ağırlığı altında
ezilir mi?
baxtiyar
artık hiçbir şey istemiyorum.
cahili olduğu şeyden çekinip düşmanı olur ya insan,
ben de çok korkuyorum,
en çok da bir gün mutlu olmaktan.
gihîştin
gördüğüm düşler, düşün içinde bile gerçekleşmiyor,
çelimsiz kalmış gerçekler, iki adım öteye ulaşamıyor.
hal
sanki bütün sermayesini bağladığı malın,
son kullanma tarihi geçmiş tüccarın hali benim halim.
çep
bir erkek, bir kadın eliyle mayalanıp bulur kendini.
kadın, büyük itirazları olan bir solcu olmalı.
erkek kadının soluna, kadın erkeğin sağına
yaslanmalı.
frida
ne güzel kadınlar var, hepsi benden uzakta.
nahif, ince ruhlu, şiir yazınca okumaya kıyılmayan.
bazıları aynı frida gibiler, fakat diego'larla birlikteler.
nexweş
yine kırılganlıktan kırılırken,
hasta yatağımda elinin tersiyle şefkat dolu dokunur musun alnıma?
öptürür müsün alnını ateş gibi yanan dudaklarıma?
mij
ıssızlık çökünce geceyle birlikte,
yalnızlaşır insan.
işte o zaman, vadiye çöken sis gibi hüzün çöker,
yeni günün şafağı sökene kadar.
bivir
balta girmemiş bir orman kalabalığında yalnızlaşıyor.
yalnızlaştıkça inceliyor,
inceldikçe daha çok inciniyor insan.
mirovatî
bıçak gibi saplanırken, onlar da acır
zayıf ihtimal da olsa, belki insafa gelirler sandım.
kıyım kıyım kesilirken, sadece kanamadım;
acılarımı bir kenara bırakıp,
iki ayaklı yaratıklardan, insanlık adına ben utandım.
cemre
bugün havaya,
sonra suya,
daha sonra toprağa düşecek.
yeşerecek tabiat, güzelleşecek coğrafya.
peki ruhuma düşüp beni yumuşatacak cemrem nerede?
perde
tamam, anladım, yok derdimin dermanı,
kan kaybından yitip gitmek, gitmekten fazlası.
teselli olsun ne olur bir mürşid eli değsin,
kurtarsın beni bu dertten.
zû
kedere battığımda da,
sevince gark olduğumda da,
en çabuk senin özlemin gelir bulur beni.
od
o odun taşıdı ormandan tekkeye,
ben odunun dönüştüğü ateşi taşırım içimde.
az bi günüm kaldı,
bir gün yunus'un taşıyarak karıştığı meclise,
elbet bir sebeple bende karışırım.
xeletî
çağının ilerisinde yaşayan insanlar,
çağdaşları tarafından anlaşılmaz.
sonraki jenerasyonlar,
bir önceki jenerasyonun yanılgılarını anlayıp,
kendi yanılgılarını anlamaz.
aliya
sanırsın aliya izzetbegović bende dirildi,
daha fazlasına engel olmak için zalime katlanıyorum bende.
hemêz
gün gelir, üzüntüyü de ifade edecek kelime bulunmaz.
hiçbiri dile gelmez, saklanırlar köşe bucak.
talihim kör, bahtım kara,
durmadan taşınır keder bana kucak kucak.
pir
çok büyük başarılara gebe olmalı hayatım,
yoksa onca derin yoksunluk asimetrik kalır,
tesellisi olmazsa.
nîv
sana bir kerecik olsun,
sıkı sıkıya sarılmadan biterse hayat,
buna yaşam denir mi?
yarım kalan tam kabul edilir mi?
her
depresifim,
bu yüzden her yalnız kaldığımda hafakanlar basıyor.
kendi kendime üzülüp düşünmekten cümle kuramıyorum,
yorgunluktan uyuyamıyor, uyursam uyanamıyorum.
fêm nekir
sevgilinin yokluğuna yanmadığım her gece,
varoluşsal sancılarım gelir bulur beni ince ince.
anlayamadım ki hangisi en karanlık gece?
dîsa
takılmış kalmış hayallerim,
tekrar tekrar aynı sahne dönüyor kafamın içinde.
çok susadım sana,
bir kere kavuşmak yetmiyor.
rê
aşık olmuşum, tertemiz bir ruha,
kirlenmişim, bir yol bulup erişemiyorum ki ona.
yek
sanki duygularım kimseye tek damlası değmeyen sağanak yağış,
gündüzleri idare eder de geceleri bu yalnızlık çok üşütür beni.
elmas
yer açıldı hayatımda,
insanların çoğu gereksiz yük.
bana madeni küf tutmaz,
elmas olan birkaç kişi lazım.
rastgirî
bir türlü çözemiyorum,
kötü insanlara muhtaç olmam,
onlardan daha kötü olmamdan mı kaynaklanıyor?
her yönümü değiştirip birinden yüz çevirdiğimde,
önüme başka bir biçimde çıkıyor.
ve bu istikrar hiç bozulmuyor.
rawestgeh
nört yüzün keskin bakışı durağına geldiyse gözlerin,
şiir yaz, anlatma, sus.
konuştuğun kelimeler hiçbir yere ulaşmayan birer balon olur.
yazdığın şiiri vardığın durağa itilenler kıymetli bulur.
xwezî
yüzüne tükürsem,
arkandaki rüzgâr tükürdüğümü bana geri çevirir.
ben üzülürüm,
oda bir zaman sonra geçer.
senin tükürüğe layık oluşun,
bugün olmazsa başka bir gün,
seni mutlaka başka tükürüklerle buluşturur.
agir
kim gördü böyle yangını kim gördü?
hz. ibrahim'den beri.
o içine atıldı ateşin,
ben içimde taşırım.
cezê
başka ezaya gerek yok ki,
olup biteni anlayan vicdanlı biri olmak,
ahlaksız bir toplumda zaten kan kusturan büyük bir ceza.
evîna wendayî
belki sevdi sandın beni,
hayır öyle değildi.
sevmek eksik kalır,
ben senin içine düşmüştüm.
jîyan
toplumsal yaşansa da, aslında bireyseldir hayat.
yiyip içenin kendisi doyar.
kahır ile konfor sadece ona.
nefes alıp vermek bir bedeni ayakta tutar.
başkasına yer yoktur;
tek başına uyur, bir başına ölür insan.
çend
kaç kişi büyüdü benim gibi daha çocuk iken,
gençliğini yaşayamadan bir anda yaşlılığa geçen?
mirî
ölünün taziyesine gösterilen özen ne kadar da sahtekarca!
çünkü ölmüştür artık kimseye yük olamaz.
onun için muhtaç iken çalınmayan kapısı kalabalıktan kapanmaz.
çimkî
o eksik kalma hissi vardır hep,
ayırdına varana.
beden yere, ruh göğe ait.
ruhun vatanı cennet, sürgün yeri dünyadır çünkü.
dar
cennetten dünyaya sürgüne sebep olacak
kadar cazibeli idi ebedilik ağacı.
dünyadan sürülecek bir yer yok iken, ebediyetten edebiyyen mahrum kaldım.
tehlî
ne şerîn û ne jî tujî,
ne te xwarin ne jî te avêtin.
tehlî, tehlî,
tehlî jiyana min.
raborî
baş etmesi zor boşluklar,
çaresiz hissettir.
muktedir görünmenin en kestirme yolu,
anılara tutunmak.
kurd im
anlamıştım gözlerini benden kaçırdığın gün,
zor vazgeçerim, kürdüm ben.
illa dile getirmen lazımdı, benden vazgeçtiğini.
tu
hani yaşadığın zararın ardından,
sanki telafi edercesine,
içilen sigara dumanı gibi,
çektim seni içime.
bêdil
modern zamanların dışında,
zamanın bir deminde,
asılı yaşar ruhu.
sevmiştir bir kere,
karşılık bulamadan.
ne ileri ne geri gider,
kalakalmıştır öylece.
bir başına hiçbir şeyin yeşermediği,
aşksız coğrafyanın bir yerinde.
teng
gündüz düşünceler bırakmaz yakamı,
gece karabasanlar çöker rüyalarıma.
xewn
örtük gerçeğin peşinde,
soluk soluğa yüreğim.
ellerim dizlerimin üstünde,
bacaklarım bükülmüş,
taşımakta zorlanır beni uzak menzillere.
hülyalar diyarında düşler kurdum uzaklara.
şev
herkes kendi yalnızlığına çekilince gece,
zaman daha mı hızlı akıyor ne?
uzun zamandır çok kısa uğrar oldu bana gece.
mêr
bulunduğun yerin yollarını aşındırmak mıydı,
yavaş yavaş adam olmak?
tirmî
önce ürkek ve çekingen,
usulca ve kaçamak baktım sana.
kabul görmez de yıkılır diye her şey,
içimde yaşadım seni.
bêserûberî
zihnimin yaydığı frekanslar görünür olsa,
uzak durulması gereken kaos diye tarif edilirdi.
dayik
farkında olmasan da, senin gibi değil akrabaların,
arkasından yürüdüğün annenin bahtı,
fakirlik ile yoğrulmuş kırsalda.
çinar
bir bahar günü,
zamanın bir deminde,
kadim bir çınarın gölgesinde,
yeşilin en güzel tonuna demirledim.
emr
lavanta çiçeği misin ömür,
yetişmen bir sezon sürsün,
hasatın bir hafta.
hevalno
semaverde çay,
dostlar meclisinde sessizlik demlenir,
ilginçtir hiç rahatsız etmez,
bu mecliste sessizlik kendini dinletir.
mêrxas
manipülasyon ile nefret ettirirler,
borçlu olduğun kimselerden.
bedel ödemekten çekinmeyen,
şeref, haysiyet sahibi cesur insanlar var.
bu boktan düzende yaşamayı herkes için mümkün kılın.
ez bûm
aç aslan ile kolezyum'da göz teması kuran bendim,
kıt kanaat katıldığı kervanı haramiler tarafından soyulan da ben,
çölde devesi kaybolan bahtsız bedevi de ben,
yüzyıllardır atalarımın yaşadığı topraklarda yok sayılan yine ben.
rastî
başka tarafa bakın,
istersen bulutları incelerken ıslık çal.
sen görmezlikten geliyorsun diye,
kendini gerçekleştirmekten vazgeçmez hakikat.
bar
elektrik süpürgesi bana yan taraftan bakar.
kahvaltıyı öğlen yaptım ama akşam ne olacak?
gözüme iş yükü gibi gözüken ev işlerini,
seninle gülücüklere boğup bölüşebilirdik.
rê
yollar var, kimi düz, kimi engebeli.
yan yana, alt alta.
kimi yokuş aşağı, kimi yokuş yukarı.
herkes bir yol gider de,
aşağı inen zayıflar,
yukarı çıkanın güçlenir kişiliği.
serberjêr
ben tutunmaya çalıştıkça,
evrene baş aşağı astı beni dünya.
dönmekten kafam şişti, gözlerim kan çanağı.
o beni baş aşağı asılı çevirmekten vazgeçmedi.
tamamladığı her tura "gün" denmişti.
ben bitme noktasına geldim.
bitmedi çektiğim çileli günler.
heyran
girme sakın beklentiye, göründüğü gibi değil.
hayata yenilmiş, hayran hayran baktığın adam.
guhartin
kimi zaman değişimden ödün kopar,
aşılması zor bir dağ gibi görünür insanın gözüne.
değişim ihtimali bile terletir insanı,
yola koyulmayı bir hayale dönüştürür.
zorluk seviyesi hüzünlü hülyalarda teselli aratır insana.
xatirxwestin
ve bir gün, beklenmedik biçimde,biter sessizce.
hiç kimseyle vedalaşmadan gidersin.
derinlik bir anda kaybolur ölümle.
günah ve sevaplarınla başbaşa kalırsın.
suç ortakların gözden kaybolur.
küçük firavunlar görünmez.
dem
takıldım kaldım feleğin bir çengeline,
altımdan akan zaman beni dövdü de dövdü.
nihêrîn
bakamamıştı ilgi duyduğu kadının gözlerine doya doya.
yerkürede doyum mümkün müydü?
onu da bilmiyordu.
bilmediği o kadar çok şey vardı ki,
onu bildiklerinden şüpheye düşüren.
o mu kadına layık değildi, kadın mı ona?
onu da bilmiyordu, diğer bir çok şey gibi.
girtî
evrenin uçsuz bucaksız boşluğuna savrulacaktı.
üstünde yaşadığı dünyanın yer çekimi olmasa,
fezanın içine düşmekten kaçınmak gibi bir çabası yoktu.
zaten baş aşağı sarkıtılmış bir tutsaktı dünyada.
welat
dikenli yollarda yürüdüm,
ayaklarım kan revan.
ne yol bitti, ne de sıla göründü.
aştığım her dağın ardında,
başka bir dağ göründü.
tu bû
sen miydin,
geçen yaz şiir yazdığım,
meltemde dalları salınan ağaç?
deng
gömdüm derdimi içime,
kalbime sığmadı, taştı dışarı.
haykırdım, sesim çıkmadı.
hestan
duyguları ağır çekimde yaşar kalbim,
dikkat kesilirim her seferinde.
belki anlarım da dile gelir,
dudaklarımdan söz olur da dökülür diye.
cihê şewatê
sen uzağı mesafe sandın sanalı,
içim yangın yeri.
kendine uzak olan kime yakın ola ki?
arabesk
arabesk duygular ile şiir arasında gider gelir ruh halim,
günceli ıska geçmiş.
kendine mi gelmiş, kendinden mi geçmiş belli değil.
qibla
bir öğle vakti,
bahçede sıra sıra dizilmiş cemaat.
nefsi emmare sahibi, cumaya lütufla gelmiş.
nefsi levvame, kendini kınamakla meşgul, boynu bükük.
bir çift göz gezer, bahçedeki cemaatin üstünde.
burna, keskin bir ter kokusu gelir,
fakirlik ile emeğin bileşeni olarak.
ayrı gelir grupları, aynı düzlemde, sessizlik içinde.
ayrı nefs mertebeleri, iç içe,
bir cuma vakti kıbleye yönelmiş.
ewr
yoksunluk nedir bilir misin, bulut?
sar sarmala beni, ilticamı kabul et.
gezdir beni gökyüzünde,
yüzüstü okyanusları,
sırtüstü yıldızları izleyeyim seninle.
qeder
üç sıfır yenik başladım hayata,
yarına varmak idi bütün mesele.
coğrafya kaderdi.
kırk yaşında düşünmeye başladım,
kederden kedere sürükledi beni.
cehalet mutluluktu.
neynika dil
kendimi aramaktan hiçbir şeye kalmadı zaman,
dökülür ümitlerim lime lime.
kayıp giden hayata değil üzüntüm,
paslı gönül aynası içimi burkan.
bask
bedende tutsak,
gündüz oyun ve eğlencede.
gece beni uyutunca,
gökyüzünde özgürlüğe kanat çırpar ruhum benim.
zimanê bedenê
bakışlarında yılgınlığı okudum,
geç kalmışlığı,
tutunmanın zorluğunu.
yitip giden gençliği,
kayıp gidecek olan hayatı,
yazıyor gözlerin,
konuşmadığın ne varsa.
bêdeng
sorarsam hükmü kalmaz,
susunca beni teslim alır.
öyle incelikler vardır ki hayatta,
kalaslarla birlikte yol alır.
ev jiyan e
hayat bu,
herkes bu yolu bir başına yürümek zorunda.
yol gösteren kendini bilmez,
kendini bilen seni götüremez.
perçe perçe
benim yüreğim miydi,
her bir tepeye bir parçası bırakılan?
kulaklarım nida bekler, bir münadiden
koşarak birleşmek için ne zamandır.
xiroş
sebepsiz coşkun bir heyecan var içimde,
ne olduğunu bilmediğim,
gün yüzü görmemiş gönlüm,
üstündeki örtüyü atmaya çalışıyor sanki.
skala
skala geniş mi geniş,
kimi çok fakir, kimi zengin,
kimi çok güzel, kimi çirkin.
kimi yokluğa tutunup ebediyete ulaşır,
kimi bolluk içinde ebediyen yoksunlaşır.
sedat1399gonul@gmail.com
Yorum Bırakın